MAVERA-Sufi Muhabbet Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Adem Kılıç
Alan:   Grup:MAVERA-Sufi Muhabbet
Tarih: 24.06.2012 00:21
Konu: Yn: Yn: [mavera-sufi-muh..]

Cenab-ı Allah Azze ve Celle mü’min kulunu tecrübe ve imtihan için musibete, belaya giriftar eder. Fakat onun bu ibtila ve denemesi, o mü’min kulun üstünde keramet ve ikramını izhar içindir.hadisi şerif
(Kim bunu okursa, Mûsâ ve Hârun'un sevabı kadar sevap verilir)
(Şeyh Ahmed Gümüşhanevî, Mecmûatü'l-Ahzâb, s. 263)
(Göklerin ve yerlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun. Göklerde ve yerlerde büyüklük sâdece âlemlerin Rabbi olan Ona mahsustur. O, sonsuz izzet ve hikmet sahibidir. Hamd göklerin ve yerlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. Göklerde ve yerlerde azamet sadece âlemlerin Rabbi olan Onundur. O sonsuz izzet ve hikmet sahibidir. Mülk sadece Onundur. O semâvâtın Rabbidir ve sonsuz izzet, hikmet sahibidir)
(Mecmûatü'l-Ahzâb, sh. 350.)
GÜLİSTAN
İbadetin ruhu, ihlastır.
İhlas ise, yapılan ibadetin yalnız emredildiği için yapılmasıdır.
Bediüzzaman
Hastalık hürmet ve merhamet telkin eder
Ey sıkıntıdan şekvâ eden hasta! Hastalık, hayat-ı içtimaiye-i insaniyede en mühim ve gayet güzel olan hürmet ve merhameti telkin eder. Çünkü insanı vahşete ve merhametsizliğe sevk eden istiğnâdan kurtarıyor. Çünkü, ('Şüphesiz ki insan, kendisini ihtiyaçtan uzak görünce azgınlaşıverir.' Alâk Sûresi: 96:6-7.) sırrıyla, sıhhat ve âfiyetten gelen istiğnâda bulunan bir nefs-i emmâre, şâyân-ı hürmet çok uhuvvetlere karşı hürmeti hissetmez. Ve şâyân-ı merhamet ve şefkat olan musibetzedelere ve hastalıklılara merhameti duymaz. Ne vakit hasta olsa, o hastalıkta aczini ve fakrini anlar, lâyık-ı hürmet olan ihvanlarına ihtiram eder. Ziyaretine gelen veya ona yardım eden mü'min kardeşlerine karşı hürmeti hisseder. Ve rikkat-i cinsiyeden gelen şefkat-i insaniye ve en mühim bir haslet-i İslâmiye olan, musibetzedelere karşı merhameti hissedip, onları nefsine kıyas ederek, onlara tam mânâsıyla acır, şefkat eder, elinden gelse muavenet eder, hiç olmazsa dua eder, hiç olmazsa şer'an sünnet olan keyfini sormak için ziyaretine gider, sevap kazanır.

Lügatçe;
hayat-ı içtimaiye-i insaniye: İnsanların sosyal hayatı-istiğnâ: Kimseden yardım beklememe-şâyân-ı hürmet: Saygıdeğer, kıymetli-uhuvvet: Kardeşlik, din kardeşliği, samîmi dostluk-ihvan: Kardeşler-ihtiram: Hürmet, saygı gösterme-rikkat-i cinsiye: İnsanın kendi cinsinden olana acıması-haslet-i İslâmiye: İslâmiyetin özünde bulunan ahlâk, huy-muavenet: yardım-şer'an: Şeriat hükmünce. Şer`î hükme göre, şeriata göre.
'Avrupa İslâm devletine, Osmanlı Avrupa devletine hamiledir'

O zamanlarda, Mısır Câmiü'l-Ezher Üniversitesi reislerinden meşhur Şeyh Bahît Efendi, İstanbul'a bir seyahat için geldiğinde, Kürdistan'ın sarp, yalçın kayaları arasından gelerek, İstanbul'da bulunan Bediüzzaman Said Nursî'yi ilzam edemeyen İslâm ulemâsı, Şeyh Bahît'ten bu genç hocanın (Bediüzzaman'ın) ilzam edilmesini isterler. Şeyh Bahît de, bu teklifi kabul ederek bir münâzara zemini arar. Ve bir namaz vakti, Ayasofya Câmiinden çıkılıp çayhâneye oturulduğunda, bunu fırsat telâkkî eden Şeyh Bahît Efendi, Bediüzzaman Said Nursî'ye hitâben:
yani: 'Avrupa ve Osmanlı Devleti hakkında ne diyorsunuz? Fikriniz nedir? '
Şeyh Bahît Efendi Hazretlerinin bu suâlden maksadı Bediüzzaman Said Nursî'nin şek olmayan bir bahr-i umman gibi ilmini ve ateşpâre-i zekâsını tecrübe etmek değildi. Zaman-ı istikbâle âit şiddet-i ihâtasını ve idâre-i âlemdeki siyâsetini anlamak fikrinde idi.
Buna karşı Bediüzzaman'ın verdiği cevap şu oldu:
yani, 'Avrupa bir İslâm Devletine, Osmanlı Devleti de bir Avrupa devletine hâmiledir. Bir gün gelip doğuracaklardır.'
Bu cevaba karşı, Şeyh Bahît Hazretleri, 'Bu gençle münâzara edilmez. Ben de aynı kanaatte idim; fakat bu kadar veciz ve beliğâne bir tarzda ifâde etmek, ancak Bediüzzaman'a hastır' demiştir. Nitekim, Bediüzzaman'ın dediği gibi, ihbarâtın iki kutbu da tahakkuk etmiş. Bir iki sene sonra Meşrûtiyet devrinde, şeâir-i İslâmiyeye muhâlif çok âdât-ı ecnebiyeyi ahzetmek ve gittikçe Türkiye'de yerleştirmekle; ve şimdi Avrupa'da Kur'ân'a ve İslâmiyete karşı gösterilen hüsn-ü alâka ve bilhassa bahtiyar Alman milletinde fevc fevc İslâmiyeti kabul etmek gibi hâdiseler, o ihbarı tamamıyla tasdik etmişlerdir.