MAVERA-Sufi Muhabbet Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Adem Kılıç
Alan:   Grup:MAVERA-Sufi Muhabbet
Tarih: 30.05.2012 00:27
Konu: Yn: Yn: [mavera-sufi-muh..]

Ankara'da başlayacak ve 8 ay sürecek bir proje için;
kaba inşaat hakedişi yapacak bir inşaat teknikeri
veya daha önce kaba inşaat hakedişi yapmış olan bir erkek personel ihtiyacımız var.
Yine aynı proje için ön muhasebe bilgisi olan, personelin günlük ssk giriş çıkışını ve puantajını takip edebilecek bir erkek personel ihtiyacımız var.
Cv: [email protected]

Allahım, Seni nasıl tanımaları, Sana nasıl kullukta bulunmaları gerektiğini öğretmek için;
*kullarına muallim,
*isimlerinin hazînelerini tanıtıcı,
*kâinat kitâbının âyetlerinin tercümânı,
*kulluğuyla rubûbiyet güzelliğinin aynası
olarak gönderdiğin zâta, onun bütün âl ve ashâbına salât ve selâm eyle. Bize ve erkek, kadın bütün mü'minlere merhamet eyle. Amin. Bunu rahmetinle yap ey, merhamet edenlerin en merhametlisi!

Şer'an ehl-i iman,
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı;
gayet derecede sevmek ve hürmet etmek ve hiçbir şeyinden nefret etmemek
ve her halini güzel görmekle mükelleftir.
Bediüzzaman
Üstad'ın siyaseti terkediş sebebi
Bir zaman, bu garazkârâne tarafgirlik neticesi olarak gördüm ki, mütedeyyin bir ehl-i ilim, fikr-i siyasîsine muhâlif bir âlim-i salihi, tekfir derecesinde tezyif etti. Ve kendi fikrinde olan bir münafığı, hürmetkârâne medhetti. İşte, siyasetin bu fena neticelerinden ürktüm, (Şeytandan ve siyasetten Allah'a sığınırım) dedim, o zamandan beri hayat-ı siyasiyeden çekildim.

Lügatçe;
garazkârâne: Garaz edercesine, kin besleyerek-mütedeyyin: Dindar-tekfir: Küfürle itham etmek, kâfir olduğunu söylemek-tezyif: Çürütme, küçük düşürme.
Hz.Peygamber (asm) Nübüvvetten önce de ibadet ediyordu

Sual: Sinn-i mükellefiyet on beş sene kabul ediliyor. Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm nübüvvetten evvel nasıl ibadet ederdi?
Elcevap: Hazret-i İbrahim Aleyhisselâmın, Arabistan'da çok perdeler altında cereyan eden bakiye-i dini ile. Fakat farziyet ve mecburiyet suretiyle değil, belki ihtiyarıyla ve mendubiyet suretiyle ibadet ederdi. Şu hakikat uzundur; şimdilik kısa kalsın.
Hem ehemmiyetsizliği, kıymetsizliği iktiza eden[gerektiren] gayet derecede mebzuliyet [bolluk] ve nihayet [sınırsız] derecede ucuzluk dahi, yeryüzünde masnuatça[san’at eseri varlıklar bakımından], san’atça, nihayet derecede kıymettar ve pahalı bir keyfiyette [kalitede, nitelikte] görünüyor. İşte, o hadsiz [sınırsız] acaib-i san’at [hayret verici sanat] içinde, yeryüzünün Rahmânî [rahmet ve merhameti sonsuz olan Allah tarafından gönderilen]sofrasında, yalnız, kudretin [gücün,otoritenin] şekerlemeleri olan dutların nevilerine [çeşitlerine] bak, kemâl-i rahmeti [rahmetin mükemmelliğini] kemâl-i san’at [sanatın mükemmelliği] içinde gör.
İşte, bütün rû-yi zeminde [yeryüzünde], gayet kıymettarlıkla beraber hadsiz ucuzluk; ve hadsiz ucuzluk içinde, hadsiz ihtilât [sınırsız karışıklık] ve karışıklıkla beraber hadsiz imtiyaz ve tefrik[sayısız farklılık ve ayırt edici özellikler]; ve hadsiz imtiyaz ve tefrik içinde, gayet uzaklıkla beraber son derecede muvafakat [uygunluk] ve benzeyiş; ve son derece benzemek içinde, gayet derecede suhulet [kolaylık] ve kolaylıkla beraber gayet derecede ihtimamkârâne [özenilerek son derece güzel] yapılış; ve gayet derecede güzel yapılış içerisinde, sür’at-i mutlaka [sonderece hızlı] ve çabuklukla beraber gayet derecede mevzun [ölçülü] ve mizanlı [dengeli] ve israfsızlık; ve gayet derecede israfsızlık içinde, son derece çokluk ve kesretle beraber son derecede hüsn-ü san’at [sanat güzelliği]; ve son derece hüsn-ü san’at [sanat güzelliği] içinde, nihayet [sınırsız] derecede sehâvetle [cömertlikle] beraber intizam-ı mutlak [tam ve mükemmel düzen], elbette gündüz ışığı, ışık güneşi gösterdiği gibi, bir Kadîr-i Zülcelâlin[kudreti herşeyi kuşatan ve sonellik ve merhamet sahibi olan Allah’ın] vücub-u vücuduna[varlığının inkar edilemezliğine] ve kemâl-i kudretine [kudretinin kusursuzluğuna] ve cemâl-i rububiyetine ve vâhidiyetine [Allah’ın bütün varlıkları kaplayan birlik tecellisine] ve ehadiyetine [Allah’ın birliğinin herbir varlıkta ayrı ayrı tecellî etmesine] şehadet [şahitlik] ederler,
2 sırrını gösterirler.
Şimdi, ey biçare [çaresiz] cahil [bilgisiz], gafil [duyarsız, sorumsuz, âhiretten ve Allah’ın emir ve yasaklarından habersiz davranan], muannid [inatçı], muattıl [inkarcı]! Bu hakikat-i uzmâyı [yüksek hakikati] neyle tefsir edebilirsin [açıklayabilirsin]? Bu nihayet [sonsuz] derecede mu’cize [insanı aciz bırakan] ve harika keyfiyeti [mükemmellikleri] neyle izah edebilirsin? Bu hadsiz derecede acip [hayret verici] şu san’atları neye isnad edebilirsin[dayandıra bilirsin]? Bu yeryüzü derecesinde geniş bu pencereye hangi perde-i gafleti [duyarsızlık,görünmezlik perdesine] atıp kapatabilirsin? Senin tesadüfün nerede, tabiat dediğin ve güvendiğin şuursuz yoldaşın ve dalâlette [sapıklıkta] istinadgâhın [dayanak noktan] ve arkadaşın nerede? Bu işlere tesadüfün karışması yüz derece muhal [imkansız] değil mi? Ve şu harika işlerin binden birinin tabiata havalesi [maledilmesi] bin derece muhal [imkansız] olmuyor mu? Yoksa câmid [cansız], âciz tabiatın, herbir şeyin içinde o şeyden yapılan eşya adedince mânevî makine ve matbaaları mı var?



1-cemâl-i rububiyet: Rablığın güzelliği; Allah’ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurmasının güzelliği
suz haşmet ve yücelik sahibi olan Allah’ın], bir Hakîm-i Zülkemâlin[sonsuz mükemmellik sahibi, herşeyi hikmetle yapan Allah’ın], bir Rahîm-i Zülcemâlin[sonsuz güz
2 -“En güzel isimler sırf Ona mahsustur.” Tâhâ Sûresi, 20:8.