MAVERA-Sufi Muhabbet Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Adem Kılıç
Alan:   Grup:MAVERA-Sufi Muhabbet
Tarih: 06.07.2012 00:26
Konu: Yn: Yn: [mavera-sufi-muh..]

Allahım, bizi saadet, selâmet, Kur'ân ve İmân ehlinden eyle. âmin.
Allahım, Efendimiz Muhammed'e, onun âl ve ashâbına, indiği günden itibâren tâ kıyâmete kadar, onu okuyan her okuyucunun her kelimesini okuması esnâsında Allah'ın izniyle hava dalgalarının aynasına yansıyan bütün Kur'ân kelimelerinin bütün harfleri adedince salât ve selâm eyle. Bize, anne ve babamıza, erkek ve kadın bütün müminlere bu salavâtlar adedince merhamet et. Bunu rahmetinle yap, ey merhametlilerin en merhametlisi! Duâmızı kabul buyur. Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun.

Ey şiddet-i zuhurundan gizlenmiş [şiddetle görünmesindengizlenmiş] ve ey azamet-i kibriyâsından [Allah’ın büyüklüğünün kuşatıcı olması, devamlı ve sonsuz derece yüce olmasından] ihtifa etmiş [gizlenmiş] olan Kadîr-i Zülcelâl [kudreti herşeyi kuşatan, sonsuz haşmet ve yücelik sahibi olan Allah ], ey Kàdir-i Mutlak [ey herşeye gücü yeten, sınırsız güç ve kudret sahibi Allah ],
Kur’ân-ı Hakîmin [her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân’ın ] dersiyle ve Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın [Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.) in] tâlimiyle [öğretmesiyle ] anladım: Nasıl ki gökler, yıldızlar Senin mevcudiyetine [varlığına] ve vahdetine [birliğine] şehadet [şahitlik] ederler. Öyle de, cevv-i semâ [gök yüzü], bulutlarıyla ve şimşekleri ve ra’dları [gök gürültüleriyle] ve rüzgârlarıyla ve yağmurlarıyla, Senin vücub-u vücuduna [varlığının kesin ve inkar edilemezliğne] ve vahdetine [birliğine] şehadet [şahitlik] ederler.
Evet, câmid[cansız], şuursuz [bilinçsiz] bulut, âb-ı hayat [hayat suyu] olan yağmuru, muhtaç olan zîhayatların [canlıların] imdadına göndermesi, ancak Senin rahmetin ve hikmetinledir; karışık tesadüf karışamaz.
Hem elektriğin en büyüğü bulunan ve fevâid-i tenviriyesine [aydınlatmasının, nurlandırmasının faydalarına] işaret ederek ondan istifadeye teşvik eden şimşek ise, senin fezadaki [uzaydaki] kudretini güzelce tenvir eder [aydınlatarak gösterir].
Hem yağmurun gelmesini müjdeleyen ve koca fezayı [uzayı] konuşturan ve tesbihatının gürültüsüyle gökleri çınlatan ra’dat[gök gürültüleri] dahi, lisan-ı kàl [kendi dili] ile konuşarak Seni takdis [Senin her türlü eksiklik ve çirkinlikten yüce olduğunu ilân] edip, rububiyetine [bütün varlık âlemini kuşatan egemenliğine, yaratıcılığına, idare ve terbiye ediciciğine] şehadet [şahitlik] eder.
Hem zîhayatların [canlıların] yaşamasına en lüzumlu rızkı ve istifadece en kolayı ve nefesleri [solukları] vermek ve nüfusları [nefisleri] rahatlandırmak gibi çok vazifelerle tavzif edilen [görevlendirilen] rüzgârlar dahi, cevvi [gök yüzünü]âdeta bir hikmete binaen “Levh-i mahv ve isbat” ve “yazar, ifade eder sonra bozar tahtası” suretine çevirmekle, Senin faaliyet-i kudretine [sonsuz kudretinle ortaya çıkan fiillerine, işlerine] işaret ve Senin vücûduna [varlığına] şehadet [şahitlik]ettiği gibi, Senin merhametinle bulutlardan sağıp zîhayatlara [canlılara] gönderilen rahmet dahi, mevzun[ölçülü], muntazam [düzenli, intizamlı] katreleri kelimeleriyle Senin vüs’at-ı rahmetine [rahmetinin genişliğine, büyüklüne] ve geniş şefkatine şehadet [şahitlik]eder.
Ey Mutasarrıf-ı Fa’âl[1*] ve ey Feyyâz-ı Müteâl[2*],
Senin vücub-u vücuduna[varlının inkar edilemezliğine] şehadet [şahitlik] eden bulut, berk [şimşek], ra’d [gök gürültüsü], rüzgâr, yağmur, birer birer şehadet [şahitlik] ettikleri gibi, heyet-i mecmuasıyla[hepi birlikte], keyfiyetçe [durumca, nitelikce, özellikce] birbirinden uzak, mahiyetçe[esas itibariyle] birbirine muhalif [zıt] olmakla beraber, birlik, beraberlik, birbiri içine girmek ve birbirinin vazifesine[görevine] yardım etmek haysiyetiyle, Senin vahdetine ve birliğine gayet kuvvetli işaret ederler.
Hem koca fezayı [uzayı]bir mahşer-i acâip[hayret veren bir meydan] yapan ve bazı günlerde birkaç defa doldurup boşaltan rububiyetinin[3*] haşmetine ve o geniş cevvi [gök yüzünü], yazar değiştirir bir levha gibi ve sıkar ve onunla zemin bahçesini sulattırır bir sünger gibi tasarruf eden[kullanan] kudretinin azametine [büyüklüğüne] ve herbir şeye şümulüne [kapsadığına] şehadet ettikleri gibi, umum zemine [yeryüzüne] ve bütün mahlûkata[yaratılmışlara] cevv [hava] perdesi altında bakan ve idare eden rahmetinin ve hâkimiyetinin[otoritenin] hadsiz genişliklerine ve herşeye yetişmelerine delâlet [işaret] eder.
Hem fezadaki [uzaydaki] hava o kadar hakîmâne[hikmetli][4*] vazifelerde istihdam[görev verilmesi] ve bulut ve yağmur, o kadar alîmâne [herşeyi çok iyi bilerek] faidelerde [faydalar gözetilerek] istimâl olunur [kullanılır] ki, herşeye ihâta eden [içine alan] bir ilim ve herşeye şâmil [kuşatıcı] bir hikmet olmazsa, o istimal, o istihdam olamaz.

[1*]Mutasarrıf-ı Fa’âl: her zaman Zâtına has ve lâyık iş yapan, daima faaliyette bulunan, idâre eden ve tasarrufta bulunan Cenâb-ı Hak
[2*]Feyyâz-ı Müteâl: hiçbir kayıt ve şarta bağlı olmadan çok bereket ve bolluk veren yüce Allah
[3*]rububiyet: Allah’ın bütün varlık âlemini kuşatan egemenliği, yaratıcılığı, idaresi ve terbiyesi
[4*]hikmet: gaye, fayda, sır; herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yapılması