MAVERA-Sufi Muhabbet Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Adem Kılıç
Alan:   Grup:MAVERA-Sufi Muhabbet
Tarih: 02.08.2012 02:05
Konu: Yn: Yn: [mavera-sufi-muh..]

Ey dua edildiğinde cevap veren; ey hesapları sür’atle gören; ey Kerîm; ey Vehhâb, hastalığı büyük ve şifası zor, çaresi zayıf ve belâsı kuvvetli olan ve Senden başka melce ve ümidi bulunmayan kuluna merhamet et.

İlâhî, derdimi, üzüntümü ve şikâyetimi Sana arz ediyorum.

İlâhî, Senin dergâhında hüccetim, hacetimdir; azığım ise fakrım ve çaresizliğimdir.

İlâhî, Senin cömertlik denizlerinden bir damla bana yeter; Senin af nehirlerinden bir zerre bana kâfi gelir; ey Vedûd; ey Vedûd; ey Vedûd; ey şan ve şerefi herşeyden yüce olan Arş-ı Mecîd Sahibi; ey Mübdi’; ey Muîd; ey herşeyi dilediği gibi yapan Fa’âlün limâ Yürîd!
Allahım, Seni nasıl tanımaları, Sana nasıl kullukta bulunmaları gerektiğini öğretmek için;
*kullarına muallim,
*isimlerinin hazînelerini tanıtıcı,
*kâinat kitâbının âyetlerinin tercümânı,
*kulluğuyla rubûbiyet güzelliğinin aynası
olarak gönderdiğin zâta, onun bütün âl ve ashâbına salât ve selâm eyle. Bize ve erkek, kadın bütün mü'minlere merhamet eyle. Amin. Bunu rahmetinle yap ey, merhamet edenlerin en merhametlisi!
Bazen nakıs bir şeyhin halis müridi, şeyhinden daha ziyade kamil olabilir.
Ve döner, şeyhini irşad eder ve şeyhinin şeyhi olur.
Bediüzzaman
Kur'anın hakaik-i i'cazını ben güzelleştiremedim, güzel gösteremedim;
belki Kur'anın güzel hakikatları,
benim tabiratlarımı da güzelleştirdi, ulvîleştirdi.
Bediüzzaman
Ey Kadîr-i Zülcelâl; denizler gibi dağlar da seni tanıyor ve tanıttırıyor
Ey dağları zemin sefinesine hazineli direkler yapan Kadîr-i Zülcelâl,

Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın talimiyle ve Kur'ân-ı Hakîminin dersiyle anladım ki, nasıl denizler acâipleriyle Seni tanıyorlar ve tanıttırıyorlar. Öyle de, dağlar dahi, zelzele tesiratından zeminin sükûnetine ve içindeki dahilî inkılâbat fırtınalarından sükûtuna ve denizlerin istilâsından kurtulmasına ve havanın gazât-ı muzırradan tasfiyesine ve suyun muhafaza ve iddiharlarına ve zîhayatlara lâzım olan madenlerin hazinedarlığına ettiği hizmetleriyle ve hikmetleriyle Seni tanıyorlar ve tanıttırıyorlar.

Evet, dağlardaki taşların envâından ve muhtelif hastalıklara ilâç olan maddelerin aksamından ve zîhayata hususan insanlara çok lâzım ve çok mütenevvi olan madeniyatın ecnâsından ve dağları, sahrâları çiçekleriyle süslendiren ve meyveleriyle şenlendiren nebatatın esnafından hiçbirisi yoktur ki, tesadüfe havalesi mümkün olmayan hikmetleriyle, intizamıyla, hüsn-ü hilkatiyle, faydalarıyla, hususan madeniyatın tuz, limon tuzu, sulfato ve şap gibi sureten birbirine benzemekle beraber, tatlarının şiddet-i muhalefetiyle ve bilhassa nebatatın basit bir topraktan çeşit çeşit envâlarıyla, ayrı ayrı çiçek ve meyveleriyle, nihayetsiz Kadîr, nihayetsiz Hakîm, nihayetsiz Rahîm ve Kerîm bir Sâniin vücub-u vücuduna bedahetle şehadet ettikleri gibi, heyet-i mecmuasındaki vahdet-i idare ve vahdet-i tedbir ve menşe ve mesken ve hilkat ve san'atça beraberlik ve birlik ve ucuzluk ve kolaylık ve çokluk ve yapılmakta çabukluk noktalarından, Sâniin vahdetine ve ehadiyetine şehadet ederler.
Lügatçe;
sefine: Gemi-inkılâbat: İnkılâplar, çalkalanmalar, değişiklikler-gazât-ı muzırra: Zararlı, zehirli gazlar-iddihar: Biriktimek, toplamak, depolamak-aksam: Kısımlar, bölümler-mütenevvi: Çeşit çeşit-madeniyat: Madenler-ecnâs: Cinsler-hüsn-ü hilkat: Güzel yaratılış-vahdet-i idare: İdârenin tek elden yürütülmesi-vahdet-i tedbir: Her işi hikmet ve tedbirle yapmadaki birlik-Sâni: Sanatkâr, Herşeyi sanatla yaratan Allah.
Her şey lisan-ı halleriyle Halıkını takdis edip Allahu Ekber derler.
Ey şiddet-i zuhurundan gizlenmiş ve ey azamet-i kibriyasından istitar etmiş olan Zât-ı Akdes,

Zeminin bütün takdisat ve tesbihatıyla, Senin kusurdan, aczden, şerikten takdis ve bütün tahmidat ve senâlarıyla Sana hamd ve şükrederim.

Ey Rabbu'l-Berri ve'l-Bahr,

Kur'ân'ın dersiyle ve Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın talimiyle anladım ki:

Nasıl gökler ve feza ve zemin, Senin birliğine ve varlığına şehadet ederler. Öyle de, bahirler, nehirler ve çeşmeler ve ırmaklar, Senin vücub-u vücuduna ve vahdetine bedahet derecesinde şehadet ederler.

Evet, bu dünyamızın memba-ı acip buhar kazanları hükmünde olan denizlerde hiçbir mevcut, hattâ hiçbir katre su yoktur ki, vücuduyla, intizamıyla, menfaatiyle ve vaziyetiyle Halıkını bildirmesin.

Ve basit bir kumda ve basit bir suda rızıkları mükemmel bir surette verilen garip mahlûklardan ve hilkatleri gayet muntazam hayvanât-ı bahriyeden, hususan bir tanesi bir milyon yumurtacıklarıyla denizleri şenlendiren balıklardan hiçbirisi yoktur ki, hilkatiyle ve vazifesiyle ve idare ve iaşesiyle ve tedbir ve terbiyesiyle yaratanına işaret ve rezzâkına şehadet etmesin.

Hem denizde, kıymettar, hâsiyetli, ziynetli cevherlerden hiçbirisi yoktur ki, güzel hilkatiyle ve câzibedar fıtratıyla ve menfaatli hâsiyetiyle Seni tanımasın, bildirmesin.

Evet, onlar birer birer şehadet ettikleri gibi, heyet-i mecmuasıyla, beraberlik ve birbiri içinde karışmak ve sikke-i hilkatte birlik ve icadca gayet kolay ve efratca gayet çokluk noktalarından Senin vahdetine şehadet ettikleri gibi; arzı, toprağıyla beraber bu küre-i arzı kuşatan muhit denizlerini muallâkta durdurmak ve dökmeden ve dağıtmadan güneşin etrafında gezdirmek ve toprağı istilâ ettirmemek ve basit kumundan ve suyundan, mütenevvi ve muntazam hayvanâtını ve cevherlerini halk etmek ve erzak vesair umûrlarını küllî ve tam bir surette idare etmek ve tedbirlerini görmek ve yüzünde bulunmak lâzım gelen hadsiz cenazelerinden hiçbirisi bulunmamak noktalarından, Senin varlığına ve Vâcibü'l-Vücud olduğuna mevcudatı adedince işaretler ederek şehadet eder.

Ve Senin saltanat-ı rububiyetinin haşmetine ve her şeye muhit olan kudretinin azametine pek zâhir delâlet ettikleri gibi, göklerin fevkındeki gayet büyük ve muntazam yıldızlardan, tâ denizlerin dibinde bulunan gayet küçücük ve intizamla iaşe edilen balıklara kadar her şeye yetişen ve hükmeden rahmetinin ve hâkimiyetinin hadsiz genişliklerine delâlet ve intizamatıyla ve faydalarıyla ve hikmetleriyle ve mizan ve mevzuniyetleriyle, Senin her şeye muhit ilmine ve her şeye şâmil hikmetine işaret ederler.

Ve Senin bu misafirhane-i dünyada yolcular için böyle rahmet havuzların bulunması ve insanın seyir ve seyahatine ve gemisine ve istifadesine musahhar olması işaret eder ki, yolda yapılmış bir handa, bir gece misafirlerine bu kadar deniz hediyeleriyle ikram eden Zât, elbette makarr-ı saltanat-ı ebediyesinde öyle ebedî rahmet denizleri bulundurmuş ki, bunlar onların fâni ve küçük nümûneleridirler.

İşte denizlerin böyle gayet harika bir tarzda arzın etrafında vaziyet-i acibesiyle bulunması ve denizlerin mahlûkatı dahi gayet muntazam idare ve terbiye edilmesi, bilbedahe gösterir ki, yalnız Senin kuvvetin ve kudretinle ve Senin irade ve tedbirinle, Senin mülkünde, Senin emrine musahhardırlar ve lisan-ı halleriyle Halıkını takdis edip Allahu Ekber derler.
Lügatçe;
şiddet-i zuhur: Gözün algılama kabiliyetinin üzerinde apaçık olmak-azamet-i kibriya: Büyüklüğün azameti-istitar: Gizlenme, görülemeyecek halde olma-Zât-ı Akdes: Her türlü kusur ve noksandan uzak ve pâk olan zât, Allah-takdisat: Allah`ın kusursuz ve her bakımdan eksiksiz olduğunu bildirmeler, söylemeler-tesbihat: Tesbihler; Allah`ı eksik sıfatlardan tenzih edip yüce sıfatlarla tavsif etmeler, sübhanallah, Elhamdülillah, Allahüekber demeler-tahmidat: Tahmidler, Allah`ı övüp hamdetmeler, 'Elhamdülillâh' demeler-Rabbu'l-Berri ve'l-Bahr: Karaların ve denizlaerin rabbi, kara ve denizleri terbiye ve idare eden Allah-bahir: Deniz-vücub-u vücud: Varlığı gerekli olmak, olmaması imkânsız olmak, varlığı zarurî ve vacib olmak, vazgeçilmez olmak-vahdet: Birlik-hilkat: Yaratılış, doğuştan gelen vasıf-sikke-i hilkat: Yaratılış imzası, mührü-mütenevvi: Çeşit çeşit-saltanat-ı rububiyet: Allah`ın kâinatı terbiye ve idâre eden saltanatı, hâkimiyeti, eş ve ortağı olmaması-muhit: İhâta eden, herşeyi kuşatan ve herşeyi içerisine alan-mizan: ölçü-mevzuniyet: Ölçülü, vezinli, tartılı, düzgün-makarr-ı saltanat-ı ebediye: Ebedî saltanat merkezi, âhiret âlemi.