MAVERA-Sufi Muhabbet Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Adem Kılıç
Alan:   Grup:MAVERA-Sufi Muhabbet
Tarih: 09.04.2012 00:32
Konu: Yn: Yn: [mavera-sufi-muh..]

Dünyayı ve ondaki mahlukatı mana-i harfiyle sev, mana-i ismiyle sevme;
'ne kadar güzel yapılmış' de, 'ne kadar güzeldir' deme.
Bediüzzaman

İslam medeniyeti kuvvet yerine Hakk'ı kabul eder
(1917 yılında gördüğü hakikatdar bir rüyadan bazı pasajlar)
Dediler:
'Şeriat-ı Garradaki medeniyet nasıldır? '
Dedim:
'Şeriat-ı Ahmediyenin (a.s.m.) tazammun ettiği ve emrettiği medeniyet ise ki; medeniyet-i hazıranın inkişaından inkişaf edecektir. Onun menfi esasları yerine, müsbet esaslar vaz' eder. İşte: Nokta-i istinad, kuvvete bedel haktır ki, şe'ni adalet ve tevazündür; hedef de menfaat yerine fazîlettir ki, şe'ni muhabbet ve tecazübdür; cihetü'l-vahdet de unsuriyet-i milliyet yerine rabıta-i dînî, vatanî, sınıfıdır ki, şe'ni samîmi uhuvvet ve müsalemet ve haricin tecavüzüne karşı yalnız tedafü'dür; hayatta, düstur-u cidal yerine düstur-u teavündür ki, şe'ni ittihad ve tesanüddür; heva yerine hüdadır ki, şe'ni insaniyeten terakki ve rûhen tekamüldür. Hevayı tahdid eder, nefsin hevesat-ı süfliyesinin teshîline bedel, rûhun hissiyat-ı ulviyesini tatmin eder.

Lügatçe;
Şeriat-ı Garra: Parlak şeriat; İslâmiyet-tazammun: İçinde bulundurma, içine alma-inkişâ: dağılma, yok olma-inkişaf: gelişmek, açılmak-müsbet: olumlu-Nokta-i istinad: dayanak noktası-şe'n: bir şeyin gereği; özellik-tevazün: dengeli, ölçülü davranma-fazîlet: erdem, güzel ahlak-tecazüb: birbirine duyulan yakınlık, sempati-cihetü'l-vahdet: birlik ciheti, yönü-uhuvvet: kardeşlik-müsalemet: barış-tedafü: savunma-düstur-u cidal: Çarpışma kaidesi. Sürekli çarpışma-düstur-u teavün: yardımlaşma düsturu-ittihad: Birleşmek, birlik-tesanüd: dayanışma-hüda: Doğru yol, istikamet-tahdid: Sınırlama-hevesat-ı süfliye: Aşağı istekler, alçakça arzular-teshîl: kolaylaştırma-hissiyat-ı ulviye: Yüce hisler, duygular.

Bakış açısına göre kâinatın rengi...

Herkes kâinatı kendi âyinesiyle görür. Cenâb-ı Hak, insanı kâinat için bir mikyas, bir mizan suretinde yaratmıştır. Her insan için, bu âlemden hususî bir âlem vermiş; o âlemin rengini, o insanın itikad-ı kalbîsine göre gösteriyor.

Meselâ, gayet meyus ve matemli olarak ağlayan bir insan, mevcudatı ağlar ve meyus suretinde görür. Gayet sürurlu ve neş’eli, müjdeli ve kemâl-i neş’esinden gülen bir adam, kâinatı neş’eli, güler gördüğü gibi; mütefekkirâne ve ciddî bir surette ibadet ve tesbih eden adam, mevcudatın hakikaten mevcut ve muhakkak olan ibadet ve tesbihatlarını bir derece keşfeder ve görür.

Lügatçe;
mikyas: ölçü-mizan: ölçü, denge-itikad-ı kalbî: kalben inanma-meyus: ümitsiz, karamsar-sürur: mutluluk, sevinç-mütefekkirâne: tefekkür ederek, Allah’ı düşünürek.

Bu medeniyet insanı meleklik derecesinden köpeklik derecesine indirmiştir
(1917 yılında gördüğü hakikatdar bir rüyadan bazı pasajlar)

...biri dedi:
'Neden Şeriat şu medeniyeti Haşiye reddeder? '
Dedim:
' Çünkü, beş menfi esas üzerine teessüs etmiştir. Nokta-i istinadı kuvvettir; o ise, şe'ni, tecavüzdür. Hedef-i kastı, menfaattır; o ise, şe'ni, tezahümdür: Hayatta düsturu, cidaldir; o ise, şe'ni, tenazu'dur. Kitleler mabeynindeki rabıtası, aheri yutmakla beslenen unsuriyet ve menfi milliyetdir; o ise, şe'ni, böyle müthiş tesadümdür. Cazibedar hizmeti, heva ve hevesi teşcî ve arzularını tatmin ve metalibini teshîldir; o heva ise, şe'ni, insaniyeti derece-i melekiyeden dereke-i kelbiyete indirmektir, insanın mesh-i manevîsine sebep olmaktır. Bu medenilerden çoğu, eğer içi dışına çevrilse, kurt, ayı, yılan, hınzır, maymun postu görülecek gibi hayale gelir.

'İşte onun için, bu medeniyet-i hazıra, beşerin yüzde seksenini meşakkate, şekavete atmış, onunu mümevveh (hayalî) saadete çıkarmış, diğer onu da beyne beyne (ikisi ortası) bırakmış. Saadet odur ki, külle, ya eksere saadet ola. Bu ise, ekall-i kalîlindir ki; nev-i beşere rahmet olan Kur'an, ancak umûmun, laakal ekseriyetin saadetini tazammun eden bir medeniyeti kabul eder.
'Hem, serbest hevanın tahakkümüyle, havaic-i gayr-i zarûriye havaic-i zarûriye hükmüne geçmişlerdir. Bedeviyette bir adam dört şeye muhtaç iken, medeniyet yüz şeye muhtaç ve fakir etmiştir. Sa'y, masrafa kafi gelmediğinden, hileye, harama sevk etmekle, ahlakın esasını şu noktadan ifsad etmiştir. Cemaate, nev'e verdiği servet, haşmete bedel; ferdi, şahsı, fakir, ahlaksız etmiştir.
'Kurun-u ûlanın mecmû vahşetini, bu medeniyet bir defada kustu!
'Alem-i İslamın şu medeniyete karşı istinkafı ve soğuk davranması ve kabulde ıztırabı cay-ı dikkattir. Zîra, istiğna ve istiklaliyet hassasıyla mümtaz olan Şeriattaki İlahî hidayet, Roma felsefesinin dehasıyla aşılanmaz, imtizaç etmez, bel' olunmaz, tabî olmaz. Bir asıldan tev'em (ikiz) olarak neş'et eden eski Roma ve Yunan iki dehaları, su ve yağ gibi, mürûr-u a'sar (asırlar) medeniyet ve Hıristiyanlığın temzîcine çalıştığı halde, yine istiklallerini muhafaza, adeta tenasuhla o iki ruh şimdi de başka şekillerde yaşıyorlar. Onlar tev'em ve esbab-ı temzîc varken imtizaç olunmazsa, Şeriatın rûhu olan nûr-u hidayet, o muzlim pis medeniyetin esası olan Roma dehasıyla hiçbir vakit mezc olunmaz, bel' olunmaz.'
Haşiye: Bizim muradımız, medeniyetin mehasini ve beşere menfaati bulunan iyiliklerdir. Yoksa, medeniyetin günahları, seyyiatları değil ki; ahmaklar, o seyyiatları, o sefahetleri mehasin zannedip, taklit edip, malımızı harap ettiler. Medeniyetin günahları, iyiliklerine galebe edip, seyyiatı hasenatına racih gelmekle, beşer, iki harb-i umûmi ile iki dehşetli tokat yiyip, o günahkâr medeniyeti zîr ü zeber edip, öyle bir kustu ki, yeryüzünü kanla bulaştırdı. İnşaallah istikbaldeki İslamiyetin kuvveti ile, medeniyetin mehasini galebe edecek, zemin yüzünü pisliklerden temizleyecek, sulh-u umûmiyi de temin edecek.

Lügatçe;
menfi: olumsuz, negatif, müsbetin zıddı-teessüs: Kurulma-Nokta-i istinad: dayanak noktası-şe'n: İş, gerek, tavır, neticesi-Hedef-i kast: Asıl varılmak istenen maksad-tezahüm: Birbirine zahmet ve sıkıntı verme-düstur: Kaide, prensip-cidal: muhârebe; cenk; kavga, mücadele, çarpışma, çekişme-tenazu: Çekişmek, kavga etmek-aher: Diğer, başka, öteki-unsuriyet: ırkçılık-tesadüm: çarpışma-teşcî: Cesâret verme-metalib: istekler-teshîl: kolaylaştırma-dereke-i kelbiyet: Köpeklik derecesi-mesh-i manevî: Bir kimsenin iç dünyasının kötü ve çirkin bir hâle gelmesi-ekall-i kalîl: Azın azı, pek az-havaic-i gayr-i zarûriye: zorunlu olmayan ihtiyaçlar-havaic-i zarûri: zorunlu ihtiyaçlar-Sa'y: emek-Kurun-u ûla: İlk çağlar-mecmû: toplam-istinkaf: Kabul etmeme; çekimser kalma-istiğna ve istiklaliyet: Bağımsızlık arzusu-bel': Ortadan kaldırma-mürûr-u a'sar: Asırların geçmesi-temzîc: Karıştırmak, katmak.