Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Efendimiz Hz.Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdular ki:
Ademoğlu sabaha erdi mi, bütün azaları, dile gelip: 'Bizim hakkımızda Allah'tan kork. Zira biz sana tabiyiz. Sen istikamette olursan biz de istikamette oluruz, sen sapıtırsan biz de sapıtırız' der.
Tirmizi, 2409
Risale-i Nur talebeliği...
Ziyaretçilere ait bazı dostlar tarafından ihtar ile bir düstur izah edilmek istenilmiştir. Onun için yazılmıştır.
Malûm olsun ki, bizi ziyaret eden, ya hayat-ı dünyeviye cihetinde gelir; o kapı kapalıdır. Veya hayat-ı uhreviye cihetinde gelir. O cihette iki kapı var:
Ya şahsımı mübarek ve makam sahibi zannedip gelir. O kapı dahi kapalıdır. Çünkü ben kendimi beğenmiyorum; beni beğenenleri de beğenmiyorum. Cenâb-ı Hakka çok şükür, beni kendime beğendirmemiş.
İkinci cihet, sırf Kur’ân-ı Hakîmin dellâlı olduğum cihetledir. Bu kapıdan girenleri ale’r-re’si ve’l-ayn kabul ediyorum. Onlar da üç tarzda olur: Ya dost olur, ya kardeş olur, ya talebe olur.
Dostun hassası ve şartı budur ki: Kat’iyen Sözlere ve envâr-ı Kur’âniyeye dair olan hizmetimize ciddî taraftar olsun; ve haksızlığa ve bid’alara ve dalâlete kalben taraftar olmasın; kendine de istifadeye çalışsın.
Kardeşin hassası ve şartı şudur ki: Hakikî olarak Sözlerin neşrine ciddî çalışmakla beraber, beş farz namazını edâ etmek, yedi kebâiri işlememektir.
Talebeliğin hassası ve şartı şudur ki: Sözleri kendi malı ve telifi gibi hissedip sahip çıksın ve en mühim vazife-i hayatiyesini onun neşir ve hizmeti bilsin.
İşte şu üç tabaka, benim üç şahsiyetimle alâkadardır:
Dost, benim şahsî ve zâtî şahsiyetimle münasebettar olur.
Kardeş, abdiyetim ve ubûdiyet noktasındaki şahsiyetimle alâkadar olur.
Talebe ise, Kur’ân-ı Hakîmin dellâlı cihetinde ve hocalık vazifesindeki şahsiyetimle münasebettardır.
Lügatçe;
hayat-ı dünyeviye: dünya hayatı-hayat-ı uhreviye: âhiret hayatı-dellâl: duyurucu, ilân edici-ale’r-re’si ve’l-ayn: baş göz üstüne-envâr-ı Kur’âniye: Kur’ân’ın nurları (risaleler) -bid’a: aslen dinde olmayıp sonradan ortaya çıkan ve dine zarar verici yeni âdet ve uygulamalar-dalâlet: hak yoldan sapkınlık, inkârcılık-kebâir: büyük günahlar-telif: yazma, kaleme alma-vazife-i hayatiye: hayat vazifesi-neşir: yayma-abdiyet: kulluk-ubûdiyet: Allah’a kulluk etmek.
Suâl: Tablacı hükmünde olan insanlara bir fiyat veriyoruz. Acaba, asıl mal sahibi olan Allah ne fiat istiyor?
Elcevap: Evet, o Mün'im-i Hakikî, bizden o kıymettar nimetlere, mallara bedel istediği fiat ise, üç şeydir: Biri zikir, biri şükür, biri fikirdir.
Başta 'Bismillâh' zikirdir. Ahirde 'Elhamdülillâh' şükürdür. Ortada, bu kıymettar hârika-i san'at olan nimetler Ehad, Samed'in mu'cize-i kudreti ve hediye-i rahmeti olduğunu düşünmek ve derk etmek fikirdir.
Bir padişahın kıymettar bir hediyesini sana getiren bir miskin adamın ayağını öpüp hediye sahibini tanımamak ne derece belâhet ise, öyle de, zâhirî mün'imleri medih ve muhabbet edip Mün'im-i Hakikîyi unutmak, ondan bin derece daha belâhettir.
Ey nefis! Böyle ebleh olmamak istersen; Allah nâmına ver, Allah nâmına al, Allah nâmına başla, Allah nâmına işle, vesselâm.
Lügatçe;
Tablacı: Yiyecek sunan, takdim eden-Mün'im-i Hakikî: Gerçek nîmet verici olan Allah-hârika-i san'at: san`at hârikası-mu'cize-i kudret: kudret mu'cizesi-belâhet: Ahmaklık, düşüncesizlik, ne yaptığını iyi bilememek-zâhirî mün'im: nimet gerçek sahibi olmayıp, görünüşte nimeti veren sebepler-ebleh: Çok ahmak, çok aptal.