MAVERA-Sufi Muhabbet Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Adem Kılıç
Alan:   Grup:MAVERA-Sufi Muhabbet
Tarih: 30.03.2012 00:26
Konu: Yn: Yn: [mavera-sufi-muh..]

Madem nefsim emmaredir.
Nefsini ıslah etmeyen başkasını ıslah edemez.
Öyle ise nefsimden başlarım.
Bediüzzaman

İsm-i Âzamın altı nurundan
üçüncü nuruna işaret eden
Üçüncü Nükte(3)
ÜÇÜNCÜ NOKTA(1)
Sâni-i Kadîr[Her şeye gücü yeten ve san'atlı yaratan Allah], ism-i Hakem[Haklıyı haksızdan ayırması] ve Hakîmi[Her şeyi bir maksatla uygun ve hikmetle yaratması] ile, bu âlem içinde binler muntazam[düzgün, tertipli,Derli-toplu, düzenli,kararlı] âlemleri derc etmiştir[toplamış, yerleştirmiştir]. O âlemler içinde en ziyade kâinattaki hikmetlere medar ve mazhar olan insanı bir merkez, bir medar hükmünde yaratmış. Ve o kâinat dairesinin en mühim[önemli] hikmetleri [yaratılışyataki İlâhî gayeleri] ve faideleri insana bakıyor. Ve insan dairesi içinde dahi, rızkı bir merkez hükmüne getirmiş; âlem-i insanîde [insanlık alemin de] ekser hikmetler[yaratılışyataki İlâhî gayelerin çoğunluğu], maslahatlar [halin,işin gereği], o rızka bakar ve onunla tezahür eder [gözükür]. Ve insanda, şuur ve rızıkta zevk vasıtasıyla [aracılığı ile], ism-i Hakîmin[hikmetle, faydaları takip ederek iş gören Allah(cc) ] cilvesi parlak bir surette görünüyor. Ve şuur-u mükemmel bir eczahane-i kübrâdır [büyük bir eczahanedir]. İçinde herbir ilâç güzelce ihzar [hazır] ve istif edilmiştir[Düzgün şekilde yerleştirilmiştir].”
Fenn-i kimyadan[Kimya ilminden] sorulsa, “Bu küre-i arz nedir? [yeryüzü nedir? ]” Diyecek: “Gayet muntazam [Nizamlı, intizamlı] ve mükemmel[noksansız, tam, eksiksiz] bir kimyahanedir [üstün özellikler taşıyan değerli şey].”
Fenn-i makine [makine ilmi] diyecek: “Hiçbir kusuru olmayan, gayet mükemmel[noksansız, tam, eksiksiz] bir fabrikadır.”
Fenn-i ziraat [ziraat ilmi] diyecek: “Nihayet derecede mahsuldar [ürünü, verimi bol], her nevi hububu[Taneli bitkileri] vaktinde yetiştiren muntazam bir tarladır ve mükemmel bir bahçedir.”
Fenn-i ticaret diyecek: “Gayet muntazam [düzenli] bir sergi ve çok intizamlı [tertipli] bir pazar ve malları çok san’atlı bir dükkândır.”
Fenn-i iaşe [gıda ilmi] diyecek: “Gayet muntazam, bütün erzâkın [ihtiyaç malzemelerinin] envâını [türlerini] câmi [içinde bulunduran] bir ambardır.”
Fenn-i rızık diyecek: “Yüz binler leziz taamlar [yiyecekler] beraber, kemâl-i intizamla [mükemmel bir düzen] içinde pişirilen bir matbah-ı Rabbânî [her şeyi terbiye eden ve rızıklandıran Allah'ın nimetlerle dolu mutfağı] ve bir kazan-ı Rahmânîdir[rahmeti bütün herkese yayılan ve bütün yaratılmışların rızıklarını ve geçim şekillerini içine alan rahmetin sahibi Allah’ın kazanıdır].”
Fenn-i askeriye diyecek ki: “Arz bir ordugâhtır. Her bahar mevsiminde yeni taht-ı silâha [silah altına] alınmış ve zemin yüzünde çadırları kurulmuş dört yüz bin muhtelif [farklı] milletler o orduda bulunduğu halde, ayrı ayrı erzakları [ihtiyacları], ayrı ayrı libasları [elbiseleri], silâhları, ayrı ayrı talimatları, terhisatları, kemâl-i intizamla [kusursuz bir düzen içinde], hiçbirini unutmayarak ve şaşırmayarak, birtek Kumandan-ı Âzamın [tek ve büyük bir kumandan’ın] emriyle, kuvvetiyle, merhametiyle, hazinesiyle, gayet muntazam [kusursuz] yapılıp idare ediliyor.”
Yıldız böceği gibi olma

Bir cihet kaldı ki, en mühimi de odur ki: Ey nefis, sen muhabbetini kendi nefsine sarf ediyorsun. Sen kendi nefsini kendine mâbud ve mahbup yapıyorsun. Herşeyi nefsine feda ediyorsun. Adeta bir nevi rububiyet veriyorsun. Halbuki muhabbetin sebebi ya kemâldir -zira kemâl zâtında sevilir- yahut menfaattir, yahut lezzettir, veyahut hayriyettir; ya bunlar gibi bir sebep tahtında muhabbet edilir.

Şimdi, ey nefis, birkaç Sözde kat’î ispat etmişiz ki, asıl mahiyetin kusur, naks, fakr, aczden yoğrulmuştur ki; zulmet, karanlığın derecesi nisbetinde nurun parlaklığını gösterdiği gibi, zıddiyet itibarıyla sen onlarla Fâtır-ı Zülcelâlin kemâl, cemâl, kudret ve rahmetine âyinedarlık ediyorsun.

Demek, ey nefis, nefsine muhabbet değil, belki adavet etmelisin yahut acımalısın veyahut, mutmainne olduktan sonra, şefkat etmelisin. Eğer nefsini seversen -çünkü senin nefsin lezzet ve menfaatin menşeidir; sen de lezzet ve menfaatin zevkine meftunsun- o zerre hükmünde olan lezzet ve menfaat-i nefsiyeyi nihayetsiz lezzet ve menfaatlere tercih etme. Yıldız böceği gibi olma.

Çünkü o bütün ahbabını ve sevdiği eşyayı karanlığın vahşetine gark eder, nefsinde bir lem’acıkla iktifa eder. Zira, nefsî olan lezzet ve menfaatinle beraber, bütün alâkadar olduğun ve bütün menfaatleriyle intifa ettiğin ve saadetleriyle mes’ut olduğun mevcudâtın ve bütün kâinatın menfaatleri, nimetleri, iltifatına tâbi bir Mahbûb-u Ezelîyi sevmekliğin lâzımdır tâ, hem kendinin, hem bütün onların saadetleriyle mütelezziz olasın, hem kemâl-i mutlakın muhabbetinden aldığın nihayetsiz bir lezzeti alasın.
Lügatçe;
mâbud: kendisine ibadet edilen-mahbup: sevilen-rububiyet: rablık, Cenab-ı Hakk'ın her zaman her yerde her mahluka, muhtaç olduğu şeyleri vermesi, terbiye ve tedbir etmesi ve mâlikiyyeti ve besleyiciliği keyfiyyeti-kemâl: mükemmellik-hayriyet: hayırlılık-Fâtır-ı Zülcelâl: Benzeri bulunmayan şeyi yaratan. Hârika üstün san'atiyle yaratan celal sahibi Allah (C.C.) -mutmainne: İyiliği kötülükten ayırt ettirerek insanlık vazifesini tanıttıran ve vicdanına rahatlık veren hâl-lem’acık: küçücük parıltı-intifa: faydalanma, yararlanma-Mahbûb-u Ezelî: varlığının başlangıcı olmayan ve bütün yaratılmışlar tarafından sevilen Allah.