MAVERA-Sufi Muhabbet Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Adem Kılıç
Alan:   Grup:MAVERA-Sufi Muhabbet
Tarih: 13.07.2012 23:43
Konu: Yn: Yn: [mavera-sufi-muh..]

Ey Rabbimiz, unutur veya hataya düşer de bir kusur işlersek bizi onunla hesaba çekme)
Bakara Sûresi, 2:286
Allahım! Habibiyeti ve salâtıyla Cennetin kapılarını açan ve ona getirdikleri salâvatlarla ümmeti de onu teyid eden, Habibin Aleyhissalâtü Vesselâma rahmet et. Allahım! Bizi, ebrâr ile beraber, seçkin Habibinin şefaatiyle Cennete idhal et. Âmin

Vesveselerden Kurtulmanın Yolu

İ’lem Eyyühel-Aziz!
İnsan kalben ve fikren hakaik-i İlâhiyeye bakıp düşündüğü zaman, bilhassa namaz ve ibadet esnasında, gerek şeytan tarafından, gerek nefsi tarafından pek fena, pis ve çirkin vesveseler, hatıralar, sinekler gibi kalbe, akla hücum ederler. Bu gibi hevâî, vehmî ve çirkin şeylerin def’iyle uğraşan adam, o vesveselere mağlûp olur. Ancak onları mağlûp edip kaçırmak çaresi, müdafaayı terk edip onlarla uğraşmamaktır.
Tarafgir adam ihlasa muvaffak olamaz
Altıncı Vecih

Hayat-ı mâneviye ve sıhhat-i ubudiyet, adâvet ve inatla sarsılır. Çünkü, vasıta-i hâlâs ve vesile-i necat olan ihlâs zayi olur. Zira, tarafgir bir muannid, kendi a'mâl-i hayriyesinde hasmına tefevvuk ister. Hâlisen liveçhillâh amele pek de muvaffak olamaz. Hem hüküm ve muamelâtında tarafgirini tercih eder, adalet edemez. İşte, ef'âl ve a'mâl-i hayriyenin esasları olan ihlâs ve adalet, husumet ve adâvetle kaybolur. Şu Altıncı Vecih uzundur. Fakat kabiliyet-i makam kısa olduğundan, kısa kesiyoruz.

Lügatçe;
Hayat-ı mâneviye: Mânevî hayat. Îmân ile geçmiş zaman, gelecek zaman ve âhiret âlemlerine kadar uzanan mânevî hayat-sıhhat-i ubudiyet: Kulluktaki sıhhat, doğruluk-adâvet: Düşmanlık, düşmanlık duygusu-vasıta-i hâlâs: Kurtuluş vasıtası-vesile-i necat: Kurtuluş vesilesi, sebebi-muannid: İnatçı. Bir noktada inad edip duran-a'mâl-i hayriye: hayırlı ameller, işler-tefevvuk: Üstünlük, üstün olma, üstün gelme-Hâlisen liveçhillâh: Saf ve temiz bir şekilde yalnızca Allah rızâsını hedef alarak.

Vaizlerin nasihatları neden tesir etmiyor?

Ben vaizleri dinledim; nasihatleri bana tesir etmedi. Düşündüm. Kasâvet-i kalbimden başka üç sebep buldum:

Birincisi: Zaman-ı hâzırayı zaman-ı sâlifeye kıyas ederek yalnız tasvir-i müddeâyı parlak ve mübalâğalı gösteriyorlar. Tesir ettirmek için isbat-ı müddeâ ve müteharrî-i hakikati iknâ lâzım iken, ihmal ediyorlar.

İkincisi: Birşeyi terğib veya terhib etmekle ondan daha mühim şeyi tenzil edeceklerinden, muvazene-i şeriatı muhafaza etmiyorlar.

Üçüncüsü: Belâgatın muktezası olan, hale mutabık, yani ilcaat-ı zamana muvafık, yani teşhis-i illete münasip söz söylemezler. Güya insanları eski zaman köşelerine çekiyorlar, sonra konuşuyorlar.

Hâsıl-ı kelâm: Büyük vaizlerimiz hem âlim-i muhakkik olmalı, tâ ispat ve iknâ etsin. Hem hakîm-i müdakkik olmalı, tâ muvazene-i şeriatı bozmasın. Hem beliğ-i muknî olmalı, tâ mukteza-yı hal ve ilcaat-ı zamana muvafık söz söylesin. Ve mizan-ı şeriatle tartsın. Ve böyle olmaları da şarttır.

Lügatçe;
Kasâvet-i kalbim: Kalp katılığı-zaman-ı sâlife: Geçmiş zaman, önceki asırlar-tasvir-i müddeâ: İddiayı ispat yerine, parlak surette anlatma-müteharrî-i hakikat: Gerçeği araştırma-terğib: İsteklendirme, ümit verme, rağbet verdirme, şevklendirme-terhib: Korkutma; fazla korkutma-tenzil: Kıymetten düşürme-muvazene-i şeriat: Şeriattaki ölçü, denge hali-Belâgat: Hitap ettiği kimselere göre uygun, tam yerinde, düzgün ve hakîkatlı söz söyleme sanatı, hâlin gerektirdiğine uygun söz söylemek-ilcaat-ı zaman: Zamanın zorlamaları ve mecburiyetleri-teşhis-i illet: Hastalığın teşhisi, tanınması-âlim-i muhakkik: Araştırma yapan alim-hakîm-i müdakkik: İnceden inceye araştıran hikmet ehli-beliğ-i muknî: İknâ edici ve isbatlı konuşma-mukteza-yı hal: Duruma göre. İcabına göre. Hal ve vaziyetin gerektirdiğine göre.