MAVERA-Sufi Muhabbet Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Adem Kılıç
Alan:   Grup:MAVERA-Sufi Muhabbet
Tarih: 08.03.2012 01:07
Konu: Yn: Yn: [mavera-sufi-muh..]

Hz. Peygambere Salavat

1. (1896) - Ebû Mes'ud el Bedrî (radıyallâhu anh) anlatıyor: 'Biz Sa'd İbnu Ubâde'nin meclisinde otururken Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yanımıza geldi. Kendisine, Beşîr İbnu Sa'd: 'Ey Allah'ın Resûlü! Bize Allah Teâla Hazretleri, sana salât okumamızı emretti. Sana nasıl salât okuyabiliriz? ' diye sordu.
Efendimiz şu cevab verdi:
'Şöyle söyleyin: 'Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ âl-i Muhammed, kemâ salleyte alâ İbrahîme ve bârik alâ Muhammedin ve alâ âl-i Muhammedin kemâ bârekte alâ âl-i İbrahime inneke hamîdun mecîd. (Allah'ım! Muhammed'e ve Muhammed'in âline rahmet kıl, tıpkı İbrahim'e rahmet kıldığın gibi. Muhammed'i ve Muhammed'in âlini mübârek kıl. Tıpkı İbrahim'in âlini mübârek kıldığın gibi.' (Resulullah ilâveten şunu söyledi) : 'Selam da bildiğiniz gibi olacak.'
[Müslim,Salât 65, (405) , Kasru's-Salât 67,(1,165,166): Tirmizî,Tefsir, Ahzâb,(3218): Ebû Dâvut, Salât 183, (980,981): Nesâî, Sehv 49, (3, 45, 46) .]
Tirmizî dışındaki Kütüb-i Sitte kitaplarında, Ebû Humeyd es-Sâidî (radıyallâhu anh) 'den gelen bir rivayet şöyle:
'Ashab sordu: 'Ey Allah'ın Resûlü sana nasıl salât okuyalım? ' Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) : Şöyle söyleyin, dedi: 'Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ ezvâcihi ve zürriyyetihi kemâ salleyte alâ İbrâhime ve bârik alâ Muhammedin ve alâ ezvâcihi ve zürriyyetihi kemâ bârekte alâ İbrâhime inneke hamîdun mecîd. (Allahım! Muhammed'e zevcelerine ve zürriyetine rahmet kıl, tıpkı İbrahim'e rahmet kıldığın gibi. Muhammed'i, zevcelerini ve zürriyetini mübârek kıl, tıpkı İbrahim'i mübarek kıldığın gibi. Sen övülmeye layıksın, şerefi yücesin) .'
[Buhârî, Daavât 33, Enbiya 8; Müslim, Salât 69, (407): Muvatta, Kasru's-Salât 66, (1, 165): Ebû Dâvut, Salât, 183, (979): Nesâî, Sehv 54, (3, 49) .]

Ka'b İbnu Ucre'den gelen bir rivâyet de şöyle: 'Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yanımıza gelmişti: 'Ey Allah'ın Resûlü, dedik, sana nasıl selam vereceğimizi öğrendik. Ama, sana nasıl salât okuyacağız (bilmiyoruz) ? ' 'Şöyle söyleyin! dedi:
'Allahümme salli alâ Muhammed'in ve alâ âl-i Muhammedin kemâ salleyte alâ İbrahîme inneke hamîdun mecîd. Allahümme bârik alâ Muhammedin ve alâ âl-i Muhammed, kemâ bârekte alâ âli İbrâhîme inneke hamîdun mecîd.'
[Buhârî, Daavât 33: Müslim, Salât 66, (406): Ebû Dâvud, Salât 183, (976): Nesâî, Sehv 51, (3, 47): Tirmizî Vitr,20, (483) .]

2. (1897) - Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: 'Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: 'Kim bana (bir kere) salât okursa Allah da ona on salât okur ve on günahını affeder, (mertebesini) on derece yükseltir.'
[Nesâî, Sehv 55, (3, 50) .]
Yine Nesâî'de Ebû Talha (radıyallâhu anh) 'dan gelen bir rivâyet şöyle: 'Bir gün Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) , yüzünde bir sevinç olduğu halde geldi. Kendisine:
'Yüzünüzde bir sevinç görüyoruz! ' dedik. 'Bana melek geldi ve şu müjdeyi verdi: 'Ey Muhammed! Rabbin diyor ki: 'Sana salavât okuyan herkese benim on rahmette bulunmam, selâm okuyan herkese de benim on selâm okumam sana (ikram olarak) yetmez mi? '
[Nesâî, Sehv 55, (3, 50) .]

3. (1898) - İbnu Mes'ud (radıyallâhu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissâlatu vesselâm) buyurdular ki: 'Kıyamet günü bana insanların en yakını, bana en çok salavât okuyandır.'
[Tirmizî, Salât 357, (484) .]
Yine Tirmizî'de Hz. Ali (radıyallâhu anh) 'den kaydedilen bir rivâyette şöyle denir: 'Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: 'Gerçek cimri, yanında zikrim geçtiği halde bana salavât okumayandır. '
[Tirmizî, Daavât 110, (3540) .]

4. (1899) - Hz. İbnu Mes'ud (radıyallâhu anh) anlatıyor: 'Resûlullah (aleyhissâlatu vessalâm) buyurdular ki: 'Yeryüzünde Allah'ın seyyâh melekleri vardır. Onlar ümmetimin selâmını (ânında) bana teblîğ ederler.'
[Nesâî, Sehv 46. (3, 43) .]
Bütün yollar kapalıdır; ancak Hazret-i Muhammed'in (a.s.m.) yolu açıktır.

Mektubunuzda 'Mücerred (Allah'tan başka hiç bir ilah yoktur.) kâfi midir? Yani, (Muhammed Allah'ın Resulüdür.) demezse ehl-i necat olabilir mi? ' diye, diğer bir maksadı soruyorsunuz. Bunun cevabı uzundur. Yalnız şimdi bu kadar deriz ki:
Kelime-i şehadetin iki kelâmı birbirinden ayrılmaz, birbirini ispat eder, birbirini tazammun eder, biri birisiz olmaz. Madem Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm Hâtemü'l-Enbiyadır, bütün enbiyanın vârisidir. Elbette bütün vusul yollarının başındadır. Onun cadde-i kübrâsından hariç hakikat ve necat yolu olamaz. Umum ehl-i marifetin ve tahkikin imamları, Sadi-i Şirazî gibi derler:
(Ey Sadi! Hz. Muhammed'i (a.s.m.) örnek almadan bir kimsenin selamet ve safa yolunu bulması imkânsızdır.)
Hem
(Bütün yollar kapalıdır; ancak Hazret-i Muhammed'in (a.s.m.) yolu açıktır.)
demişler.
Fakat Bazen oluyor ki, cadde-i Ahmediyede (a.s.m.) gittikleri halde, bilmiyorlar ki cadde-i Ahmediyedir ve cadde-i Ahmediye dahilindedir.
Hem Bazen oluyor ki, Peygamberi bilmiyorlar; fakat gittikleri yol, cadde-i Ahmediyenin eczasındandır.
Hem Bazen oluyor ki, bir keyfiyet-i meczubâne veya bir hâlet-i istiğrakkârâne veya bir vaziyet-i münzeviyâne ve bedeviyâne suretinde, cadde-i Muhammediyeyi düşünmeyerek, yalnız onlara kâfi geliyor.
Fakat bununla beraber, en mühim cihet budur ki: Adem-i kabul başkadır, kabul-ü adem başkadır. Bu çeşit ehl-i cezbe ve ehl-i uzlet veya işitmeyen veya bilmeyen adamlar, Peygamberi bilmiyorlar veya düşünmüyorlar ki kabul etsinler. O noktada cahil kalıyorlar. Marifet-i İlâhiyeye karşı yalnız biliyorlar. Bunlar ehl-i necat olabilirler.
Fakat Peygamberi işiten ve dâvâsını bilen adamlar onu tasdik etmezse, Cenâb-ı Hakkı tanımaz. Onun hakkında yalnız kelâmı, sebeb-i necat olan tevhidi ifade edemez. Çünkü o hal, bir derece medar-ı özür olan cahilâne adem-i kabul değil; belki o kabul-ü ademdir ve o inkârdır. Mu'cizâtıyla, âsârıyla kâinatın medar-ı fahri ve nev-i beşerin medar-ı şerefi olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmı inkâr eden adam, elbette hiçbir cihette hiçbir nura mazhar olamaz ve Allah'ı tanımaz. Her ne ise, şimdilik bu kadar yeter.
Lügatçe;
Mücerred: Yalnız, tek başına-ehl-i necat: Kurtuluşa erenler-Kelime-i şehadet: Şehâdet ifâdesini hülâsa eden (Eşhedü en Lâ ilâhe illâllah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve Resuluh) cümlesi.-tazammun: İçinde bulundurma, içine alma-Hâtemü'l-Enbiya: Peygamberlerin sonuncusu olan Hz. Muhammed (a.s.m.) -vâris: mirasçı-vusul: Ulaşma, erişme-cadde-i kübrâ: Büyük cadde; en selâmetli yol; Kur`ân`ın gösterdiği yol-ehl-i marifet: Bilgi ve irfan sâhibi kimseler-cadde-i Ahmediye: Hz. Muhammed`in (a.s.m.) gittiği ve tarif ettiği cadde, yol-ecza: Cüz`ler, bölümler, parçalar-keyfiyet-i meczubâne: Meczupluk hâli; kendinden geçercesine bağlılık keyfiyeti-hâlet-i istiğrakkârâne: Kendinden geçme, İlâhî feyze dalma hâli-vaziyet-i münzeviyâne ve bedeviyâne: tek başına kalma veya medeniyetten uzak yaşama hâli-Adem-i kabul: Kabul`ün yokluğu, kabulsüzlük-kabul-ü adem: Yokluğu kabul etme-ehl-i cezbe: Tarikat ve tasavvuf zikriyle kendinden geçenler, cezbeye gelenler-ehl-i uzlet: Yalnız yaşayanlar-Marifet-i İlâhiye: Allah`ı ilim ve fenlerle bilme-tevhid: Birleme, Allah`ın bir olduğuna ve Ondan başka İlâh olmadığına inanma-âsâr: eserler-medar-ı fahr: övünç kaynağı.

ALTINCI İŞARET

Hazret-i Mehdînin cemiyet-i nuraniyesi, Süfyan komitesinin tahribatçı rejim-i bid’akârânesini tamir edecek, Sünnet-i Seniyyeyi ihyâ edecek, yani âlem-i İslâmiyette risalet-i Ahmediyeyi (a.s.m.) inkâr niyetiyle şeriat-ı Ahmediyeyi (a.s.m.) tahribe çalışan Süfyan komitesi, Hazret-i Mehdî cemiyetinin mucizekâr mânevî kılıcıyla öldürülecek ve dağıtılacak.

Hem âlem-i insaniyette inkâr-ı ulûhiyet niyetiyle medeniyet ve mukaddesât-ı beşeriyeyi zîrüzeber eden Deccal komitesini, Hazret-i İsâ Aleyhisselâmın din-i hakikîsini İslâmiyetin hakikatiyle birleştirmeye çalışan hamiyetkâr ve fedakâr bir İsevî cemaati namı altında ve “Müslüman İsevîleri” ünvanına lâyık bir cemiyet, o Deccal komitesini, Hazret-i İsâ Aleyhisselâmın riyaseti altında öldürecek ve dağıtacak, beşeri inkâr-ı ulûhiyetten kurtaracak. (Mektubat)