MAVERA-Sufi Muhabbet Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Adem Kılıç
Alan:   Grup:MAVERA-Sufi Muhabbet
Tarih: 21.06.2012 00:27
Konu: Yn: Yn: [mavera-sufi-muh..]

Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Buyurduki;

- Yemek yiyenlerin büyük tabağa üşüştüğü gibi insanların size karşı birleşip üşüşmeleri yakındır, buyurdu. Biri sordu:

- Acaba o zaman biz sayıca az mı olacağız?

- Hayır, bilakis siz o zaman sayıca çok olacaksınız. Fakat siz selin sürüklediği çerçöp gibi dağınık olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın kalbinden sizin korkunuzu çıkartacak, sizin kalbinize de vehen atacaktır, buyurdu.

- Vehen nedir ey Allah’ın Rasulü? diye sorduklarında şöyle buyurdu:

- Dünya sevgisi ve ölüm korkusu! (Ebu Davud)
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Buyurduki;
“İlerde sağır, dilsiz ve kör fitneler olacaktır. Kim ona yönelirse, o da ona yönelecektir. Dilin ona yönelmesi kılıç etkisi yapacaktır.” (Ebu Davud)
“Mümin erkekler ve mümin kadınları fitneye uğratıp sonra da tevbe etmeyenlere cehennem azabı vardır ve yaygın azab bunlar içindir.” (Buruc 10) buyurmaktadır.
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Buyurduki;
Bir ilim talebesi, ilmi tahsil etmekte iken vefat etse, şehiddir.
“İnsanlar üzerine belli bir zaman gelecek ki kâtil neden öldürdüğünü, maktul de neden öldürüldüğünü bilmeyecektir.” buyurmaktadır. (Müslim)
Allah'ım! Senin vücûb-u vücuduna ve Vahdâniyetine delâlet, Senin Celâline, Cemâline ve Kemâline şehâdet eden; gördüğünü önce kendisi tasdik eden şâhid-i sâdık ve tahkik edici bürhan-ı nâtık, Peygamber ve resûllerin efendisi ve onların icmâ ve tasdik ve mucizelerinin sırrını taşıyan, evliyâ ve sıddîkların önderi ve onların da ittifak ve tahkik ve kerâmetlerinin sırrını kendinde bulunduran, apaçık mu'cizelerin, zâhir hârikaların, muhakkak, kesin ve kendisini doğrulayan delillerin sahibi; zâtında kıymetli hasletlerin, vazifesinde yüce huyların, şeriatında yüksek seciyelerin mâliki -ki, bütün bunlar, mükemmel ve kendisini hilâf-ı hakikat konuşmaktan tenzih ederler- Kur'ân'ı indiren Allah'ın, indirilen Kur'ân'ın ve kendisine Kur'ân inen Zâtın icmâıyla, Rabbânî vahyin iniş yeri, âlem-i gayb ve melekûtu gezip dolaşan, ruhları müşâhede edip meleklerle arkadaşlık eden, şahıs, nev ve cinsiyle kâinattaki kemâlâtın fihristesi, yaratılış ağacının en nurlu meyvesi, hakkın kandili, hakikatin bürhanı, rahmetin timsâli, muhabbetin misâli, kâinat tılsımının keşşâfı, Rubûbiyet saltanatının dellâlı, şahsiyet-i mâneviyesinin ulviyetiyle kâinatın yaratılışından âlemin Yaratıcısının maksadı olduğunu gösteren, kanunlarının genişliği ve kuvvetiyle kâinatı düzene koyan Zâtın nizâmı ve kâinatın Yaratıcısının kanunu olduğunu gösteren Şeriatın sahibi, (Evet, kâinatı bu eksiksiz nizam ile tanzim eden Zâttır ki, bu Dini, bu en güzel ve mükemmel nizâmıyla ortaya koymuştur.) biz insanların efendisi ve biz mü'minlere İmân yolunu gösteren, Abdullah bin Abdulmuttalib'in oğlu Muhammed'e salât eyle. Ona yer ve gökler durdukça en üstün salâvâtlar ve en mükemmel selâmlar olsun. İşte, bu gördüğünü önce kendisi tasdik eden şâhid-i sâdık şahitlerin huzurunda, asırların ve ülkelerin arkasından, bütün kuvvetiyle gáyet ciddiyetle, nihayetsiz güveni kuvvet-i itminânıyla ve kemâl-i imânıyla, yüksek bir ses ile şöyle nidâ edip bildiriyor: 'Allah'tan başka hiçbir ilâh bulunmadığına şehâdet ederim. O tektir; hiçbir ortağı yoktur.'
Ey kendini insan bilen insan! Kendini oku.
Yoksa, hayvan ve camid hükmünde insan olmak ihtimali var.
Bediüzzaman

Günah pislikleri içinde ölüme yakalanmak...
Ey hastalıktan şekvâ eden biçare adam! Hastalık bazılara ehemmiyetli bir definedir, gayet kıymettar bir hediye-i İlâhiyedir. Her hasta, kendi hastalığını o neviden tasavvur edebilir.
Madem ecel vakti muayyen değil; Cenâb-ı Hak, insanı ye's-i mutlak ve gaflet-i mutlaktan kurtarmak için, havf ve recâ ortasında ve hem dünya ve hem âhireti muhafaza etmek noktasında tutmak için, hikmetiyle eceli gizlemiş. Madem her vakit ecel gelebilir; eğer insanı gaflet içinde yakalasa, ebedî hayatına çok zarar verebilir. Hastalık gafleti dağıtır, âhireti düşündürür, ölümü tahattur ettirir, öylece hazırlanır. Bazı öyle bir kazancı olur ki, yirmi senede kazanamadığı bir mertebeyi yirmi günde kazanıyor.
Ezcümle, arkadaşlarımızdan-Allah rahmet etsin-iki genç vardı: Biri İlâmalı Sabri, diğeri İslâmköylü Vezirzâde Mustafa. Bu iki zat, talebelerim içinde kalemsiz oldukları halde, samimiyette ve İmân hizmetinde en ileri safta olduklarını hayretle görüyordum. Hikmetini bilmedim. Vefatlarından sonra anladım ki, her ikisinde de ehemmiyetli bir hastalık vardı. O hastalık irşadıyla, sair gafil ve ferâizi terk eden gençlere bedel, en mühim bir takvâ ve en kıymettar bir hizmette ve âhirete nâfi bir vaziyette bulundular. İnşaallah, iki senelik hastalık zahmeti, milyonlar sene hayat-ı ebediyenin saadetine medar oldu. Ben onların sıhhati için bazı ettiğim duayı, şimdi anlıyorum, dünya itibarıyla beddua olmuş. İnşaallah, o duam, sıhhat-i uhreviye için kabul olunmuştur.
İşte bu iki zat, benim itikadımca, on senelik bir takvâ ile elde edilecek bir kazanç kadar bir kâr buldular. Eğer ikisi, bir kısım gençler gibi sıhhat ve gençliğine güvenip gaflet ve sefahete atılsaydılar, ölüm de onları tarassut edip tam günahlarının pislikleri içinde yakalasaydı, o nurlar definesi yerine, kabirlerini akrepler ve yılanlar yuvası yapacaklardı.
Madem hastalıkların böyle menfaati var. Ondan şekvâ değil, tevekkül, sabır ile, belki şükredip rahmet-i İlâhiyeye itimad etmektir.

Lügatçe;
ye's-i mutlak: Mutlak ümitsizlik-havf ve recâ: korku ve ümit-tahattur: Akla gelmek, hatırlamak-ferâiz: Farz ibadetler-nâfi: Menfaatli, faydalı, şifalı-tarassut: gözetleme.

Sual: Hz. Rusulullah'ın çok hanımla evlenmesini münafıklar sık sık tenkit edip, bunun nefsani, şehavani olduğunu ifade ediyorlar.

Elcevap: Yüz bin defa hâşâ ve kellâ! O dâmen-i muallâya şöyle pest şübehâtın eli yetişmez. Evet, on beş yaşından kırk yaşına kadar, hararet-i gariziyenin galeyanı hengâmında ve hevesât-ı nefsaniyenin iltihabı zamanında, dost ve düşmanın ittifakıyla kemâl-i iffet ve tamam-ı ismetle Haticetü'l-Kübrâ (r.a.) gibi ihtiyarca birtek kadınla iktifa ve kanaat eden bir zâtın, kırktan sonra, yani hararet-i gariziye tevakkufu hengâmında ve hevesât-ı nefsâniyenin sükûneti zamanında kesret-i izdivac ve tezevvücâtı, bizzarure ve bilbedâhe, nefsanî olmadığını ve başka ehemmiyetli hikmetlere müstenit olduğunu, zerre kadar insafı olana ispat eder bir hüccettir.

Lügatçe;
dâmen-i muallâ: Yüksek nâmus sahibi; yüce, yüksek etek-pest: Alçak, aşağı-şübehât: şüpheler-hararet-i gariziye: Duyguların kuvvetli olması hâli, ateşlilik-galeyan: Kaynayış, coşma, yerinde durmama-tamam-ı ismet: Hata ve günahlardan tamamıyla uzak-tevakkuf: Durma, duraklama-kesret-i izdivac: Çok evlilik.