MAVERA-Sufi Muhabbet Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Adem Kılıç
Alan:   Grup:MAVERA-Sufi Muhabbet
Tarih: 21.07.2012 01:02
Konu: Yn: Yn: [mavera-sufi-muh..]

İmân hem nurdur, hem kuvvettir.
Evet, hakiki imânı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir
ve imânın kuvvetine göre, hâdisâtın tazyikâtından kurtulabilir.
Bediüzzaman

Ey Kadîr-i Zülcelâl,
Cevv-i fezadaki [uzay boşluğundaki] hava, bulut ve yağmur, berk [şimşek] ve ra’d [gökgürültüsü] Senin mülkünde, Senin emrin ve havlinle [gücün, iktidarınla], Senin kuvvet ve kudretinle musahhar [emre boyun eğdirilmiş] ve vazifedardırlar. Mahiyetçe birbirinden uzak olan bu feza [uzay] mahlûkatı [yaratıkları olan gezegenler], gayet sür’atli [hızlı] ve âni emirlere ve çabuk ve acele kumandalara itaat ettiren Âmir ve Hâkimlerini takdis [her türlü kusur ve noksanlıklardan tenzih] ederek rahmetini medh ü senâ ederler.
Ey arz [yer]ve semâvâtın[gök yüzünün] Hâlık-ı Zülcelâli [sonsuz haşmet ve yücelik sahibi yaratıcı, Allah],
Senin Kur’ân-ı Hakîminin talimiyle [öğretmesiyle] ve Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın dersiyle iman ettim ve bildim ki:
Nasıl semâvât [gökler] yıldızlarıyla ve cevv-i feza[uzay boşluğu] müştemilâtıyla[bütn içindekileriyle] Senin vücub-u vücuduna[varlığının inkar edilemezliğine] ve Senin birliğine ve vahdetine şehadet [şahitlik] ediyorlar. Öyle de, arz[yeryüzü], bütün mahlûkatıyla [yaratılmışlarıyla] ve ahvâliyle[vaziyetiyle] Senin mevcudiyetine [varlığına] ve vahdetine [birliğine], mevcudatı [varlıkları ] adedince şehadetler [şahitlikler] ve işaretler ederler.
Evet, zeminde hiçbir tahavvül [değişim, dönüşüm] ve ağaç ve hayvanlarında her senede urbasını[derisini] değiştirmek gibi hiçbir tebeddül [başkalaşım]—cüz’î [küçük] olsun, küllî [genel] olsun—yoktur ki, intizamıyla[düzenliliği ile] Senin vücuduna[varlığına] ve vahdetine [birliğine]işaret etmesin.
Hem hiç bir hayvan yoktur ki, zaafiyet [Zayıflığı, güçsüzlüğü] ve ihtiyacının derecesine göre verilen rahîmâne [merhamet ederek, merhametli olarak] rızkıyla ve yaşamasına lüzumlu bulunan cihazatın hakîmâne[Hikmetli bir şekilde] verilmesiyle, Senin varlığına ve birliğine şehadeti olmasın.
Hem her baharda gözümüz önünde icad [yoktan var edilen] edilen nebatat [bitkiler] ve hayvanâttan hiçbir tanesi yoktur ki, san’at-ı acîbesiyle [hayretveren sanatıyla] ve lâtif [hoş güzel] ziynetiyle [süsleriyle] ve tam temeyyüzüyle [ayırt edici farklılıklarıyla] ve intizamıyla [düzenli olmasıyla] ve mevzuniyetiyle [ölçülü olmalarıyla] Seni bildirmesin.
Ve zemin yüzünü dolduran ve nebatat [bitkiler] ve hayvanat denilen kudretinin[bütün varlığı çevreleyen ezelî kuvvetinin] hârikaları ve mu’cizeleri [insanlara acizliklerini gösterenhalleri], mahdut [sınırlı] ve maddeleri bir ve müteşabih[birbirine benzer] olan yumurta ve yumurtacıklardan ve katrelerden [damlalardan] ve habbe[çekirdek] ve habbeciklerden ve çekirdeklerden yanlışsız, mükemmel, süslü, alâmet-i fârikalı [her bir şeye özel] olarak yaratılışları, Sâni-i Hakîmlerinin [herşeyi san’atla ve hikmetle yaratan Allah’ın] vücuduna [varlığına] ve vahdetine [birliğine] ve hikmetine ve hadsiz [sınırsız] kudretine [gücüne]öyle bir şehadettir ki, ziyanın [ışığın] güneşe şehadetinden [şahitliğinden] daha kuvvetli ve parlaktır.
Hem, hava, su, nur, ateş toprak gibi hiçbir unsur yoktur ki, şuursuzluklarıyla[bilinçsizlikleri ile] beraber şuurkârâne [şuurluymuşcasına], mükemmel [kusursuz] vazifeleri görmesiyle; basit ve istilâ edici, intizamsız [düzensiz], her yere dağılmakla beraber, gayet muntazam[düzenli] ve mütenevvi [çeşit çeşit] meyveleri ve mahsulleri hazine-i gaybdan[yeri bilinmeyen hazineden] getirmesiyle, Senin birliğine ve varlığına şehadeti [şahitliği] bulunmasın.

İlâhî! Günahlar beni lâl etti. İsyanımın çokluğu yüzünden mahcubum. Gafletin şiddeti ise sesimi kıstı. İşte, ben de, seyyidim ve senedim Şeyh Abdülkadir Geylânî’nin sesiyle Senin dergâh-ı rahmetinin kapısını çalıyor ve onun, kapıcıya âşinâ nidasıyla Senin mağfiret kapında nida ediyorum:

Ey rahmeti herşeyi kuşatan ve ey herşeyin melekûtu elinde bulunan Zât; ey hiçbir şey Kendisine zarar veya fayda vermeyen Zât; ey hiçbir şey Kendisine galebe etmeyen ve hiçbir şey Kendisinden kaçıp gizlenmeyen, hiçbir şey Kendisine ağır gelmeyen ve hiçbir şeyin yardımına muhtaç olmayan, hiçbir şey Kendisini bir başka işten alıkoymayan, hiçbir şey Kendisine benzemeyen, ve hiçbir şey Kendisini hiçbir şeyden âciz bırakamayan Zât! Beni hiçbir şeyden hesaba çekmeyecek şekilde herşeyimi bağışla.

Ey herşeyi alnından tutup kudretine boyun eğdiren ve herşeyin anahtarları elinde bulunan Zât; ey herşeyden önce var olan Evvel, herşeyden sonra bâki kalan Âhir, herşeyin üstünde olan Zâhir, herşeyin içine ve arkaplanına nüfuz eden Bâtın, kudret ve galebesi herşeyin üstünde bulunan Kâhir! Benim herşeyimi bağışla. Şüphesiz Senin herşeye kudretin yeter.

Ey herşeyi her haliyle bilen Alîm ve herşeyi kuşatan Muhît ve herşeyi hakkıyla gören Basîr; ey herşey her an Kendisinin nazar-ı şuhudunda olan Şehîd ve herşeyi görüp gözeten Rakîb ve ilmi herşeyin bütün inceliklerine nüfuz eden Lâtif ve herşeyden hakkıyla haberdar olan Habîr! Beni hiçbir şeyden hesaba çekmeyecek şekilde, günah ve hatâ olarak her neyim varsa hepsini bağışla. Hiç şüphesiz, Senin herşeye kudretin yeter.

Allahım, gafletten ve kötü arzularımdan Senin izzet-i celâline ve celâl-i izzetine, Senin kudret-i saltanatına ve saltanat-ı kudretine sığınırım. Ey kurtuluş isteyenlerin tahassungâhı olan Allahım! Beni şeytanî şehvetlerden kurtar; beşeriyetin kazuratından temizle; Nebîn olan Muhammed’i (s.a.v.) sıddıkiyet muhabbetiyle bana sevdirmek suretiyle beni gaflet paslarından ve cehalet vehimlerinden ter temiz kıl—öyle ki, enaniyet fena bulsun ve Allah’ın minnet bahrinde Allah’ın nimetlerine gark olmuş, Allah’tan alıkoyan her meşgaleye karşı Allah’ın kılıcıyla mansur, Allah’ın inayetiyle mahzuz ve Allah’ın himayesiyle mahfuz olarak herşey Allah için, Allah ile, Allah’a ve Allah’tan olsun.

Ey Nurların Nuru; ey bütün sırların Âlimi; ey gecenin ve gündüzün Müdebbiri; ey Melik; ey Azîz; ey Kahhâr; ey Rahîm; ey Vedûd; ey Gaffâr; ey gayb âlemlerini her haliyle bilen, kalbleri ve gözleri dilediği gibi halden hale çeviren; ey ayıpları örten ve ey günahları bağışlayan, günahlarımı bağışla; esbabın tazyikatına mâruz ve bütün kapılar yüzüne kapanmış ve doğru yolda gidenlerin yoluna gitmek kendisine zorlaşmış ve bir kazanç elde edemeden ömrünü ve nefsini gaflet ve mâsiyet meydanlarında bâd-ı hava harcamış olan kuluna merhamet et.

Ey dua edildiğinde cevap veren; ey hesapları sür’atle gören; ey Kerîm; ey Vehhâb, hastalığı büyük ve şifası zor, çaresi zayıf ve belâsı kuvvetli olan ve Senden başka melce ve ümidi bulunmayan kuluna merhamet et.

İlâhî, derdimi, üzüntümü ve şikâyetimi Sana arz ediyorum.

İlâhî, Senin dergâhında hüccetim, hacetimdir; azığım ise fakrım ve çaresizliğimdir.

İlâhî, Senin cömertlik denizlerinden bir damla bana yeter; Senin af nehirlerinden bir zerre bana kâfi gelir; ey Vedûd; ey Vedûd; ey Vedûd; ey şan ve şerefi herşeyden yüce olan Arş-ı Mecîd Sahibi; ey Mübdi’; ey Muîd; ey herşeyi dilediği gibi yapan Fa’âlün limâ Yürîd!

Arşının rükünlerini kaplayan nur-u veçhin hürmetine, bütün mahlûkatını hükmüne râm ettiğin kudretin hürmetine ve herşeyi kuşatan rahmetin hürmetine Senden istiyorum. Senden başka ilâh yoktur; ey Muğîs, bize imdad et. Ve bütün ömrüm boyunca işlediğim bütün günahları ve lisanımın hatâlarını rahmetinle bağışla; ey Erhamü’r-Râhimîn. Âmin. Hamd, Âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.