Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Ey Rahmân ve Rahîm olan Allah'ım! 'Bismillâhirrahmanirrahîm' hürmetine, rahîmiyetine yaraşır şekilde bize merhamet et, Rahmâniyetine yaraşır şekilde, bize 'Bismillâhirrahmânirrahîm'in sırlarını anlamayı nasip eyle. âmin.
İşte, ey insan! Bu rahmeti bulan, ebedî tükenmez bir hazîne-i nur buluyor. O hazîneyi bulmanın çaresi, rahmetin en parlak bir misâli ve mümessili ve o rahmetin en beliğ bir lisânı ve dellâlı olan ve Rahmeten li'l-âlemîn ünvânıyla Kur'ân'da tesmiye edilen Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın sünnetidir ve tebâiyetidir. Ve bu Rahmeten li'l-âlemîn olan rahmet-i mücessemeye vesîle ise, salâvâttır.
Evet, salâvâtın mânâsı rahmettir. Ve o zîhayat mücessem rahmete rahmet duâsı olan salâvât ise, o Rahmeten li'l-âlemînin vüsûlüne vesîledir. Öyle ise, sen, salâvâtı kendine o Rahmeten li'l-âlemîne ulaşmak için vesîle yap ve o zâtı da rahmet-i Rahmâna vesîle ittihaz et. Umum ümmetin, Rahmeten li'l-âlemîn olan Aleyhissalâtü Vesselâm hakkında, hadsiz bir kesretle rahmet mânâsıyla salâvât getirmeleri, rahmet ne kadar kıymettar bir hediye-i İlâhiye ve ne kadar geniş bir dairesi olduğunu parlak bir sûrette ispat eder.
Elhâsıl: Hazîne-i rahmetin en kıymettar pırlantası ve kapıcısı zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm olduğu gibi, en birinci anahtarı dahi 'Bismillahirrahmanirrahim' 'dir. Ve en kolay bir anahtarı da salâvâttır.
Bu menzilden ayrıldığın gibi, bu şehirden de çıkacaksın, ve keza, bu fani dünyadan da çıkacaksın.
Öyleyse, aziz olarak çıkmaya çalış.
Vücudunu mucidine feda et. Mukabilinde büyük bir fiyat alacaksın.
Bediüzzaman
Nefis kusurunu göremez ve görmek istemez.
Ramazan-ı Şerifin orucu, nefsin tehzib-i ahlâkına ve serkeşâne muamelelerinden vazgeçmesi cihetine baktığı noktasındaki çok hikmetlerinden birisi şudur ki:
Nefs-i insaniye gafletle kendini unutuyor. Mahiyetindeki hadsiz aczi, nihayetsiz fakrı, gayet derecedeki kusurunu göremez ve görmek istemez. Hem ne kadar zayıf ve zevâle maruz ve musibetlere hedef bulunduğunu ve çabuk bozulur, dağılır et ve kemikten ibaret olduğunu düşünmez. Adeta polattan bir vücudu var gibi, lâyemûtâne, kendini ebedî tahayyül eder gibi dünyaya saldırır. Şedit bir hırs ve tamahla ve şiddetli alâka ve muhabbetle dünyaya atılır. Her lezzetli ve menfaatli şeylere bağlanır. Hem kendini kemâl-i şefkatle terbiye eden Hâlıkını unutur. Hem netice-i hayatını ve hayat-ı uhreviyesini düşünmez; ahlâk-ı seyyie içinde yuvarlanır.
İşte, Ramazan-ı Şerifteki oruç, en gafillere ve mütemerridlere, zaafını ve aczini ve fakrını ihsas ediyor. Açlık vasıtasıyla midesini düşünüyor; midesindeki ihtiyacını anlar. Zayıf vücudu ne derece çürük olduğunu hatırlıyor. Ne derece merhamete ve şefkate muhtaç olduğunu derk eder. Nefsin firavunluğunu bırakıp, kemâl-i acz ve fakr ile dergâh-ı İlâhiyeye ilticaya bir arzu hisseder ve bir şükr-ü mânevî eliyle rahmet kapısını çalmaya hazırlanır-eğer gaflet kalbini bozmamış ise!
Lügatçe;
tehzib-i ahlâk: Ahlâkı güzelleştirmek; kötü huyları gidermek-zevâl: Zâil olma, sona erme-polat: Çelik gibi sert maden-lâyemûtâne: Ölmeyecekmişcesine-ahlâk-ı seyyie: Kötü huylar, çirkin ahlâk-mütemerrid: Hakkı kabul etmemek için inatla
direnen-ihsas: hissettirme.
Cehennemin varlığı sonsuz rahmetle nasıl bağdaşabilir?
Cehennemin vücudu ve şiddetli azabı, hadsiz rahmete ve hakiki adalete ve israfsız, mizanlı hikmete zıddiyeti yoktur. Belki rahmet ve adalet ve hikmet, onun vücudunu isterler. Çünkü, nasıl bin mâsumların hukukunu çiğneyen bir zâlimi cezalandırmak ve yüz mazlum hayvanları parçalayan bir canavarı öldürmek, adalet içinde mazlumlara bin rahmettir. Ve o zâlimi affetmek ve canavarı serbest bırakmak, birtek yolsuz merhamete mukabil, yüzer biçarelere yüzer merhametsizliktir.
Aynen öyle de, Cehennem hapsine girenlerden olan kâfir-i mutlak, küfrüyle hem esmâ-i İlâhiyenin hukukuna inkâr ile tecavüz, hem o esmâya şehadet eden mevcudatın şehadetlerini tekzib ile hukuklarına tecavüz ve mahlûkatın o esmâya karşı tesbihkârâne yüksek vazifelerini inkâr etmekle hukuklarına tecavüz ve kâinatın gaye-i hilkati ve bir sebeb-i vücudu ve bekası olan tezâhür-ü rububiyet-i İlâhiyeye karşı ubûdiyetlerle mukabelelerini ve aynadarlıklarını tekzib ile hukukuna bir nevi tecavüz ettiği haysiyetiyle öyle azîm bir cinayet, bir zulümdür ki, affa kabiliyeti kalmaz, ('Muhakkak ki Allah, Kendisine ortak koşulmasını affetmez' Nisâ Sûresi: 4:48.) âyetinin tehdidine müstehak olur. Onu Cehenneme atmamak, bir yersiz merhamete mukabil, hukuklarına taarruz edilen hadsiz dâvâcılara hadsiz merhametsizlikler olur. İşte o dâvâcılar Cehennemin vücudunu istedikleri gibi, izzet-i celâl ve azamet-i kemal dahi kat'î isterler.
Lügatçe;
kâfir-i mutlak: Tam ve kesin inançsız, mutlak dinsiz-tekzib: Yalanlama-tesbihkârâne: Tesbih ederek, Allah`ın zâtında, sıfatında ve fiillerinde bütün noksanlardan uzak olduğunu ifâde ederek-gaye-i hilkat: Yaratılış gayesi, maksadı-sebeb-i vücud: Varlık sebebi-tezâhür-ü rububiyet-i İlâhiye: Cenab-ı Hakk`ın terbiye ve idaresinin, kainattaki görüntüsü-izzet-i celâl: Büyüklüğün izzeti ve şerefi-azamet-i kemal: Büyüklüğün kemali, mükemmelliği.