MAVERA-Sufi Muhabbet Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Adem Kılıç
Alan:   Grup:MAVERA-Sufi Muhabbet
Tarih: 02.08.2012 16:50
Konu: Yn: Yn: [mavera-sufi-muh..]

Ehl-i Hak birleşemediği için alçaklara dalkavukluğa mecbur kalır
Ehl-i hakkın ihtilâfı nâmertliklerinden, himmetsizliklerinden, hamiyetsizliklerinden olmadığı gibi; gafletli ehl-i dünyanın ve ehl-i dalâletin hayat-ı dünyeviyeye ait işlerde samimâne ittifakları dahi mertlikten, hamiyetten, himmetten değildir. Belki, ehl-i hakkın, ekseriyetle âhirete ait olan faydaları düşünmekle, o ehemmiyetli ve kesretli meselelere hamiyeti, himmeti, mertliği inkısam eder. Hakikî sermaye olan vaktini bir meseleye sarf etmediği için, meslektaşlarıyla ittifakı muhkemleşmiyor. Çünkü meseleler çok, daire dahi geniştir.

Gafletli ehl-i dünya ise, yalnız hayat-ı dünyeviyeyi düşündüklerinden, bütün hissiyatıyla ve ruh ve kalbiyle, şiddetli bir surette hayat-ı dünyeviyeye ait meselelere sarılır. Ve o meselede ona yardım edene kuvvetli yapışır. Ve hakikat nokta-i nazarında beş paraya değmeyen ve ehl-i hak ona on para kıymet vermeyen meselelere, divane olmuş elmasçı bir Yahudinin beş paralık cam parçasına beş lira fiyat verdiği gibi, beş yüz lira kıymetindeki vaktini o meseleye hasreder. Elbette bu kadar fiyat verip ve şiddetli hissiyatla sarılmak, bâtıl yolunda dahi olsa, samimî bir ihlâs olduğundan, o meselede muvaffak olur ve ehl-i hakka galebe eder. Bu galebe neticesinde ehl-i hak zillete ve mahkûmiyete ve tasannua ve riyâya düşüp ihlâsı kaybeder. O nâmert, himmetsiz, hamiyetsiz bir kısım ehl-i dünyaya dalkavukluk etmeye mecbur olur.
Lügatçe;
himmet: Ciddî gayret, kalb ile gösterilen samîmi gayret-hamiyet: Mukaddesatı,milletin haklarını, nâmus ve haysiyeti korumak hususlarında gösterilen gayret ve titizlik-inkısam: Kırılıp ayrılma. Parçalanma-zillet: Aşağılık, horluk, alçaklık-tasannu: Yapmacık hareket, suni davranış.

Zayıfların cemiyeti kuvvetli, kuvvetlilerin cemiyeti zayıf olur
Ehl-i hidayetin ihtilâfı ve adem-i ittifakı zaaflarından olmadığı gibi, ehl-i dalâletin kuvvetli ittifakı da kuvvetlerinden değildir. Belki ehl-i hidayetin ittifaksızlığı, iman-ı kâmilden gelen nokta-i istinad ve nokta-i istinaddan neş'et eden kuvvetten ileri geldiği gibi; ehl-i gaflet ve ehl-i dalâletin ittifakları, kalben nokta-i istinad bulmadıkları itibarıyla zaaf ve aczlerinden ileri gelmiştir. Çünkü zayıflar ittifaka muhtaç oldukları için kuvvetli ittifak ederler. Kavîler, ihtiyacı tam hissetmediklerinden, ittifakları zayıftır. Arslanlar, tilkiler gibi ittifaka muhtaç olmadıkları için ferdî yaşıyorlar. Yabanî keçiler, kurtlardan muhafaza için, bir sürü teşkil ederler.

Demek zayıfların cemiyeti ve şahs-ı mânevîsi kavî olduğu gibi, Haşiye kavîlerin cemiyeti ve şahs-ı mânevîsi ise zayıftır. Bu sırra bir işaret-i lâtife ve zarif bir nükte-i Kur'âniyedir ki, ferman etmiş: ('Şehirdeki kadınlar dedi ki:' Yusuf Sûresi: 12:12.) Müenneslerin cemaatine, iki katlı müennes olduğu halde, müzekker fiili olan ('Dedi' Erkekler için) buyurması; hem ('Bedevîler dedi ki:' Hucurât Sûresi: 49:14.) buyurmakla, müzekkerlerin cemaatine, müennes fiili olan ('Dedi' Kadınlar için) tabiriyle, lâtifâne işaret ediyor ki, zayıf ve halîm ve yumuşak kadınların cemiyeti kuvvetleşir, sertlik ve şiddet kesb edip bir nevi reculiyet kazanır. Müzekker fiilini iktiza ettiğinden, tabiriyle, gayet güzel düşmüş. Erkekler ise, hususan bedevî A'rab olsa, kuvvetlerine güvendikleri için, cemiyetleri zayıf olup hem ihtiyatkârlık, hem yumuşaklık vaziyetini aldığından, bir nevi kadınlık hâsiyeti takındıkları için, müennes fiilini iktiza ettiğinden, müennes fiiliyle tabiri tam yerindedir.
Evet, ehl-i hak, gayet kuvvetli bir nokta-i istinad olan iman-ı billâhtan gelen tevekkül ve teslimle, başkalara arz-ı ihtiyaç edip muavenet ve yardımlarını istemez. İstese de gayet fedakârâne yapışmaz. Ehl-i dünya, dünya işlerinde hakikî nokta-i istinadlarından gaflet ettiklerinden, zaaf ve acze düşüp, şiddetli bir surette yardımcılara ihtiyacını hisseder; samimâne, belki fedakârâne ittifak ederler.
İşte, ehl-i hak, ittifaktaki hak kuvvetini düşünmediklerinden ve aramadıklarından, haksız ve muzır bir netice olan ihtilâfa düşerler. Haksız ehl-i dalâlet ise, ittifaktaki kuvveti, aczleri vasıtasıyla hissettiklerinden, gayet mühim bir vesile-i makasıd olan ittifakı elde etmişler.
İşte, ehl-i hakkın bu haksız ihtilâf marazının merhemi ve ilâcı, ('İhtilâfa düşmeyin; sonra cesaretiniz kırılır, kuvvetiniz elden gider.' Enfâl Sûresi: 8:46.) âyetindeki şiddetli nehy-i İlâhî, ('Birbirinizle iyilik ve takvâda yardımlaşın.'... Mâide Sûresi: 5:2.) âyetinde, hayat-ı içtimaiyece gayet hikmetli emr-i İlâhîyi düstur-u hareket etmek; ve ihtilâfın İslâmiyete ne derece zararlı olduğunu ve ehl-i dalâletin ehl-i hakka galebesini ne derece teshil ettiğini düşünüp, kemâl-ı zaaf ve acz ile, o ehl-i hakkın kafilesine fedakârâne, samimâne iltihak etmektir, şahsiyetini unutmakla riyâ ve tasannudan kurtulup ihlâsı elde etmektir.
Haşiye: Avrupa komiteleri içinde en şiddetlisi ve en tesirlisi ve bir cihette en kuvvetlisi, cins-i lâtif ve zayıf ve nazik olan kadınların Amerika'daki Hukuk ve Hürriyet-i Nisvan Komitesi olduğu, hem milletler içinde az ve zayıf olan Ermenilerin komitesi, gösterdikleri kuvvetli fedakârâne vaziyetle bu müddeâmızı teyid ediyor.
Lügatçe;
adem-i ittifak: İttifaksızlık. Birleşememe-iman-ı kâmil: Çok kuvvetli, mükemmel îmân-nokta-i istinad: Dayanak noktası-Kavî: Kuvvetli, sağlam-Müennes: Dişi-müzekker: Erkek-ehl-i hak: Hak yolda olanlar-arz-ı ihtiyaç: İhtiyacını bildirmek, muhtaç olduğunu söylemek-Ehl-i dünya: Dünyaya dalıp, âhireti düşünmeyenler-nokta-i istinad: Dayanak noktası-ehl-i dalâlet: Doğru ve hak yoldan sapanlar, îmân ve İslâmdan çıkmış olanlar-maraz: Hastalık, illet, dert, belâ-teshil: Kolaylaştırma-tasannu: Yapmacık hareket, zorla bir şeyi daha iyi göstermeye çalışma.