MAVERA-Sufi Muhabbet Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Adem Kılıç
Alan:   Grup:MAVERA-Sufi Muhabbet
Tarih: 25.04.2012 03:15
Konu: Yn: Yn: [mavera-sufi-muh..]

Bismillahirrahmanirrahim

Dünyada en büyük ahmak odur ki, böyle dinsiz serserilerden terakki ve saadet-i hayatiyeyi beklesin.
Böyle ahmaklardan mühim bir mevkii işgal eden birisi demiş ki: 'Biz Allah Allah diye diye geri kaldık; Avrupa top tüfek diye diye ileri gitti.'
'Cevâbü'l-ahmaku's-sükût' kaidesince, böylelere karşı cevap sükûttur. Fakat bazı ahmakların arkasında bedbaht âkıllar bulunduğundan deriz ki:
Ey biçareler! Bu dünya bir misafirhanedir. Her günde otuz bin şahit, cenazeleriyle 'El-mevtü Hakkun' hükmünü imza ediyorlar ve o dâvâya şehadet ediyorlar. Ölümü öldürebilir misiniz? Bu şahitleri tekzib edebilir misiniz? Madem edemiyorsunuz; mevt Allah Allah dedirtir. Sekeratta Allah Allah yerine hangi topunuz, hangi tüfeğiniz, zulümat-ı ebedîyi o sekerattakinin önünde ışıklandırır, ye's-i mutlakını ümid-i mutlaka çevirebilir?

Madem ölüm var, kabre girilecek, bu hayat gidiyor, bâki bir hayat geliyor. Bir defa top tüfek denilse, bin defa Allah Allah demek lâzım gelir. Hem Allah yolunda olsa, tüfek de Allah der, top da Allahu ekber diye bağırır, Allah ile iftar eder, imsak eder.

Lügatçe;
ehl-i bid'a: Sünnetin, şeriatın dışında bir yolda giden-ehl-i ilhad: Dinsizler-terakki: Yükselişler, ilerlemeler-tahribatçı: Yıkıcı, bozguncu-Cevâbü'l-ahmaku's-sükût: Ahmak olana en iyi cevap susmaktır-El-mevtü Hakkun: Ölüm haktır-mevt: Ölüm-Sekerat: Ölüm ânı, can çekiştirme, ölmek üzere olan bir kimsenin kendinden geçmesi-ye's-i mutlak: Mutlak ümitsizlik.

Ebu Said (ra) anlatıyor: Resulullah (sav):
“Mü'minin ferasetinden kaçının, çünkü o Allah Teâla'nın nuruyla bakar” buyurup, sonra şu ayeti okudular:
“Elbette bunda fikr u firaseti olanlar için ibretler vardır.” (Hicr, 75) .

(Tirmizi, Tefsir)

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c) , Fatiha Suresi 1-4. ayetlerinde mealen şöyle buyuruyor:

Hamd, Âlemlerin Rabbi, Rahmân, Rahîm, hesap ve ceza gününün (ahiret gününün) mâliki Allah'a mahsustur.
Felillâhilhamd, duası, -umum ümmet, umum namazında, günde beş defa tekrar ettikleri bu dua- bilmüşahede kabul olmuştur ki, Âl-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm, Âl-i İbrahim Aleyhisselâm gibi öyle bir vaziyet almış ki, umum mübarek silsilelerin başında, umum aktar ve âsârın mecmalarında o nuranî zatlar kumandanlık ediyorlar.
Bediüzzaman
(Allahım! Tıpkı Âlemlerde İbrahim'e ve İbrahim'in Âline salât ettiğin gibi, Efendimiz Muhammed'e ve Efendimiz Muhammed'in Âline de salât et. Muhakkak ki Sen her türlü hamd ve övgüye nihayetsiz derecede lâyıksın ve şan ve şerefin her şeyden nihayetsiz derecede yüksektir.)
('Bizi doğru yola ilet.' Fatiha Sûresi: 6.)
dir. Bundaki hüccete gayet kısa bir işaret şudur:
Evet, nasıl bir yerden bir yere giden yolların ve bir noktadan uzak bir noktaya çekilen hatların en kısası ise, en doğrusudur ve müstakimidir; aynen öyle de, maneviyatta ve manevi yollarda ve kalbi mesleklerde en doğrusu, en müstakimi ise, en kısa ve en kolayıdır. Mesela, Risale-i Nurda bütün muvazeneler ve küfür ve İmân yollarının mukayeseleri kati gösteriyor ki, İmân ve Tevhid yolu gayet kısa ve doğru ve müstakim ve kolaydır; ve küfür ve inkar yolları gayet uzun ve müşkülatlı ve tehlikelidir.
Demek, bu istikametli ve hikmetli ve herşeyde en kısa ve kolay yolda sevk edilen bu kâinatta, elbette şirk ve küfrün hakikatleri olamaz ve İmân ve Tevhidin hakikatleri bu kâinata güneş gibi lazım ve vacibdir.
Hem, ahlak-ı insaniyede en rahat, en faydalı, en kısa, en selametli yol ise sırat-ı müstakimde, istikamettedir. Mesela, kuvve-i akliye hadd-i vasat olan hikmeti ve kolay, faydalı istikameti kaybetse, ifrat ve tefritle muzır bir cerbezeye ve belalı bir belahete düşer, uzun yollarında tehlikeleri çeker.
Ve kuvve-i gadabiye, hadd-i istikamet olan şecaati takip etmezse, ifratla çok zararlı ve zulümlü tehevvüre ve tecebbüre ve tefritle çok zilletli ve elemli cebanet ve korkaklığa düşer, istikameti kaybetmesinin, hatasının cezası olarak daimi, vicdani bir azabı çeker.
Ve insandaki kuvve-i şeheviye, selametli istikameti ve iffeti zayi etse, ifratla musibetli, rezaletli fücura, fuhşa ve tefritle humuda, yani nimetlerdeki zevk ve lezetten mahrumiyete düşer ve o manevi hastalığın azabını çeker.
İşte bunlara kıyasen, hayat-ı şahsiye ve hayat-ı içtimaiyenin bütün yollarında, istikamet en faydalı ve kolay ve kısadır. Ve sırat-ı müstakim kaybedilse, o yollar pek belalı ve uzun ve zararlı olur.
Demek, pekçok cami ve geniş bir dua, bir ubudiyet olduğu gibi, bir hüccet-i Tevhide ve bir ders-i hikmete ve bir talim-i ahlaka işaret eder.

Lügatçe;
müstakim: İstikamette giden, doğru yolda olan-muvazene: karşılaştırma-vacib: Lüzumlu, mecburî olan, olmazsa olmazı olan-sırat-ı müstakim: Kur`ân`ın gösterdiği doğru yol. Şecaat, iffet ve hikmetin karışımından meydana gelen olgun ruh hali-hadd-i vasat: Orta yol. En mâkul tarz-ifrat: Aşırı, aşırılık, haddinden geçme, pek ileri gitme-tefrit: Normalin altında kalmak, ifradın zıddı-muzır: zararlı, zarara sokan-cerbeze: Demagoji, Hakkı batıl, batılı hak gösterecek şekilde aklın ifratı-belahet: Ahmaklık, düşüncesizlik, ne yaptığını iyi bilememek, Kuvve-i akliyenin tefrit mertebesi-kuvve-i gadabiye: Zararlı şeyleri defe sevk eden his ve kuvvet; öfke duygusu-şecaat: Hak ve hakîkat yolunda hiçbirşeyden korkmama. Cesâret, öfke duygusunun orta derecesi-tehevvür: Korkusuzca düşünmeden hareket etmek. Maddi ve manevi hiçbirşeyden korkmamak. Kuvve-i gadabiyenin ifrat mertebesi-tecebbür: zorbalık-cebanet: korkulmayacak şeylerden dahi korkmak-kuvve-i şeheviye: Cinsî istek, yemek içmek, konuşmak, uyumak gibi kabiliyetler, yararlı şeyleri elde etme kuvveti-iffet: Nâmus, temizlik, helâle râzı olup haramdan kaçınmak-fücur: Yemek, içmek, uyumak ve cinsî isteklerde aşırıya kaçmak. Kuvve-i şeheviyenin ifrat mertebesi-humud: Cinsî isteksizlik. Helâle ve harama karşı iştahsızlık-cami: kapsamlı-hüccet-i Tevhid: Allah'ın birliğinin delili.