MAVERA-Sufi Muhabbet Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Tuncay Kul
Alan:   Grup:MAVERA-Sufi Muhabbet
Tarih: 28.06.2012 12:39
Konu: SEVGİ ve MUHABBED İLE MUHABBED

SEVGİ ve MUHABBED ile MUHABBED
Gözlerini gözlerimden ayırma hiç ne olur..!
Cehennemi bile yakıp kavuracak bir gönül olmalı..
Asla söndürülemeyen bir ateş.
Ki o gönlün önüne binlerce bahr-ı dökseler, yine de söndürülemesin.
Onun tek bir dalgası bilindik denizlere taş çıkartsın.
Nasıl bir hal ki bu yaşam anlayamıyorum.
Anlat derdini bana sevdiğim, ama lütfen atma gönlüme bir iftira.
Her zerreden insaf edilen suçlar ile başa çıkamıyorum.
Bir cigara yakmaya gelen dostumu yanımda tutamıyorum.
Baktım beka’ma, ardımdan söylenenlere. Nedir bu kin nedir bu nefret?
Ey Allah’ım sunmuşsun balıkları dağlardaki göllere.
Dağlardaki gölleri bilirmisin, o ne ferfecir öyle...
İşte onların devalaşan kötü yaftalarını silemiyorum.
Bilmem ki bu hal nedir?
Nedir bu cendere ya Rabbim, artık başa çıkamıyorum.
Aç defterimi kara kaplı dosyamı, bak sayfalarıma,
Bak ardıma anlat bana ben neyim kimim?
Ben bile kendimi bilmezken,
Sen nasıl bilirsin..
Nasıluydurursun zanlarınla iftiraları..
Ama bilmez ki, insan her türlü katledilir.
Kainat her türlü kıyamete uğrar.
Haydi konuş şimdi.. Ben kimim..? neyim neleri yaflalayacaksın..?
Söyle ey BaHR-ımı HaRaB ettiğim sevgili, Seni dinliyorum..!
Eminim ki, bir çok hal anlatacaksın bende, aslı astarı olmayan..
İnan ki onlar sensin bunu da biliyorum.
Sen biliyor musun.?
Alıştım ben sana, yine de hoş bakarım gönlüne,
Alışılmış hallerimin yarattığı kötü zanlarınla sıfatlanmışım,
Hedef alınan hayat tahtamın hizasından çekildim ey gönül.
Kötü bakışlara, zanlara artık susuyorum.
Vurun! atın, fırlatın! Yayları iyi gerin! Fırlatın zehirli oklarınızı..!
Her zamanki gibi buradayım ve bekliyorum.
Hiç kötü niyet yoktur hallerimde, hiç zatıma nefsime zulmediş yok.
Kalbim yön buldu hep güzelliklere de,
Ardımda bıraktığım gül bahçelerimi hep yaktılar...
Hançerlenmiş bir haldeyim, hançeri sırtımdan çıkmaz,
Kanı durmaz, yarası kapanmaz…
Acısı ile ben varım, hep O’nunla yaşıyorum.
Alıştım ben sana ey deli gönül…!
Senin sersem hallerinden kendimi alamıyorum.
Tedirgin olan, mahzuna kere yaftalar atar da, daha da mahzun eder efradı.
Bunu bir tek ben biliyorum.
Halim halkın halinden sıyrılmış, serden geçmiş olanları arar.
Gözlerimle onu arıyorum, izliyorum.
Mahzun, ne derdini anlatır ne mecalini o tedirgin yüreğe..
Kalbi feryat ile yaklaşır o mahzuna, aman diliyorum.
Anlatabildi mi ki Mecnun gönül berduşluğundan gayrı mecalini,
Anladılar mı ki mecalinden gayrı, Leyla’ya olan sevdasını.
Leyla’yı bulsa da anlatamaz, bakar gözlerine yanarak.
Yinede anlatamaz Mecnun aşkını, tahmin ediyorum.
Leyla’sı ona bir aşk olmuş perdesi kaldırılamayan.
Ki Leyla ne çirkin bir dilber, gel de Mecnun’a sor.
Yaftalar kat kat olmuş, dizilmiş balya balya set olmuş doğru yoluna.
Ey gönül, konuşamıyorum.
Kelamların ardındaki gizli şifreleri, gönüllerin içindeki sinsi iblisleri görürsün.
İşte ben onlarla bilerek yaşıyorum.
Hallerin siyret-i insan iken, suret-i insan gibi görünür.
Zan ile bilinirsin ve her aynadan öyle görünürsün.
Bunu da biliyorum...
“Anam babam sana feda olsun” diyeceğim.
Ama onlar da beni anlamadan gittiler, yine de çok seviyorum.
Yine de seviyorum.
Her hallerden sen göründün gözüme, bir başkası değildir Rabbim.
Yok bir şikayetim ey Rabbim, seni anlıyorum.
Sevmek nerede…?
Her biri bir çıkar peşinde.
Hep sevmekten bahseder ama aşkı sevgiyi karıştırır o gafil.
Aşk’ı yaratandır sevgi ey cahil…!
Aşk’ı terk eden sevgiyi bulur ey gafil…!
“Sen beni ararsın sevgiden bir haber olarak” diyorum.
Ama Anlamıyor ki…
Bir perde olmuşum ben sana, bir ilah bir tanrı.
Aklın fikrin bende, görünmez sana Hakk benden gayrı.
Söylüyorum, anlatıyorum… Yine de anlamıyor ki..!
Hak Yol' unda ilerlemek yürek işidir, akıl işi değil ki.
Allah kılı kırk yararak titizlikle çalışan bir saat ustasıdır.
O kadar dakiktir ki, sayesinde her şey zamanında olur.
Bu halim hatalarımın ve O’nun dakikliğinin eseridir.
Bunu da biliyorum…
Dillere ram olmuş “Allah”, gönüllerden medet bekler.
Ağlatıyorum O’na zulmü dokunanları.
Gönüllere ferman eyledi “Allah” kelamının hası ile,
Kime selam verdiysek daldı Mahmud gönlüne.
Selamı alan değil, selama ram olan aldı verdiğim zülfikarı eline.
Yorgunum koca sultan, yorgun…
Bihamdillah direm Allah,
Alıp aklımı fikrullah,
Dilimde zatın esması,
Bana üns oldu zikrullah,
Salatullah selamullah,
Aleyke ya Resulallah..
Sen sakın ha anlama kelamı..! Bak geç göz gezdir yine.
Anlaman ne fayda ki, gönülde bir eşi olmadıktan sonra.
Aşık öyle olmalı ki, ayağa kalkınca, cümle aleme ateşler sarsın,
Kopsun her tarafta kıyametler.
Cehennemi bile yakıp kavuracak bir gönül olmalı..
Asla söndürülemeyen bir ateş.
Ki o gönlün önüne binlerce bahr-ı dökseler, yine de harabeler söndürülemesin.
O bahr-ın bir dalgası bile tüm sadr-ında HuBR taşıyanlara taş çıkartsın.
Kime anlatayım derdimi karşılık bulmaz, söyletmez mecalimi.
Yine de seviyorum..!
Gökleri indir al avucuna.. İşte böyle olmalıdır senin sinen.
Öyle bir genişlik ki, bir kandil gibi gök kubbesine asmalısın kendini,
Kainata ışık veren bir AŞK ol diyorum. Ama anlatamıyorum..
Beni nasıl anlayacaksın ki, neden muhatabımsın sen?
Neden diye soruyorum, omuz silkmesinde başka bir şey göremiyorum.
Bir aslan gibi korkmadan gürle, atıl savaşlara,
Bırakma yer yüzünde kendinden başka bir sevda,
Ve kendinden kendine gir en acımasız savaşlara.
Belki de bilmediğimden anlatamıyorum seni sana.
Belki de ben sende değilim de ondan.
Gönlün yedi perdesini de yırt da öyle al beni kendine.
Beni seninle benden etmesin arzın, semaların,
Yırt buruştur sadrını, sapla arkadan vuran hançeri sinene.
İşte o zaman sana gelecek olan nidayı bekle semalardan.
“Maşallah, Maşallah! ' HU…
Neyi anlatırsın ki, gönül ikizi dünya ram olmuşa, kendisi ile kendinde değil.
Boşver, anlamaz, anlatılamaz bu mecal bencil aşk’a,
O versin yaftayı Bahr-ına, saplasın hançeri Sadr-ına…
Başka ne bilir ki, diyorum.
Ama yine de yanından ayrılmıyorum, halimi beyan ediyorum..
Belki anlar bir gün diye sabrı sadrıma ram ediyorum…
Sana dilsizim, sana dudaksızım, sözlerim gönülden.
Varlığımı ayaklarına salmışım, konuşurum özümden…
Her mecaline bir cevabım var elbet. Amma susanlardanım gönül.
Sana gizli sırlardan bahsedeceğim,
Ve bunları sana ahkamın içinde dilleneceğim.
Yine de senden başka kimsenin anlamayacağını bilirim,
Anlayıp da işine gelmeyeceğini bildiğim halde, bilirim…
Yine de bildiğini okursun, vicdanında sevdana zulüm yazılmış…
Fıtratından ancak zulmü okursun..
Bunu da biliyorum be mezalimin zalimi…
Ne yazık ki biliyorum.
Kendini bulmayı terk edip, dünyaya talip olma..
Sana mal mülk zengini olmaktan başka çare vermez Hüda.
Ölmeden önce öldür zannını diye bağırayım mı sana.
Kendine kavuş ki, mihnet, meşakkat, dert ve belalardan kurtulasın.
Yoksa kimsesiz, garip kalmaktan başka çare yoktur.
Söylüyorum, anlatıyorum.
Kim Kabe’nin manasını öğrenmeyi arzularsa, onun hüznü pek olur.
Onu rencide eder varlık sahipleri. Ben ilim değil, gönül’den bahsediyorum.
Aşmış geçmiş ilmi, şimdi gönül mekanındadır sihri. Anlatamıyorum.
Fakr, fakirlik mi zannedersin de harab olmayı yanlış anlarsın.
Harab olanın gönlündedir hiçlik, cebinde değil Furkan eyle.
Yine de anlamıyor. Yanmaktan bahsediyor.
Huzura kavuşman için her türlü derde, belaya sabretmen lazımdır.
Harab olmak için vicdanınla kendine hesap sorman lazım.
Kendini üstün görme, onun sonu zillettir yar zillet.
Fakirliğe fakrullah ile sabredenlerden ol.
Fakrullah dedim anla bunun sırrını…
Bu fakirlik başka fakirlik, anla Fakrullah furkanını..
Ola ki zenginlik senindir sınırı olmayan bir bolluk içinde.
Nefsini az besle, öldürmeden yok etmeden.
O nefs bildiğin nefs değildir, tek gözü kör olandır nefs ile bakan.
O gözün körlüğü, bildiğin körlük değildir.
Diri tutman gereken şey de gönül gözündür, ey yar gönül…
O bir nihan-ı nigah’tır ki, Nur bakar nakurundan ey gönül…!
Gönül aynasında bir harabi,
Eğer kılar isen namazı safi,
O namaz bildiğin namaz değil bunu bil kafi,
Açılır bir kapı gönlüne ki, olur sana dermani.
Ayan olur Cemalullah
Salatullah selamullah
Aleyke ya Resûlallah
Allah Allah diye zikrediyor ama tanımlayamıyor hercai.
O sensin diyorum sen… Vicdanını bil.
Aynadır namazın vicdanındaki halin,
Özünür senin vicdanına suretten Hakk nuru veren
Ona iftira atma ey gönül, sen kendini bil, işte budur kafi.
Aşkın bittiğinde nefretin başlamasın, nankör olma Hakk’a.
Aşk’ı ancak sevgi bitirir, sevda olur muhabbet olur sonunda,
Sonunda geriye kalan muhabbet değilse o aşkı sevgi değil, nefret bitirmiştir.
Sen hangi esman ile tanırsan O’nu tanımladığın şeydir O…
Allah kelamını duyduğunda korkuyor musun, utanıyor musun veya azıyor musun.
İşte sendeki Allah odur, diyorum.
Ve hala dinler gibi oluyorsun.
Dinle kendini kendinle;
Allah dendiğinde, önce aşk, merhamet ve ardından şefkat geliyor mu aklına.?
Ne mutlu sana, ne mutlu…
Sen ol bahr-ı hakayıktan çıkan bir dürr-i yektasın,
Sarraflar kıymetin takdir edemez seni Ya Rasulallah.
Ol bahr-ı ilmin emvacı yedi kat gök yüzünü açtı sinemde,
Ol Sahra-yı A’ma’nın Anka'sısın Ya Rasulallah.
Hak yolunda ilerlemek yürek işidir, akıl işi değil.
Bu sözü tekrar edeyim sana da has olarak dinle.
Aşk’ı aşmış gönülü bulmak akıl ve ilim işi değil… anla beni..!
Dedim sana ilim ancak firavun eder bedenleri, gönüldür aşkın son kapısı…
Kılavuzun daima yüreğin olsun, omzun üstündeki kafan değil.
Sen nefsini bilenlerden ol, silenlerden değil!
Diyorum..! Diyorum ama anlıyormusun…?
Dinleyenler seyrana geçip arşı aştılar, sen durma beride gel ey gönül.
Her defasında bittim sana dert anlatmaktan ey yar gönül…
Kuran sende ve seninle dört katmanda zikredilir duy beni ey has gönül.
Dört manası ki, zahirin, batının, ruhun ve anlatılamaz olan ondan da ötededir.
Lafz-ı Kuran zikrin kelamımdır dinle beni yabana alma yar gönül..
Kuran bir hidayettir, akan feyzi nereden gelirse gelsin.
O Kur’an bildiğin Kur’an değil, şaşırmadan HAL’ine bürünesin.
Söylediğim her şey Kuran’dır, suretimi değil siyret’imi göresin.
Öyle ki, bir kimse sana ahretin ile ilgili bir kere iyilik etse,
Ve dünya ile ilgili binlerce kötülük etse, sen onun sadece iyiliğine nazar eyle.
Başına ne gelirse gelsin karamsarlığa kapılmayasın.
Allah senin şefkat ile cezbindedir, zannetme ki yalnızsın.
Zan duygun seni senden alır parçalara kesrete dağıtır.
Seni bu cezbden alan sendeki iblisin zannıdır.
O iblis ki, alır seni zanlarınla Allah’ın şevkat cezbinden mahrum bırakır.
Şaşırmayasın dimdik durasın, dedim defalarca nakurun hakir baktı hep,
Ama aşkı aşsam da sevgim kaldı, muhabbet ile bakarım sana,
muhabbetimle diyorum demek istediklerimi.
Demedi deme ey gönül.
Dedim defalarca, yanlış mı dedim yar gönül.
Bütün kapılar kapansa bile üzülme demedim mi?
O sana kimsenin bilmediği gizli bir geçit açar, yollarına yol olur.
Sen şu anda göremesen de, dar geçitler ardında nice cennetler vardır.
Şükret! İstediğini elde edince şükretmek kolaydır.
Dileğin gerçekleşmediğinde de şükret. İşte bu O’na güvenindendir.
Güvenmediğin sürece o sende varken sen O’nu bilemezsin.
Bilemeyişin ise senin zannına ayrılıklar yaşatır.
Gönlünü aç bahr-ı ummana “Allah” de içindeki Zat-ı HU ile…
Ben neden saplandım kaldım sende,
Neden sana anlatırım bunları bilemiyorum.
Belki de budur benim fıtratım, yaradılışım, kızma bana ne olur.
Şu dünyadaki tüm kavga, önyargı ve savaşların hepsi dilden kaynaklanır.
Sen sen ol, kelimelere fazla takılma ey yar gönül.
Aşk diyarında dil zaten hükmünü yitirir, sevgiye döner.
Ve sevgi dilsiz olur, tüm alem O’nu tavaf eder.
Haklıyken haksız duruma düşürür dil insanı.
Lal olanın lisanı Allah’tır diyorum.
Hala tezat ile konuşursun, konuş sen gülüm ben sende susuyorum.
Kime neyi açıklarsın ki meşveredin gönül cevherindeyken.
La mekanın dillenişi Hakk kelamıdır, akar derine derinlerinden.
Ancak vicdan sahibi sesini duyar, duymayana da duyuracaktır sesini O, inan…
İşte bu aşkındandır. Aşkı sevgide yok edenin halleri ne güzel hallerdir.
Aşk bir seferdir, yolculuktur. Her defasında bir başka seferlere yollar seni.
Bu sefere çıkan her yolcu, istese de istemese de tepeden tırnağa değişir.
Bu yollara dalıp da değişmeyen yoktur.
Yine daldın maziye, yine hüzünlendin.
Çevirme başını benden ey yar gönül, gittiğimde, zannetme ki terk ettim.
Ben hep aynı seferdeydim, hep aynı yollara sebeplere girdim.
Senden gittiğim hiç olmadı ki… çünkü ben seni sevgi ile bildim.
Sen bana aşık olsanda, senin aşkın benim sevgim kadar aşkını ispatlayamıyor.
Gözünde büyüttüğün aşkın ile yaktın kavurdun kendini,
Ama gaye bumuydu ki, elbette mizansız aşk nefrete döner.
Çok nadirdir biten aşkın sevgiye ram oluşu, sevda ve muhabbet oluşu.
O yüce gönüldür ki, ol gönülün tahtını kendinde LA mekan edendir.
Cahil ve bencil aşk bunu nereden bilsin ki,
Anlattım sana her defasında, bilenlerden ol Hakk’a,
Anladım ki vahdet bir hal imiş rabbime, ne fayda.
Anladım ki, rabbim var imiş hiçlikte,
Anladım ki, hiçlik yok imiş ilmimde,
Gördüm ki, perdem ceberrut imiş içimde,
Hüvel evvel, Hüvel ahir aksın ilmime,
Hüvel batın, Hüvel zahir konsun ismime…

Aynen zikrettim gönlüne, bir tenezzül bekledim senden.
Ken adını bile bilmez iken, bana isim vermeye kalktın hep.
Ah..! Sen aşk-ı Muamma’sın cevherin içimde, ama ne çare ki anlatamıyorum.
Şu dünyada denizdeki kumlar kadar sahte hacı, hoca, şeyh var.
Aynı sahte aşklar sahte mal ve mülkler gibi…
Bir resul bulduğunda risal ettiğini al, resulü ilah edinmeyesin sakın.
Allah’ı da ilah edinme, o övündüğün aşkın Allah’ı ilahlaştırır, ikilik yaratır.
Kabe’yi tavaf etme gayrı gir kabenin içine,
Aşk kabenin dışında tavaf eder, sevgi ise Kabenin içinde kıbledir bil gayrı.
Pervane böceği ateşe dalana dek aşk halindedir. Onu aşkı pervane eder,
Ki ateşe daldığında aşkı biter ve ateşin kendi olur, anla gayrı…
Hakiki mürşit seni kendi içine bakmaya ve nefsini aşmaya yönlendirir.
Tutup da ona hayran olmaya değil gönül. Değil..!
Tanrılar nasıl oluşur, ilahlar nasıl oluşur zannedersin.
Bu nedenle resuller de Allah da ilah oldu cahilin gözünde..
Allah aşkına kurtar kendini ilahlardan. Onlar sana sadece zan yaptırır.
Sana şah damarından daha yakın olana zulmedersin ilahlarınla.
Aman dilerim.. Aman derim..
Aşk için anlattıklarımda böyledir işte ister beşeri olsun ister rahmani,
Ne farkı var ki beşerde rahmanı göremedikten sonra, gel beri…
Ah..! Ben derim de, yine ben dinlerim.
Kusursuzdur Allah, O'nu sevmek çok kolaydır.
Tabi kusurlu taraflarını kendinde görürsen.
Zor olan hatasıyla sevabıyla fani insanları sevmektir gönül.
Her kişi bir şeyi ancak sevdiği ölçüde bilebilir, Allah’ı da öyle.
Allah’ı sevmek kolay elbet.
Ama insanlar Allah’ın da bazı yönlerini sevmezler.
Cemalini seven celalinden nefret eder. İşte bu tavır aşk tır. Sevgi değil.
İşte bu hal Kabe’yi tavaf etmektir, Kabe’nin içi değil.
Onlar Allah’ı, kendi zanlarındaki iyi taraflarını görerek severler.
Yaradan'dan ötürü yaratılanı sevmeden olmaz ki…
Her hali insanlardan yansır Allah’ın.. Her hali ile sevmektir insanları,
Yani aşık olduğun insanı, her şeyi her manayı.. yani Allah’ı..
Eğer öyle olmaz ise, ne layıkıyla bilebilir, ne de layıkıyla sevebilirsin Allah’ı..
Cümle kainat sende, sen nasıl da bir tarafını iter atarsın.
Anlat dedin anlattım. Ama hakkı ile dinlemedin ki.
Her defasında sana koştum, hala gelmekteyim…
Ne yaparsan yap, nereye gidersen git.
Ben seni sevmeyi ve seninle muhabbeti öğrendim,
Ama sen aşkının nefretinden bunu anlayamadın ki…
Yolun başında nereye varacağını düşünmek hayali bir histir. Beyhudedir.
Öyle başladın bu şka, her şeyine sahip olmak ve bencilce…
Aslında Sen sadece atacağın ilk adımdan sorumlusun.
Gerisi tevekküldür, tevekkülün sonu arzuna uymaz ise nefrete döner cahil aşkın.
Her ne yöne dönersen dön yüzünüz Kabe’ye dönük olsun der hüda.
Gönül ile at ilk adımını.
Sen sadece ilk adımındaki niyetin safiliği ile yükümlüsün.
Gerisi zaten kendiliğinden gelir, Allah’ına güven gerisini hesap etme..
Her noktanın sonunda elif vardır. Elife ulaşanın hali selamdır.
Unutmayasın, takip et bu sözümü yollar alırsın.
Ama yine de dinlemezsin beni, beni benden etmekten başka ne var ki sende.
Nokta demişken, sana bir sır açayım.
Noktalar sürekli değişse de bütün aynıdır.
Çünkü bütünün içinde değişmeyen noktalar vardır.
Zaten bütünü ile bir noktadır kainat.
Bu dünyadan göçen her nokta-i sani’nin yerine bir yenisi gelir.
Bir cellat gitse yenisi doğar, bir hızsız gitse yenisi gelir.
Çünkü tüm esmaları ile o mevcuttur eksiltmez kendini hiçbir daim.
Bütün hiç bir zaman bozulmaz, her şey yerli yerinde kalır kendi merkezinde...
Hem böyle olurken, hem de bir günden bir güne hiç bir şey aynı olmaz.
Aynı sen gibi tüm esmaların yerinde ama dün gülerken bu gün bana küskünsün..
Dinlemezsin. Ben senin dününü de bugününü de severim.
Ben senden başka bir şey değilim ki.
Sır; gönlündeki Allah perdesini yırttıktan sonra, gördüğün suret-i siretindir.
İşte o sırrın müsemması Hz Muhammed’dir. Bunu unutma gönül…
Sırrın gönlündeki Allah’ın sırrıdır.
Gönül Hakk’ ın en temiz mekanıdır.
Verme sırrını sakın ola ellere,
Dostun emaneti sende saklıdır.
Alem senin için varlığa ram oldu.
Kur’an sadece sana geldi, okundu.
Beni anlasan da, anlamasan da,
Bu alem yalnız senin için doğdu…

Tuncay KUL
(bahr-ı harabe)