Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Bir ilim talebesi, ilmi tahsil ederken eceli gelse vefat etse; onun derecesi ile, enbiya derecesi arasında, bir derece (peygamberlik mertebesi) kalır.hadisi şerif
“Kim ki ilimden (yani ilm-i imanî ve tahkikîden) bir bâb, (bir mes’ele) taallüm ederse, onunla amel etsin etmesin, bin rek’at (nafile) namazdan efdaldir. Eğer (öğrenmekle beraber) amel de ederse, yahut onu başkasına öğretirse, o zaman tâ kıyamete kadar onun o (büyük) sevabı ve onunla amel edenin sevabı onun olacaktır.hadisi şerif
(Ona ve âline yer ve gökler dolusu rahmet ve selâmlar olsun)
(Allah'ım, işaretiyle ayın ikiye bölündüğü Zât hürmetine benim kalbimi ve sâdık Nur Talebelerinin kalplerini Kur'ân güneşi mukabilinde ay gibi yap. Âmin, âmin)
Allahım! 'Şüphesiz sen pek büyük bir ahlâk üzeresin' sırrına mazhar olarak en üstün meziyetleri kendisinde toplayan ve 'Ümmetimin fesadı zamanında benim sünnetime yapışana yüz şehid ecri vardır' buyuran zâta salât et.
Yâ Rab!
Şu Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın bereketi hürmetine,
bize ihsan ettiğin maddî ve mânevî rızkımıza bereket ihsan et!
Bediüzzaman
Ölüm ehli dalalet için sonsuz karanlıklı bir kuyudur
Ey Hâlıkını tanıyan hasta! Hastalıklardaki elem ve tevahhuş ve korkmak ise, hastalık bazen ölüme vesile olduğu cihetindendir. Ölüm, nazar-ı gaflet ve zâhirî cihetinde dehşetli olduğundan, ona vesile olabilen hastalıklar korkutuyor, telâş veriyor.
Evvelâ bil ve katî İmân et ki, ecel mukadderdir, tagayyür etmez. Çok ağır hastaların başında ağlayanlar ve sıhhatleri yerinde olanlar ölmüşler, o ağır hastalar şifa bulup yaşamışlar.
Saniyen: Ölüm, sureten göründüğü gibi dehşetli değil. Çok risalelerde gayet katî, şeksiz, şüphesiz bir surette, Kur'ân-ı Hakîmin verdiği nurla ispat etmişiz ki, ehl-i İmân için ölüm, vazife-i hayat külfetinden bir terhistir. Hem dünya meydanındaki imtihanda, talim ve talimat olan ubudiyetten bir paydostur. Hem öteki âleme gitmiş yüzde doksan dokuz ahbab ve akrabasına kavuşmak için bir vesiledir. Hem hakikî vatanına ve ebedî makam-ı saadetine girmeye bir vasıtadır. Hem zindan-ı dünyadan, bostan-ı cinâna bir davettir. Hem Hâlık-ı Rahîminin fazlından, kendi hizmetine mukabil ahz-ı ücret etmeye bir nöbettir. Madem ölümün mahiyeti hakikat noktasında budur; ona dehşetli bakmak değil, bilâkis rahmet ve saadetin bir mukaddemesi nazarıyla bakmak gerektir.
Hem ehlullahın bir kısmının ölümden korkmaları, ölümün dehşetinden değildir. Belki daha fazla hayır kazanacağım diye, vazife-i hayatın idamesinden kazanacakları hayrat içindir.
Evet, ehl-i İmân için ölüm rahmet kapısıdır, ehl-i dalâlet için zulümat-ı ebediye kuyusudur.
Lügatçe;
tevahhuş: Korkma, ürkme, vahşete düşme-nazar-ı gaflet: Birşeyin asıl mânâ ve mâhiyetini idrak edemeden bakmak, dikkatsiz bakış-mukadder: miktarı ve kıymeti biçilmiş olan-tagayyür: Değişmek. Başkalaşmak-ubudiyet: Kulluk görevleri, kul olduğunu bilip Allah`a itaat etme-bostan-ı cinân: Cennet bahçeleri-ahz-ı ücret: Ücret alma-mukaddeme: Giriş, başlangıç-zulümat-ı ebediye: Daimi karanlık.