Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Şu mübarek şehr-i Ramazan leyle-i Kadri ihata ettiği için,
kendisi de ömür içinde bir leyle-i Kadirdir ki,
muvaffak olanın ömrüne bin ömür katar.
Dakikası bir gündür. Saati iki ay, günü birkaç sene hükmünde
bir ömr-i bâkîdir.
Risalei-Nur Bediuzzaman Said Nursi
(Bu Risale-i Münâcât, hem vücûb-u vücud, hem vahdet, hem ehadiyet, hem haşmet-i rububiyet, hem azamet-i kudret, hem vüsat-i rahmet, hem umumiyet-i hâkimiyet, hem ihata-i ilim, hem şümul-ü hikmet gibi en mühim esasat-ı imaniyeyi hârika bir îcaz içinde fevkalâde bir katiyet ve hâlisiyet ve yakîniyet ile ispat eder. Haşre işârâtı ve bilhassa âhirdeki şiddetli işârâtı çok kuvvetlidir. Said Nursî)
Münâcat
('Göklerin ve yerin yaratılmasında, gecenin ve gündüzün değişmesinde, insanlara faydalı şeylerle denizde akıp giden gemilerde, Allah'ın gökten su indirip onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesinde, her türlü canlıyı yeryüzüne yaymasında, rüzgârları sevk etmesinde ve gökle yer arasında Allah'ın emrine boyun eğmiş bulutlarda, aklını kullanan bir topluluk için Allah'ın varlık ve birliğine, kudret ve rahmetine işaret eden nice deliller vardır' Bakara Sûresi: 2:164)
[Üçüncü Şuâ olan bu Münâcât Risalesi, mezkûr âyetin bir nevi tefsiridir.]
Yâ İlâhî ve yâ Rabbî,
Ben imanın gözüyle ve Kur'ân'ın talimiyle ve nuruyla ve Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın dersiyle ve ism-i Hakîmin göstermesiyle görüyorum ki; semâvâtta hiçbir deveran ve hareket yoktur ki, böyle intizamıyla Senin mevcudiyetine işaret ve delâlet etmesin.
Ve hiçbir ecram-ı semâviye yoktur ki, sükûtuyla, gürültüsüz vazife görerek direksiz durmalarıyla, Senin rubûbiyetine ve vahdetine şehadeti ve işareti olmasın.
Ve hiçbir yıldız yoktur ki, mevzun hilkatiyle, muntazam vaziyetiyle ve nuranî tebessümüyle ve bütün yıldızlara mümâselet ve müşabehet sikkesiyle Senin haşmet-i ulûhiyetine ve vahdâniyetine işaret ve şehadette bulunmasın.
Ve on iki seyyareden hiçbir seyyare yıldız yoktur ki, hikmetli hareketiyle ve itaatli musahhariyetiyle ve intizamlı vazifesiyle ve ehemmiyetli peykleriyle Senin vücub-u vücuduna şehadet ve saltanat-ı ulûhiyetine işaret etmesin.
Lügatçe;
talim: Öğretme, eğitme-ism-i Hakîm: Herşeyi belli bir gaye ve faydaya göre yapan Allah`ın bir ismi-semâvât: Gökler-deveran: Dönmek, dolaşmak-ecram-ı semâviye: Gök cisimleri-rubûbiyet: Cenâb-ı Hakkın her zaman, her yerde ve her mahlûka muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onu terbiye etmesi ve idâresi altında bulundurması vasfı-vahdet: Birlik-mevzun: Ölçülü, vezinli, düzgün-mümâselet: Benzeyiş, şekil ve sûretce birbirine benzeme-müşabehet: Benzeme-sikke: Damga; nereye ve kime âit olduğunun bilinmesi için konulan mühür-haşmet-i ulûhiyet: İlâh olmanın ihtişâmı, büyüklüğü-vahdâniyet: Allah`ın tek ve benzersiz olması ve bütün isim ve sıfatlarıyla bütün varlıklarda birden tecellî etmesi-seyyare: Gezegen-musahhariyet: emre boyun eğdirme-vücub-u vücud: Varlığı gerekli olmak, olmaması imkânsız olmak, varlığı zarurî ve vacib olmak.
Ramazana hürmetsizlik korku azabına sebep olur
Suâl: Bu zelzelenin maddî musîbetinden daha elîm, mânevî bir musîbeti olarak, şu zelzelenin devamından gelen korku ve me'yusiyet, ekser halkın ekser memlekette gece istirahatini selb ederek, dehşetli bir azab vermesi nedendir?
Yine mânevî cevap: Şöyle denildi ki: Ramazân-ı Şerîfin terâvih vaktinde, kemâl-i neş'e ve sürur ile, sarhoşçasına, gayet heveskârâne şarkıları ve bâzan kızların sesleriyle, radyo ağzıyla bu mübârek merkez-i İslâmiyetin her köşesinde câzibedarâne işittirilmesi, bu korku azabını netice verdi.
Said Nursî
Lügatçe;
elîm: Acı veren, çok acıklı, üzüntü veren-me'yusiyet: Ümitsizlik-kemâl-i neş'e ve sürur: Tam neşe ve sevinç.