MAVERA-Sufi Muhabbet Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Adem Kılıç
Alan:   Grup:MAVERA-Sufi Muhabbet
Tarih: 27.07.2012 01:16
Konu: Yn: Yn: [mavera-sufi-muh..]bu gece dünyada zulme uğrayanlara dua edelim

bu gece 4 rekat hacet namazı kılıp müslümanların muzafferiyeti için dua edelim...paylaşarak yada beğenerek değil samimane içten dua dua yalvaralım ki ümmeti muhammed s.a.v ayağa kalksın...çevremizide teşvik edelim o kudreti sonsuzun dergahına...umulurki bizde affoluruz...

Ey bizi nimetleriyle perverde eden sultanımız!
Bize gösterdiğin numunelerin ve gölgelerin asıllarını, membalarını göster;
ve bizi makarr-ı saltanatına celb et.
Bizi bu çöllerde mahvettirme; bizi huzuruna al, bize merhamet et.
Burada bize tattırdığın leziz nimetlerini orada yedir.
Bizi zeval ve teb'id ile tazib etme.
Sana müştak ve müteşekkir şu muti raiyyetini başıboş bırakıp idam etme.
(Âmin)
Ben dahi onların bütün tesbihatıyla Seni takdis ederim.
Ey Vâcibü'l-Vücûd, Ey Vâhid-i Ehad,

Bu harika yıldızlar, bu acîp güneşler, aylar, Senin mülkünde, Senin semâvâtında, Senin emrinle ve kuvvetin ve kudretinle ve Senin idare ve tedbirinle teshir ve tanzim ve tavzif edilmişlerdir. Bütün o ecram-ı ulviye, kendilerini yaratan ve döndüren ve idare eden birtek Halıka tesbih ederler, tekbir ederler; lisan-ı hal ile Sübhânallah, Allahu Ekber derler. Ben dahi onların bütün tesbihatıyla Seni takdis ederim.

Ey şiddet-i zuhurundan gizlenmiş ve ey azamet-i kibriyasından ihtifa etmiş olan Kadîr-i Zülcelâl, Ey Kâdir-i Mutlak,

Kur'ân-ı Hakîmin dersiyle ve Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın tâlimiyle anladım: Nasıl ki gökler, yıldızlar Senin mevcudiyetine ve vahdetine şehadet ederler. Öyle de, cevv-i semâ, bulutlarıyla ve şimşekleri ve ra'dları ve rüzgârlarıyla ve yağmurlarıyla, Senin vücub-u vücuduna ve vahdetine şehadet ederler.

Evet, câmid, şuursuz bulut, âb-ı hayat olan yağmuru, muhtaç olan zîhayatların imdadına göndermesi, ancak Senin rahmetin ve hikmetinledir; karışık tesadüf karışamaz.

Hem elektriğin en büyüğü bulunan ve fevâid-i tenviriyesine işaret ederek ondan istifadeye teşvik eden şimşek ise, senin fezadaki kudretini güzelce tenvir eder.

Hem yağmurun gelmesini müjdeleyen ve koca fezayı konuşturan ve tesbihatının gürültüsüyle gökleri çınlatan ra'dat dahi, lisan-ı kâl ile konuşarak Seni takdis edip, rububiyetine şehadet eder.

Hem zîhayatların yaşamasına en lüzumlu rızkı ve istifadece en kolayı ve nefesleri vermek ve nüfusları rahatlandırmak gibi çok vazifelerle tavzif edilen rüzgârlar dahi, cevvi âdeta bir hikmete binaen 'Levh-i Mahv ve İsbat' ve 'yazar, ifade eder sonra bozar tahtası' suretine çevirmekle, Senin faaliyet-i kudretine işaret ve Senin vücûduna şehadet ettiği gibi, Senin merhametinle bulutlardan sağıp zîhayatlara gönderilen rahmet dahi, mevzun, muntazam katreleri kelimeleriyle senin vüs'at-ı rahmetine ve geniş şefkatine şehadet eder.
Lügatçe;
Vâcibü'l-Vücûd: Varlığı zarurî ve şart olan, varlığı gerekli olan ve yokluğu düşünülemeyen, varlığı zâtî, ezelî, ebedî olan; varlığı, vücud tabakalarının en sağlamı, en kuvvvetlisi, en esaslısı ve en mükemmeli olan Allah-Vâhid-i Ehad: Bir olan ve birliği her bir şeyde tecellî eden Allah-semâvât: Gökler-teshir: İtaat ettirmek, boyun eğdirmek-tavzif: Görevlendirme-ecram-ı ulviye: Büyük gök cisimleri. Yıldızlar-takdis: Mukaddes bilme. Allah`ı noksan ve kusurlardan pâk ve yüce kabul ve ilân etmek-şiddet-i zuhur: gözün görme kabiliyetinin üzerinde gözükme-azamet-i kibriya: Büyüklüğün azameti-ihtifa: Gizlenme. Saklanmak-cevv-i semâ: Hava âlemi, atmosfer-ra'd: Gök gürültüsü-câmid: Cansız-fevâid-i tenviriye: Aydınlatmada kullanılmasından elde edilen faydalar-nüfus: Nefisler, canlar-tavzif: Görevlendirme, vazifelendirme-Levh-i Mahv ve İsbat: Bir tabirdir. Levh: Görünen ve ibret verici bir vaziyeti ifade eder. Mahv ise; o vaziyetin birden ortadan kalkması, mahvolmasını ifade eder. Gökyüzü bulutlarla kaplı, şimşek çakar, yağmur yağar bir levha halinde iken birden hava açılır, hiç bir şey yokmuş gibi, eski manzarayı mahvolmuş hâlde görürüz. Bu hale mahv diyoruz. Kudret-i İlâhî ile tekrar aynı eski hale gelmesi, havanın yağmurlu, bulutlu, şimşekli manzarasına dönmesi keyfiyyetine de İsbât diyoruz. Cenâb-ı Hakk'ın tekrar mahlukatı dirilteceğine bir işâret olarak bu vaziyete de İsbat deniyor, Cenab-ı Hak levhayı yazıyor, bozuyor-vüs'at-ı rahmet: Cenab-ı Hakk`ın rahmetinin her şeyi kuşatması.
İhlâs ile kim ne isterse Allah verir
Ehl-i dalâletin zilletindendir ittifakları; ehl-i hidayetin izzetindendir ihtilâfları. Yani, ehl-i gaflet olan ehl-i dünya ve ehl-i dalâlet, hak ve hakikate istinad etmedikleri için, zayıf ve zelildirler. Tezellül için, kuvvet almaya muhtaçtırlar. Bu ihtiyaçtan, başkasının muavenet ve ittifakına samimî yapışırlar. Hattâ, meslekleri dalâlet ise de, yine ittifakı muhafaza ederler. Adeta o haksızlıkta bir hakperestlik, o dalâlette bir ihlâs, o dinsizlikte dinsizdârâne bir taassup ve o nifakta bir vifak yaparlar, muvaffak olurlar. Çünkü samimî bir ihlâs, şerde dahi olsa neticesiz kalmaz. Evet, ihlâs ile kim ne isterse Allah verir. (HAŞİYE)
Amma ehl-i hidayet ve diyanet ve ehl-i ilim ve tarikat, hak ve hakikate istinad ettikleri için ve herbiri bizzat tarik-i hakta yalnız Rabbini düşünüp tevfikine itimad ederek gittiklerinden, mânen o meslekten gelen izzetleri var. Zaaf hissettiği vakit, insanların yerine Rabbisine müracaat eder, medet Ondan ister. Meşreblerin ihtilâfıyla, zâhir-i meşrebine muhalif olana karşı muavenet ihtiyacını tam hissetmiyor, ittifaka ihtiyacını göremiyor. Belki hodgâmlık ve enâniyet varsa, kendini haklı ve muhalifini haksız tevehhüm ederek, ittifak ve muhabbet yerine, ihtilâf ve rekabet ortaya girer. İhlâsı kaçırır, vazifesi zîrüzeber olur.
(HAŞİYE) : Evet, Men talebe ve cedde, vecede (kim birşeyi ister ve elde etmek için ciddî çalışırsa istediği şeye ulaşır) bir düstur-u hakikattir. Külliyeti geniş ve genişliği mesleğimize de şâmil olabilir.
Lügatçe;
zillet: hor ve hakir olma, aşağılanma-izzet: değer, itibar, yücelik-nifak: ikiyüzlülük, riyâkârlık-vifak: Dostça, dayanıma içinde olma-tevfik: Allah`ın yardımı, başarılı kılması-Meşreb: Âdet, huy, yaratılış, ahlâk; takip edilen usûl, yol-muavenet: Yardımlaşma, yardım-hodgâmlık: Yalnızca kendini dert edinerek, bencillik-tevehhüm: Zannetme, evhamlanma, yok olanı var zannetmekle ümitsizliğe ve korkuya düşme.