MAVERA-Sufi Muhabbet Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Adem Kılıç
Alan:   Grup:MAVERA-Sufi Muhabbet
Tarih: 28.06.2012 00:58
Konu: Yn: Yn: [mavera-sufi-muh..]

Ebû Zer Gıfârî hazretleri şöyle anlatmıştır:

“Bir gün mescide girdim. Resûlullah yalnız oturuyordu. Ben de yanına oturup sordum: Yâ Resûlallah imân bakımından en kâmil mü’min hangisidir? “Ahlâkı en güzel olanıdır” buyurdu.

Dedim ki, Yâ Resûlallah mü’minlerin en emini kimdir? “İnsanlara elinden ve dilinden zarar gelmeyen kimsedir” buyurdu.

Dedim ki, Yâ Resûlallah en efdâl hicret hangisidir? “Günahlardan uzaklaşmaktır.” Buyurdu.

Sadakanın en efadli hangisidir? Yâ Resûlallah dedim. “Az da olsa fakirin gönlünü almak için verilendir.” Buyurdu.

Dedim ki, Yâ Resûlallah, Allahü teâlânın indirdiği âyetler içinde en fazîletlisi hangisidir? “Âyet-el kürsîdir.” buyurdu.

Yâ Resûlallah bana nasihât et dedim. Buyurdu ki:

“Sana Allah’tan korkmayı tavsiye ederim. İşin başı budur. Sana Kur’ân-ı kerîmi okumayı tavsiye ederim. O senin için yeryüzünde nur, gökte meleklerin övgüsüdür. Çok gülmeyi terk et, çok gülmek kalbi öldürür, yüzün nurunu giderir. Susmayı tercih et sadece hayır söyle! Bu şeytanı senden uzaklaştırır. Dîne uymakta sana yardımcı olur. Miskinleri (fakirleri) sev onlarla bulun. Kendinden aşağı olanlara bak, senden üstün olanlara bakma, çünkü içinde bulunduğun hal senin için nimettir. Akrabanı ziyaret et, onlar seni ziyaret etmeseler de. Allah’ü teâlâya itâat et, kınayanların kınamasına aldırma. Acı da olsa Hakkı söyle! .”

Biraz daha istedim.” Sonra da elini göğsüme koydu ve şöyle buyurdu:

“Tedbir almak gibi akıllılık yoktur. Haramlardan el çekmek gibi vera yoktur. Güzel ahlâk gibi de soyluluk yoktur.” buyurdu.

Ebû Zer hazretleri'nden bir kaç nasihat:

“Malının iki ortağı vardır. Biri semâvî âfetler, diğeri de vârisler. Şu hâlde eğer malından nasibi enaz olan kimse olmak istemiyorsan ve buna gücün yetiyorsa, Allahü teâlâ’nın yolunda sarfet.”

“Fakir yani, ihtiyaç hali benim için zenginlikten ve hastalık da sıhhatli olmaktan daha sevgilidir.”

“İnsan ne kadar dünya malı toplarsa o kadar dünyaya düşkün olur.”

“Yalnızlık kötü arkadaşla bulunmaktan iyidir. İyi arkadaşla beraber olmak da yalnızlıktan iyidir.”

“En garip ve en çok muhtaç olduğun gün, kabre konduğun gündür.”

Benî Âdem’in en cömerdi ve en kerimi ve en sahîsi benim. Benden sonra onların en kerimi ve en cevvadı ise bir recül (bir adam) dır ki; o adam (hususi) bir ilim bilecek ve o ilmini neşredecektir. Kıyamet gününde müstakil bir ümmet halinde ba’s olunacaktır.hadisi şerif
'Ey Rabbimiz! Unutur veya hatâya düşer de bir kusur işlersek bizi onunla hesâba çekme'
(Bakara Sûresi: 286.)
Allah'ım! Habîb oluşu ve duâsıyla Cennetin kapılarını açan ve o kapıları ona olan salâvâtlarıyla açmaları için ümmetini desteklediğin Habîbine rahmet eyle. Ona salât ve selâm olsun.
Allah'ım! O seçkin Habîbinin şefaatiyle bizleri iyilerle birlikte Cennete girdir. âmin.
Hürriyetin şe'ni odur ki;
ne nefsine, ne gayriye zararı dokunmasın.
Bediüzzaman
Tedavi için ilâçları almak meşrudur; fakat şifa Allah'tandır.
Ey derdine derman arayan hasta! Hastalık iki kısımdır. Bir kısmı hakikî, bir kısmı vehmîdir. Hakikî kısmı ise, Şâfî-i Hakîm-i Zülcelâl, küre-i arz olan eczahane-i kübrâsında, her derde bir devâ istif etmiş. O devâlar ise dertleri isterler. Her derde bir derman halk etmiştir. Tedavi için ilâçları almak, istimal etmek meşrudur; fakat tesiri ve şifayı Cenâb-ı Haktan bilmek gerektir. Derdi O verdiği gibi, şifayı da O veriyor.
Hâzık, mütedeyyin hekimlerin tavsiyelerini tutmak, ehemmiyetli bir ilâçtır. Çünkü ekser hastalıklar sû-i istimâlâttan, perhizsizlikten ve israftan ve hatîattan ve sefahetten ve dikkatsizlikten geliyor. Mütedeyyin hekim, elbette meşru bir dairede nasihat eder ve vesâyâda bulunur. Sû-i istimâlâttan, israfattan men eder, teselli verir. Hasta o vesâyâ ve o teselliye itimad edip hastalığı hafifleşir; sıkıntı yerinden bir ferahlık verir.
Amma vehmî hastalık kısmı ise, onun en müessir ilâcı, ehemmiyet vermemektir. Ehemmiyet verdikçe o büyür, şişer. Ehemmiyet vermezse küçülür, dağılır. Nasıl ki arılara iliştikçe insanın başına üşüşürler; aldırmazsan dağılır. Hem karanlıkta gözüne sallanan bir ipten gelen bir hayale ehemmiyet verdikçe büyür, hattâ bazen onu divane gibi kaçırır. Ehemmiyet vermezse, âdi bir ipin yılan olmadığını görür, başındaki telâşına güler.
Bu vehmî hastalık çok devam etse, hakikate inkılâb eder. Vehham ve asabî insanlarda fena bir hastalıktır; habbeyi kubbe yapar, kuvve-i mâneviyesi kırılır. Hususan merhametsiz yarım hekimlere veyahut insafsız doktorlara rast gelse, evhamını daha ziyade tahrik eder. Zengin ise malı gider; yoksa ya aklı gider veya sıhhati gider.
Lügatçe;
vehmî: aslında var olmadığı halde varmış gibi görülen herhangi birşeye âit-eczahane-i kübrâ: Büyük eczane-Hâzık: İşinin ehli, maharetli, mütehassıs-sû-i istimâlât: Kötüye kullanmalar-hatîat: Hatâlar; günahlar; kötülükler; yanlışlar-vesâyâ: Tavsiyeler-Vehham: Çok şüphe ve vesvese eden, korkak ve şüpheci.
Hükümet reis değil, hizmetkârdır

Sual: 'Gayr-i müslimlerle nasıl müsavi olacağız? '
Cevap: Müsavat ise, fazîlet ve şerefte değildir, hukuktadır. Hukukta ise, şah ve geda birdir. Acaba bir şeriat, 'Karıncaya bilerek ayak basmayınız' dese, tazibinden menetse, nasıl benîademin hukûkunu ihmal eder? Kella! Biz imtisal etmedik. Evet, İmam-ı Ali'nin (r.a.) adi bir Yahudî ile muhakemesi ve medar-ı fahriniz olan Salahaddin-i Eyyûbî'nin miskin bir Hıristiyan ile mürafaası, sizin şu yanlışınızı tashih eder zannederim.

Zîra, meşrûtiyet, hakimiyet-i millettir; hükûmet hizmetkardır. Meşrûtiyet doğru olursa, kaymakam ve vali reis değiller, belki ücretli hizmetkarlardır. Gayr-i müslim, reis olamaz, fakat hizmetkar olur. Farzediniz, memuriyet bir nevî riyaset ve bir ağalıktır. Gayr-i müslimlerden üç bin adamı ağalığımıza, riyasetimize şerik ettiğimiz vakitte, millet-i İslamiyeden aktar-ı alemde üç yüz bin adamın riyasetine yol açılıyor. Biri zayi edip, bini kazanan zarar etmez.

Lügatçe:
müsavi: eşit-Müsavat: eşitlik-geda: Fakir, kimsesiz, dilenci-benîadem: insanoğlu-Kella: Aslâ, öyle değil-imtisal: Uyma, sarılma, yapışma, tutunma-mürafaa: mahkemede karşılıklı duruşma.