Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Allah’ın sevdiği iki haslet:
1- Cömertlik,
2- Maddi ve manevi fedakârlık.
Hadis-i Şerif meali
Şu iki şeyden de, daha kötüsü yoktur:
1- Şirk,
2- İnsanlara kötülük etmek.
Hadis-i Şerif meali
(Askalani)
İnsanları riyaya sevkeden sebepler nelerdir?
Riyaya insanları sevk eden esbabın,
Birincisi: Za'f-ı imandır. Allah'ı düşünmeyen, esbaba perestiş eder, halklara hodfuruşlukla riyakârâne vaziyet alır. Risale-i Nur şakirtleri, Risale-i Nur'dan aldıkları kuvvetli iman-ı tahkiki dersiyle esbaba ve nâsa ubudiyet noktasında bir kıymet, bir ehemmiyet vermiyor ki, ubudiyetlerinde onlara gösterişle riya etsinler.
İkinci sebep: Hırs ve tamah, za'f-ı fakr noktasında teveccüh-ü nâsı celbine medar riyâkârâne vaziyet almaya sevk ediyor.
Risale-i Nur'un şakirtleri, iktisat ve kanaat ve tevekkül ve kısmetine rıza gibi, Risale-i Nur'un dersinden aldıkları izzet-i imaniye, inşaallah onları riyadan ve dünya menfaatleri için hodfuruşluktan men eder.
Üçüncü sebep: Hırs-ı şöhret, hubb-u cah, makam sahibi olmak, emsaline tefevvuk etmek gibi hisler ve insanlara iyi görünmek, tasannukârâne (haddinden fazla kendine ehemmiyet verdirmek) ve tekellüfkârâne (lâyık olmadığı yüksek makamlarda görünmek) tarzını takınmakla riya eder.
Risale-i Nur şakirtleri, ene'yi, nahnü'ye tebdil ettikleri, yani enaniyeti bırakıp, Risale-i Nur dairesinin şahs-ı manevisinin hesabına çalışması, ben yerine biz demeleri ve ehl-i tarikatın fenâ fi'ş-şeyh, fenâ fi'r-resul ve nefs-i emmareyi öldürmek gibi riyadan kurtaran vasıtaların bu zamanda birisi de fenâ fi'l-ihvan, yani şahsiyetini kardeşlerinin şahs-ı maneviyesi içinde eritip öyle davrandığı için, inşaallah, ehl-i hakikatin riyadan kurtulmaları gibi, bu sırla onlar da kurtulurlar.
Lügatçe;
Riya: Özü sözü bir olmamak, inandığı gibi hareket etmeyiş, gösteriş, iki yüzlülük-esbab: sebepler-Za'f-ı iman: iman zayıflığı-perestiş: aşırı ehemmiyet verme, tapar gibi sevme-hodfuruşluk: Kendini beğendirmeğe çalışmak-iman-ı tahkiki: İnandığı şeylerin aslını, esâsını bilerek inanma; sarsılmaz îmân, şuurlu ve tahkiki îmân-nâs: İnsanlar-ubudiyet: Kulluk, kölelik, kul olduğunu bilip Allah`a itaat etme-tamah: Aç gözlülük-za'f-ı fakr: Fakir ve muhtaç durumda olmak-teveccüh-ü nâs: İnsanların ilgisi, yönelmesi-celb: Kendi tarafına çekmek-izzet-i imaniye: Îmânın gerektirdiği vakar ve izzetli davranış-Hırs-ı şöhret: tanınma, takdir edilme hırsı-hubb-u cah: Makam sevgisi-tefevvuk: Üstünlük, üstün olma, üstün gelme-tasannukârâne: Riyâ ve gösteriş için. Yapmacık, suni hareketlerde bulunarak-tekellüfkârâne: Gösteriş hevesiyle zorluğun altına girmek-şahs-ı manevi: Bir şahıs olmayıp, kendisine bir şahıs gibi muâmele edilen şirket, cemaat, cemiyet gibi ortaklıklar; belli bir kişi olmayıp bir cematten meydana gelen mânevî şahıs-fenâ fi'ş-şeyh: Bütün mânevî kemâlatını şeyhin mânevî şahsiyetinden almak mânâsındaki tâbir-fenâ fi'r-resul: Tas: Bütün varlığını Hazret-i Peygamber'in (A.S.M.) manevî şahsiyetinde yok etmek mânasına gelir. Hassaten, sünnî olan tarikat mensubuna göre Hz. Peygamber'in (A.S.M.) rivayet yolu ile nakledilen hadisleri ile beraber hareketlerini benimsemek ve O'na en küçük mes'elede aykırı harekette bulunmamak asıldır.-fenâ fi'l-ihvan: Tefâni. Yani; kardeşlerin birbirinde fâni olması; kendi hissiyat-ı nefsaniyesini unutup, kardeşlerinin meziyyât ve hissiyâtı ile fikren yaşaması. Samimi ihlâs üzerine müesses en yakın dostluk, en fedakâr ve en civanmert kardeşlik.
Cenab-ı Hak kulunu tecrübe eder:
Tarîk-i hakta çalışan ve mücahede edenler, yalnız kendi vazifelerini düşünmek lâzım gelirken, Cenâb-ı Hakka ait vazifeyi düşünüp, harekâtını ona bina ederek hataya düşerler.
Edebü'd-Din ve'd-Dünya risalesinde vardır ki:
Bir zaman şeytan, Hazret-i İsâ Aleyhisselâma itiraz edip demiş ki: 'Madem ecel ve herşey kader-i İlâhî iledir; sen kendini bu yüksek yerden at, bak nasıl öleceksin.'
Hazret-i İsâ Aleyhisselâm demiş ki:
'Cenâb-ı Hak abdini tecrübe eder ve der ki: 'Sen böyle yapsan sana böyle yaparım. Göreyim seni, yapabilir misin? ' diye tecrübe eder. Fakat abdin hakkı yok ve haddi değil ki, Cenâb-ı Hakkı tecrübe etsin ve desin: 'Ben böyle işlesem Sen böyle işler misin? ' diye tecrübevâri bir surette Cenâb-ı Hakkın rububiyetine karşı imtihan tarzı, sû-i edeptir, ubudiyete münâfidir.'
Madem hakikat budur; insan kendi vazifesini yapıp Cenâb-ı Hakkın vazifesine karışmamalı.