Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Allah'ım! Sen benim Rabb'imsin, ben ise Senin bir kulunum.
Sen herşeyi yaratan Hâlık'sın, ben ise Senin bir mahlûkunum.
Sen rızık veren Rezzâk'sın, ben ise Senin rızkınla beslenen bir merzûkunum.
Sen mülk sahibi Mâlik'sin, ben ise Senin kölen olan memlüküm.
Sen gerçek izzet sahibi olan Azîz'sin, ben ise âciz ve zelilim.
Sen hazîneleri bitmeyen zenginlik sahibi Ganî'sin, ben ise Senin ihsanına muhtaç fakr-ı mutlak içinde bir fakirim.
Sen gerçek hayat sahibi Hayy'sın; ben ise, Senin hayat verişin olmasa, bir ölüyüm.
Sen varlığı ebedî olan Bâkî'sin, ben ise gelip geçici bir fânîyim.
Sen sonsuz izzet ve şeref sahibi Kerîm'sin, ben ise zillet ve kötülükler içinde bocalayan bir leîmim.
Sen sonsuz ihsan sahibi Muhsin'sin, ben ise günah ve kötülük işleyen bir âsiyim.
Sen günahları bol bol bağışlayan Gafûr'sun, ben ise bir günahkârım.
Sen sonsuz azamet ve büyüklük sahibi Azîm'sin, ben ise küçük ve değersiz bir hakîrim.
Sen gerçek kudret ve kuvvet sahibi Kavî'sin, ben ise sınırsız acz içinde bir zaifim.
Sen bağış ve ihsanı veren Mu'tî'sin, ben ise lûtuf ve ikramına muhtaç bir dilenciyim.
Sen her türlü zarar ve korkudan uzak Emîn'sin, ben ise maddî ve mânevî korkular içinde biriyim.
Sen cömertlik sahibi Cevâd'sın, ben ise Senin cömertliğine muhtaç bir miskinim.
Sen kullarının duâlarına cevap veren Mucîb'sin, ben ise ise Sana yalvaran duâcıyım.
Sen şifâ veren Şâfî'sin, ben ise türlü türlü dertlere mübtelâ bir hastayım.
Öyleyse ise Sen benim günahlarımı affet, hatâlarımı bağışla, hastalıklarıma şifâ ver, ey bütün kemâl sıfatlarla muttasıf olan Allah, ey her şeye bedel, her şeye yeten Kâfi, ey mahlûkatını besleyip büyüten ve mânilerini def' eden Rabb, ey va'dini mutlaka yerine getiren Vâfi, ey kullarına pek şefkatli olan Rahîm, ey maddî ve mânevî hastalıklara şifa veren Şâfî, ey ikram ve ihsânı bol olan Kerîm, ey belâ ve musîbetleri def' edip âfiyet veren Muâfi! Benim bütün günahlarımı bağışla, her türlü hastalığa karşı bana âfiyet ver, beni ebediyen rızâna mazhar eyle. Bunu rahmetinle ihsân eyle ey Erhame'r-Râhimîn
Madem iman gibi hadsiz derecede kıymetdar bir nimet bizde vardır;
ihtiyarlık da hoştur, hastalık da hoştur, vefat da hoştur.
Bediüzzaman
Nebiler, evliyalar, asfiyalar, sıddıkînler Allah'ın birliğine şehadet ediyor
Ve bilhassa, bütün enbiya ve evliya ve asfiya ve sıddîkînin imamı ve reisi ve hülâsası olan Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın ihbarını tasdik eden hiçbir mu'cizat-ı bâhiresi ve hakkaniyetini gösteren hiç bir hakikat-i aliyesi ve bütün mukaddes ve hakikatli kitapların hülâsatü'l-hülâsası olan Kur'ân-ı Mucizü'l-Beyânın hiçbir âyet-i tevhidiye-i katıası ve mesâil-i imaniyeden hiçbir mesele-i kudsiyesi yoktur ki, Senin vücûb-u vücûduna ve kudsî sıfatlarına ve Senin vahdetine ve ehadiyetine ve esmâ ve sıfâtına şehadet etmesin ve delâleti olmasın ve işareti bulunmasın.
Hem nasıl ki bütün o yüz binler muhbir-i sâdıklar, mu'cizâtlarına ve keramâtlarına ve hüccetlerine istinad ederek, Senin varlığına ve birliğine şehadet ederler. Öyle de, her şeye muhit olan Arş-ı âzamın külliyat-ı umurunu idareden, tâ kalbin gayet gizli ve cüzî hâtırâtını ve arzularını ve dualarını bilmek ve işitmek ve idare etmeye kadar cereyan eden rububiyetinin derece-i haşmetini ve gözümüz önünde hadsiz muhtelif eşyayı birden icad eden, hiçbir fiil bir fiile, bir iş bir işe mâni olmadan, en büyük bir şeyi en küçük bir sinek gibi kolayca yapan kudretinin derece-i azametini, icmâ ile, ittifak ile ilân ve ihbar ve isbat ediyorlar.
Lügatçe;
asfiya: Sâfiyet, kemâlât ve takvâ sahibi olup, Hz. Peygamberin (a.s.m.) vârisi olup, onun meslek ve gayelerini hayata geçirmeye ve tatbike çalışan âlim zât-sıddîkîn: Doğruluktan aslâ tâviz vermeyen ve inandıklarını harfiyen yaşayan insan-mu'cizat-ı bâhire: Ap açık mu`cizeler-hakikat-i aliye: Yüce, ulvî hakikat, gerçek-hülâsatü'l-hülâsa: Sözün özü. Özetin de özeti-âyet-i tevhidiye-i katıa: Allah`ın birliğini gösteren kesin delil-muhbir-i sâdık: Doğru haberci; Allah ve âhiretle ilgili doğru haberler veren Peygamberimiz (a.s.m.) ve diğer peygamberler (a.s.) için kullanılır-muhit: İhâta eden, herşeyi kuşatan ve herşeyi içerisine alan-külliyat-ı umur: İşlerin bütünü-rububiyet: Cenâb-ı Hakkın her zaman, her yerde ve her mahlûka muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onu terbiye etmesi ve idâresi altında bulundurması vasfı.
Ehl-i İmanın safderunluğu musibetlerin devamına sebep oluyor
Dualar neden kabul edilmiyor?
Mânevî bir ihtarla bir iki ince meseleyi size yazıyorum.
BİRİNCİSİ
Geçen Ramazan-ı Şerifte, Ehl-i Sünnetin selamet ve necatı için edilen pek çok duaların şimdilik âşikâre kabulleri görünmemesine hususi iki sebep ihtar edildi.
Birincisi: Bu asrın acip bir hassasıdır. Haşiye Bu asırdaki ehl-i İslamın fevkalade safderunluğu ve dehşetli cânileri de âlicenâbâne affetmesi ve bir tek haseneyi, binler seyyiatı işleyen ve binler manevi ve maddî hukuk-u ibâdı mahveden adamdan görse, ona bir nevi taraftar çıkmasıdır. Bu suretle, ekall-i kalîl olan ehl-i dalâlet ve tuğyan, safdil taraftarla ekseriyet teşkil ederek, ekseriyetin hatasına terettüp eden musibet-i âmmenin devamına ve idamesine, belki teşdidine kader-i İlahiyeye fetva verirler; 'Biz buna müstehakız' derler.
Evet, elması bildiği (ahiret ve İmân gibi) halde, yalnız zaruret-i kat'iye suretinde şişeyi (dünya ve mal gibi) ona tercih etmek ruhsat-ı şer'iye var. Yoksa, küçük bir ihtiyaçla veya hevesle veya tamâh ve hafif bir korkuyla tercih edilse, eblehâne bir cehalet ve hasârettir, tokata müstehak eder.
Hem âlicenâbâne affetmek ise, yalnız kendine karşı cinayetini affedebilir. Kendi hakkından vazgeçse hakkı var; yoksa başkalarının hukukunu çiğneyen cânilere afüvkârâne bakmaya hakkı yoktur, zulme şerik olur.
İkinci sebep: Yazmaya izin olmadığından yazılmadı.
Haşiye
Yani, elması elmas bildiği halde, camı ona tercih eder.
Said Nursi
Lügatçe;
hassa: Birşeye mahsus özellik-safderunluk: Saflık, kolayca aldatılmak-âlicenâbâne: cömertçe, büyüklük göstererek-hasene: İyilik-seyyiat: Kötülük, günahlı işler-hukuk-u ibâd: Kişilerin hukuku, kul hakları-ekall-i kalîl: Azın azı, pek az-musibet-i âmme: Genel musibet-teşdid: Şiddetlendirme-zaruret-i kat'iye: Kesin ihtiyaç, kat`î zarûret-ruhsat-ı şer'iye: Şeriatın izin ve müsaade ettikleri.