Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Ey bu yerlerin Hâkimi! Senin bahtına düştüm.
Sana dehâlet ediyorum ve sana hizmetkârım ve senin rızânı istiyorum ve seni arıyorum.
Bediüzzaman
Dualara cevap verilmesine vesile olan münâcât
('Karanlıklar içinde niyaz etti: 'Senden başka ilâh yoktur. Seni her türlü noksandan tenzih ederim. Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum.' Enbiyâ Sûresi: 87.)
('Rabbine şöyle niyaz etmişti: 'Bana gerçekten zarar dokundu. Sen ise merhametlilerin en merhametlisisin.' Enbiyâ Sûresi: 83.)
('Eğer senden yüz çevirecek olurlarsa de ki: Allah bana yeter. Ondan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ben Ona tevekkül ettim. Yüce Arşın Rabbi de Odur.' Tevbe Sûresi: 129.)
('Allah bana yeter; O ne güzel vekildir.' Âl-i İmrân Sûresi: 173.)
(Havl ve kuvvet, ancak herşeyden yüce ve nihayetsiz azamet sahibi olan Allah'a aittir.)
(Bâkî kalan ancak sensin, ey Bâkî.)
('O [Kur'ân] İmân edenler için bir hidayet rehberi ve bir şifadır.' Fussilet Sûresi: 44.)
(Not: Üstad hazretleri, yukarı yazılan kelimat-ı mübarekenin her birisini, akşam ve yatsı namazı arasında 33'er defa okumanın pekçok fazileti olduğunu belirtmiştir)
BİRİNCİ LEM'A
HAZRET-İ YUNUS İBNİ METTÂ Alâ Nebiyyinâ ve Aleyhissalâtü Vesselâmın münâcâtı, en azîm bir münâcâttır ve en mühim bir vesile-i icabe-i duadır.
Hazret-i Yunus Aleyhisselâmın kıssa-i meşhuresinin hülâsası:
Denize atılmış, büyük bir balık onu yutmuş. Deniz fırtınalı ve gece dağdağalı ve karanlık ve her taraftan ümit kesik bir vaziyette,
('Senden başka ilâh yoktur. Seni her türlü noksandan tenzih ederim. Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum.' Enbiyâ Sûresi: 87.)
münâcâtı, ona sür'aten vasıta-i necat olmuştur.
Şu münâcâtın sırr-ı azîmi şudur ki:
O vaziyette esbab bilkülliye sukût etti. Çünkü o halde ona necat verecek öyle bir Zat lâzım ki, hükmü hem balığa, hem denize, hem geceye, hem cevv-i semâya geçebilsin. Çünkü onun aleyhinde gece, deniz ve hut ittifak etmişler. Bu üçünü birden emrine musahhar eden bir Zat onu sahil-i selâmete çıkarabilir. Eğer bütün halk onun hizmetkârı ve yardımcısı olsaydılar, yine beş para faydaları olmazdı. Demek esbabın tesiri yok. Müsebbibü'l-Esbabdan başka bir melce olamadığını aynelyakin gördüğünden, sırr-ı ehadiyet, nur-u tevhid içinde inkişaf ettiği için, şu münâcat birden bire geceyi, denizi ve hût'u musahhar etmiştir. O nur-u tevhid ile hût'un karnını bir tahtelbahir gemisi hükmüne getirip ve zelzeleli dağvâri emvac dehşeti içinde, denizi, o nur-u tevhid ile emniyetli bir sahrâ, bir meydan-ı cevelân ve tenezzühgâhı olarak o nur ile semâ yüzünü bulutlardan süpürüp, kameri bir lâmba gibi başı üstünde bulundurdu. Her taraftan onu tehdit ve tazyik eden o mahlûkat, her cihette ona dostluk yüzünü gösterdiler. Tâ sahil-i selâmete çıktı, şecere-i yaktîn altında o lûtf-u Rabbânîyi müşahede etti.
Lügatçe;
vesile-i icabe-i dua: Duânın kabul olması veya cevap verilmesine vesile olması-vasıta-i necat: Kurtulma vasıtası-esbab: Sebepler-bilkülliye: Tamamıyla, büs bütün-sukût: Değerden düşme, düşüş, etkisiz kalış-cevv-i semâ: Hava âlemi, atmosfer-hut: balık-musahhar: Emre verilmiş, itaatkâr-Müsebbibü'l-Esbab: Bütün sebeplere sâhibi, onları meydana getiren Allah-melce: Sığınak-aynelyakin: Göz ile görür derecede kesin olarak bilme veya bu derecede inanma-sırr-ı ehadiyet: Allah`ın (c.c) herşey üzerinde Kendine ait birlik tecellîsindeki sır, mânâ, kuvvet ve tesiri-nur-u tevhid: Tevhid nûru. Allah`ın birliğini güneş gibi gösteren-inkişaf: Gelişme, açılma, keşfetme-tahtelbahir: Denizaltı gemisi-emvac: Dalgalar-meydan-ı cevelân: Hareket ve faaliyet meydanı-tenezzühgâh: Gezinti yeri. Gam, keder ve sıkıntıyı giderecek yer-kamer: Ay-şecere-i yaktîn: Kabak, kavun ve karpuz gibi dalları yerde yayılan bitki ve ağaçlar.
Belalara ve musibetlere nasıl karşı koyabiliriz?
Ramazan Risalesinin âhirinde nefs-i emmâreyi, her nevi azaptan ziyade, açlıkla temerrüdünü terk ettiği gibi; şimdiki ehl-i nifakın mütemerridane sefahetinin cezası olarak, umuma ve mâsumlara da gelen bu açlık ve derd-i maişet belâsından ehl-i dalâlet istifade edip, Risale-i Nur’un fakir şakirtlerinin aleyhine istimal etmek ihtimali var. Madem şimdiye kadar ekseriyet-i mutlakayla Risale i Nur şakirtleri, Risale-i Nur hizmetini her belâya, her derde bir çare, bir ilâç bulmuşlar; biz hergün hizmet derecesinde, maişette kolaylık, kalpte ferahlık, sıkıntılara genişlik hissediyoruz, görüyoruz. Elbette bu dehşetli yeni belâlara, musibetlere karşı da, yine Risale-i Nur’un hizmetiyle mukabele etmemiz lâzımdır.
Umum kardeşlerimize birer birer selâm ediyoruz.
Lügatçe;
nefs-i emmâre: insanı daima kötülüğe, yasak zevk ve isteklere sevk eden duygu-temerrüd: inat etme, hakkı kabul etmemekte direnme-ehl-i nifak: münafıklar, iki yüzlülük yapanlar-mütemerridane: inat ederek-sefahet: yasak zevk ve eğlencelere düşkünlük, beyinsizlik, budalalık-derd-i maişet: geçim derdi, sıkıntısı-ehl-i dalâlet: doğru ve hak yoldan sapanlar-istimal: kullanma.