MAVERA-Sufi Muhabbet Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Adem Kılıç
Alan:   Grup:MAVERA-Sufi Muhabbet
Tarih: 10.07.2012 01:05
Konu: Yn: Yn: [mavera-sufi-muh..]

Ey Erhamü’r-Râhimîn olan Allah’ım! Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın ümmetine rahmet et ve onların kalblerini iman ve Kur’ân nuruyla nurlandır. Kur’ân’ın burhanlarını izhar et ve İslâm dinini yücelt. Âmin.
Bediüzzaman Hazretleri “Asıl musibet dine gelen musibettir” diyor. Bundan da anlaşılıyor ki, dünyaya ve şahsa ait musibet ve hastalıklar, hakikat noktasında musibet değildir; bazen de ilahi bir ihsan ve ikram hükmünde olur.

Çünkü, musibetler insana sevap kazandırmak için bir ibadet hükmündedir. Zira, ibadet iki kısımdır. Birisi, menfi ibadettir ki, musibetler ve hastalıklarla insan sevap kazanır. Diğeri ise, müspet ibadettir ki, namaz, oruç gibi ibadetlerdir.

Fakat manevi musibet olan dini musibet, ahiretimizi tamir değil, tahrip eder. Çünkü, akıl ve kalplerdeki şüpheler insanın imanını tehdit etmektedir. Ama Maddi hastalıklara sabır gösterenler için, o ibadet büyük bir manevi kazanç kaynağı olur.

Şer'an ehl-i iman,
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı;
gayet derecede sevmek ve hürmet etmek ve hiçbir şeyinden nefret etmemek
ve her halini güzel görmekle mükelleftir.
Bediüzzaman

Birbiriyle boğuşanlar müsbet hareket edemezler
Hayat-ı ictimaiyece, inat ve tarafgirlik gayet muzır olduğunu beyan eder.
Eğer denilse: ('Ümmetimin ihtilâfı rahmettir.' H.Şerif meali) denilmiş. İhtilâf ise tarafgirliği iktiza ediyor.
'Hem tarafgirlik marazı, mazlum avâmı, zalim havassın şerrinden kurtarıyor. Çünkü bir kasabanın ve bir köyün havassı ittifak etseler, mazlum avâmı ezerler. Tarafgirlik olsa, mazlum bir tarafa iltica eder, kendisini kurtarır.
'Hem tesadüm-ü efkârdan ve tehâlüf-ü ukulden hakikat tamamıyla tezahür eder.'
Elcevap: Birinci suale deriz ki: Hadisteki ihtilâf ise, müsbet ihtilâftır. Yani, herbiri kendi mesleğinin tamir ve revâcına sa'y eder. Başkasının tahrip ve iptaline değil, belki tekmil ve ıslahına çalışır. Amma menfi ihtilâf ise -ki garazkârâne, adâvetkârâne birbirinin tahribine çalışmaktır- hadisin nazarında merduddur. Çünkü birbiriyle boğuşanlar müsbet hareket edemezler.
İkinci suale deriz ki: Tarafgirlik eğer hak namına olsa, haklılara melce olabilir. Fakat şimdiki gibi garazkârâne, nefis hesabına olan tarafgirlik, haksızlara melcedir ki, onlara nokta-i istinad teşkil eder. Çünkü, garazkârâne tarafgirlik eden bir adama şeytan gelse, onun fikrine yardım edip taraftarlık gösterse, o adam o şeytana rahmet okuyacak. Eğer mukabil tarafa melek gibi bir adam gelse, ona (hâşâ) lânet okuyacak derecede bir haksızlık gösterecek.
Üçüncü suale deriz ki: Hak namına, hakikat hesabına olan tesadüm-ü efkâr ise, maksatta ve esasta ittifakla beraber, vesâilde ihtilâf eder. Hakikatin her köşesini izhar edip hakka ve hakikate hizmet eder. Fakat tarafgirâne ve garazkârâne, firavunlaşmış nefs-i emmâre hesabına hodfuruşluk, şöhretperverâne bir tarzdaki tesadüm-ü efkârdan bârika-i hakikat değil, belki fitne ateşleri çıkıyor. Çünkü, maksatta ittifak lâzım gelirken, öylelerin efkârının küre-i arzda dahi nokta-i telâkîsi bulunmaz. Hak namına olmadığı için, nihayetsiz müfritâne gider, kabil-i iltiyam olmayan inşikaklara sebebiyet verir. Hal-i âlem buna şahittir.

Elhasıl: (Muhabbet Allah için, buğz Allah için, hüküm de Allah'a aittir) olan desâtir-i âliye düstur-u harekât olmazsa, nifak ve şikak meydan alır.

(Allah için buğzetmek, Allah için hüküm vermek) demezse, o düsturları nazara almazsa, adalet etmek isterken zulmeder.

Lügatçe;
Hayat-ı ictimaiye: Toplum hayatı, sosyal hayat-tarafgirlik: Taraf tutmak-muzır: zararlı, zarara sokan-İhtilâf: Anlaşmazlık, uyuşmazlık, karışıklık, ikilik.-iktiza: Gerekme, gerektirme-avâm: Halk tabakası-havass: İleri gelenler, yüksek tabakalar-tesadüm-ü efkâr: Fikirlerin çarpışması-tehâlüf-ü ukul: Farklı düşünceler-revâc: Sürüm. Kıymet, değer, geçerlik-sa'y: Çalışma, emek-tekmil: Tamamlamak, kemâle erdirmek, mükemmelleştirmek-merdud: Reddedilmiş. Kovulmuş-melce: Sığınak-nokta-i istinad: Dayanak noktası-hodfuruşluk: Kendini beğendirmeğe çalışmak. Övünmek-bârika-i hakikat: Hakikat kıvılcımı-nokta-i telâkî: Buluşma, kavuşma noktası-kabil-i iltiyam: Yaranın, hastalığın iyileşebilmesi, şifâ bulması-inşikak: Parçalanma, kırılma-desâtir-i âliye: Âli, yüce düsturlar, prensipler, kaideler.

Şeriatın bir hakikatine bin ruhum olsa feda etmeye hazırım
Bidayetlerde herkesten suâl olunduğu gibi, Divân-ı Harpte bana da suâl ettiler: 'Sen de şeriatı istemişsin? '

Dedim: Şeriatın bir hakikatine bin ruhum olsa feda etmeye hazırım! Zira Şeriat, sebeb-i saadet ve adalet-i mahz ve fazilettir. Fakat ihtilâlcilerin isteyişi gibi değil.

Hem de dediler: 'İttihad-ı Muhammediyeye (asm) dâhil misin? '

Dedim: Maaliftihar! En küçük efrâdındanım. Fakat, benim târif ettiğim vecihle. Ve o ittihaddan olmayan, dinsizlerden başka kimdir? Bana gösteriniz.

İşte o nutku şimdi neşrediyorum. Tâ ki, Meşrutiyeti lekeden ve ehl-i şeriatı me'yusiyetten ve ehl-i asrı tarih nazarında cehil ve cünundan ve hakikati evham ve şüpheden kurtarayım.