Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
El-KULÛBÜ’D-DÂRİA’DAN BAZI SEÇME DUALAR
SAHABE ve TABİÎN EFENDİLERİMİZDEN BAZILARININ DUALARI
(Alî ibn-i Şihâb el-Hemedânî Hazretlerinin Salât ü Selâmı)
Salât ü Selâm, Önemi, Fazileti
Salât kelimesi bilindiği üzere, dua, istiğfar, mağfiret, bereket, medh ü senâ gibi anlamlara gelir. Allah'tan olunca rahmet, melâike-i kirâmdan olunca mağfiret talebi, müminler tarafından olunca da hayır dua etmek manalarına gelir. Çoğulu da salavâttır. Selâm da esenlik, emniyet ve barış demektir. Müminlerin Efendiler Efendisi'ne selamları, O'na karşı sadakatleri ve ne şekilde olursa olsun O, Dünyanın En Hassas İnsanı'nı incitmeyecekleri hususundaki ahd ü peymanlarını yenilemeleri demektir.
Efendimiz (aleyhisselâma) salât ü selam getirmek her şeyden önce bir kulluk vazifesidir. Zira Kur'an-ı Mübîn'de, “ Allah ve melekleri, Peygambere hep salât ederler. Ey iman edenler! Siz de ona salât edin ve tam bir içtenlikle selâm verin.” (Ahzab,56) buyrulmuştur. Büyüklerimizin de ifade ettikleri gibi, salât u selamlarla iki cihanın vesîle-i saadeti Peygamberimiz'i her anışımız, hem O'nun peygamberliğini bir tebrik, hem getirdiği saadet-i ebediye müjdesine karşı bir teşekkür ve hem de bildirdiği fermanlara itaatimizi ve biatımızı yenilememiz manasına gelmektedir. Bizler, Efendiler Efendisi'ne salât ü selâm okumakla, O'na olan bağlılığımızı yenilemiş, ümmeti arasına bizi de dahil etmesi isteği ile kendisine müracaat etmiş oluyoruz. “Seni andık, Seni düşündük; Allah Teala'ya Senin kadrini yüceltmesi için dua ve dilekte bulunduk” demiş ve “Dahîlek yâ Resûlallah-Bizi de nurlu halkana al ey Allah'ın Resûlü! ..” talebimizi tekrar ederek O'nun engin şefkat ve şefaatine sığınmış oluyoruz. Dolayısıyla, salât ü selama Efendimiz'den daha çok biz muhtaç bulunuyoruz.
Salât ü Selâmda Cimrilik Yapmayalım
Salât ü selâm ikinci olarak, az önce de zikredildiği üzere, Allah'ın Son Peygamberi'ne karşı hem O'nun ümmetinin hem de bütün insanlığın vefa borcudur. Kadrine rûhânîlerin destan kestiği o En Büyük Elçi, bize bizzat Kendi ifadeleriyle salât ü selâmın ehemmiyetini hatırlatmakta ve bu hususta tembellik hatta âhesterevlik etmenin elîm âkıbetine dikkatlerimizi çekmektedir. Bu hususta sâdır olmuş bazı hadis-i şerifler şunlardır:
“Allah benim için iki melek vazifelendirmiştir. Ben bir müslümanın yanında anıldığım da o müslüman bana salavât getirirse, mutlaka o iki melek ona: ‘Allah seni mağfiret etsin' derler. Cenab-ı Allah ve diğer melekleri de o iki meleğin duasına ‘Amîn' derler. Bir müslümanın yanında adım zikrolunduğunda Bana salavât getirmezse, mutlaka o iki melek, ‘Allah'ın mağfiretinden mahrum kalasın! ' derler. Allah (celle celâlühû) ve diğer melekler de o iki meleğin duasına ‘Amîn' derler.” (Mecmeu'z-Zevâid, 10/164; İbn-i Kesîr, 6/465)
Bir başka hadis-i şerif şöyledir: “Bulunduğu yerde ismim zikrolunduğunda Bana salavât getirmeyen kimsenin burnu sürtülsün, hakarete uğrasın! ” (Sünen-i Tirmizî, Deavât 110; Müsned, 2/254) Burada istidrâdî olarak ifade edelim ki, yerine getirmeyenler hakkında ciddi vaîd (tehdit) lerin yer aldığı emirlerin Dinde pek büyük bir önemi vardır. Onun için de ‘burnu sürtülsün' tehdîd-âmiz ifadesinin basit bir emrin terki hakkında gelemeyeceği düşünüldüğünde Allah Rasûlü'ne salât ü selâm okumanın ehemmiyeti kendiliğinden ortaya çıkar.
Bir diğer hadîs-i nebevîde şu ifade edilir: “Her kim benim için bir salât ü selam okursa, Allah da ona on salât eder. Aynı zamanda on günahını affedip derecesini de on basamak yükseltir.” (Nesâî, Sehv 55)
Efendimizin bu mevzudaki bir diğer muştusu da şudur: “Yeryüzünde Cenab-ı Allah'ın bazı melekleri vardır; onlar ümmetimin selâmını bana ulaştırırlar.” (Nesâî, Sehv 46)
Yine Cenâb-ı Hakk'ın ona itaati Zâtına itaat saydığı o Mümtazlardan Mümtaz Zat buyurur ki: “Kıyamet günü Bana en yakın olacak insan, en çok salavât getirendir.” (Tirmizî, Salât 357)
Yaratılışın gayesi, enbiyanın serveri, tevhid hakikatinin en gür sesi, Efendiler Efendisi'nin bir diğer kavli de şudur: “Gerçek cimri, yanında ismim zikredildiği halde bana salât ü selâm etmeyendir.” (Tirmizî, Deavât 110)
Ne Kadar Çok Salât ü Selâm Okunursa O Kadar Güzel Olur
Allah Rasûlü (aleyhisselam) ashabına ve onlar vasıtasıyla ümmetine çok salât ü selam getirmelerini emir buyurmuştur. Rivayetlere göre ashabından birisi huzuruna gelip, “Ey Allah'ın Rasûlü, günün dörtte birini salât ü selam okumaya ayırıyorum” deyince onu istihsan buyurmuş; fakat “yine de artırsan daha iyi olur” demiştir. Günün yarısını salât ü selâma ayırdığında yine, “artırsan daha iyi olur” demiş; üçüncü defa gelip daha da artırdığını söylediğinde tekrar, “ iyi, güzel fakat artırsan daha iyi olur ” buyurmuştur. Bu bir kimseye altından kalkamayacağı bir iş yükleme değildir. Bilakis bir hususun ehemmiyetini ifade ve bir noktada hedef göstermedir. Öyle anlaşılıyor ki, sâdık u masdûk olan o İki Cihan Serveri ne kadar çok salât ü selâmla anılırsa o kadar güzel bir iş yapılmış olur. Bununla beraber Hocaefendi'nin de işaret buyurduğu gibi salât ü selâmın sonunda ‘bi adedi ilmik ve biadedi ma'lûmâtik-Allah'ım, Senin ilmin ve ma'lûmâtın adedince Yüce Nebî'ne salât ü selâm olsun' ya da ‘mile's-semâvâti ve'l-arz-gökler ve yerler dolusu salât ve selâm ediyoruz' demek kuşatıcı olur. Bütün bunlarla beraber kaç defa söylenmiş olursa olsun yine de az olacağı bilinmelidir.
Burada ayrıca ifade etmek gerekir ki, nasıl Cenab-ı Allah'ın, kullarının Zât-ı Ecell-i A'lâ'sını zikretmelerine ihtiyacı yoksa, mahşer gününde bütün insanların şefaat dilenmek için etrafını saracakları o İki Cihan Güneşi'nin de katiyen bizim salât ü selâmlarımıza ihtiyacı yoktur. Ortada bir ihtiyaç varsa o da bizim ihtiyacımızdır. Zira O, Allah'ın habîbi, varlığın gayesi, iki cihanın da hem çekirdeği hem de meyvesidir. Kâinatlar yüzü suyu hürmetine yaratılmış, salât ü selâmını da Yüce Mevlâ'nın okumuş olduğu bir muallâ varlığın başkalarından gelecek medh ü senalara ihtiyacından bahsedilemez.
Bizim ihtiyacımız ise ortadadır. Çünkü salât ü selâm Üstad Bediüzzaman'ın 1. Söz'de de ifade ettiği gibi Allah Rasûlü'ne vuslatın en önemli iki vesilesinden biridir. Salât ü selâmlar hürmetine rahmet-i ilâhiyenin bir yağmur sağanağı şeklinde gelip bizi kuşatabileceğini Efendimiz'in beyanları içinde görmüştük. Alvarlı Efe Hazretleri ne güzel söyler:
“Rahmet-i Rahman dilersen ey kirâm
Ver Muhammed Mustafa'ya çok selâm.”
Ayrıca, Allah Rasûlü'ne ne kadar çok salât ü selâm okunursa O'nun şefaat dairesinin o ölçüde genişleyeceği ve daha çok insanın o şefaatten hissedâr olacağı da yine bilinen bir hakikattir. Allah Rasûlü'nü sevmek, O'na itaat etmek ve O Güzeller Güzeli'ni salât ü selâmlarla anmak hem İslam'la hem de İslam Peygamberi'yle aramızdaki en güçlü bağdır; bu bağ kopunca daha tutanacak hiçbir bağ kalmamış olur. Bu ise apaçık çizgiyi kaybetme ve sukût etme demektir.
Efendimiz (aleyhisselâmı) Farklı Salât ü Selâmlarla Anmak
Yine o Kainatın Efendisi, ashabına nasıl salât ü selâm getirebileceklerini ta'lim sadedinde hepimizin namazlarımızda okuduğumuz ‘salli' ve ‘bârik' dualarını işaret buyurmuştur. Ehlullaha göre göre en faziletli salât ü selamlar da bunlardır. Bununla beraber Peygamber Efendimiz'in ismi zikredildiğinde onu daha başka salât ü selâmlarla anmak da mümkündür. Meselâ, salât-i tefriciye, salât-i münciye okunabilir. Yine bu kabilden olmak üzere, “aleyhisselam”, “sallallahü aleyhi vesellem”, “aleyhissalâtü vesselâm”, “aleyhi ekmelüttehâyâ”, “aleyhi efdalüssalavât ve ekmelüttahiyyât” gibi medh ü senâ cümleleri de söylenebilir. Bununla beraber, Efendimiz'in her ismi geçişinde bunların tamamını bile okumuş olsak yine de o işin hakkını vermiş olamayız. Çünkü O'nu, Yüce Kitab'ında Hazreti Allah medh ü senâ etmiştir. Alvar İmamı M. Lutfî Efendi bu gerçeği Hulâsatü'l-Hakâyık adlı divanında, “Kim Sana meddâh olur, meddâhın Allah'tır Senin” diyerek seslendirir.
Allah dostlarının hepsi aynı zamanda birer evrâd ü ezkâr ve dua kahramanıdırlar. Gece-gündüz Dost'u anmadan dostluk olamayacağını biz hep onlardan öğrendik. Onlar dualarının büyük bir kısmını Varlığın İlle-İ Gâyesi ve kurtuluşumuzun biricik vesilesi Hazreti Ahmed ü Mahmûd u Muhammed Mustafa'ya (aleyhi efdalüssalavât ve ekmelüttahiyyât) salât ü selam okumaya ayırmışlardır. Ayırmışlardır zira salât ü selâm hem o Sevgili'ye bir vefa borcu ve sadâkat tebliği, hem duaların kabulüne en önemli vesilelerden biri, hem değişik maddî-manevî hastalıklardan kurtulmak için hep kabul görmüş bir şifa dilekçesi hem de dert, tasa, sıkıntı ve zorlukların aşılmasında, fereç ve mahreç kapılarının açılmasında sebepler üstü en güçlü müessirdir. el-Kulûbü'd-Dâria da dahil olmak üzere değişik vird mecmualarına bakanlar büyüklerin, gönüllerinden seslendirdikleri salât ü selâmları görebileceklerdir. Biz de Hazreti Tevvâb ü Rahîm'e sunduğumuz dualarımızı mutlaka salât ü selâmla ambalajlamalı, öyle bir zarfın dergâh-ı ulûhiyette takdîr ve kâbule daha şâyan bulunduğunu hatırdan çıkarmamalıyız. Dualarımızın evvelinde ve âhirinde başta Ay Yüzlü, Medinenin Gülü Efendimiz'e, âline, ashabına daha sonra da, ihvânı olan diğer nebîlere, Allah nezdinde makbul kullara ve inananlara salât ü selâm da bulunmayı ihmal etmemeliyiz. el-Kulûbü'd-Dâria'nın en sonunda yer alan ‘es-salâtü'l-câmia' bu hususta bizim için çok güzel bir örnek olabilir.
Biz her salât ü selâmın Allah Rasûlü'ne (aleyhi efdalüssalavât) ulaştırıldığı kat'î inancı içinde,
“Bulduğunca cihan sebât ü devam
Ona ve âline salât ü selam” (Şeyhî) deyip, el-Kulûbü'd-Dâria'nın 347, 348 ve 349. sayfalarında yer alan Alî ibn-i Şihâb el-Hemedânî 'ye (kaddesellahü sirrahû) ait bir salât ü selamı kırık dökük de olsa bir tercümesiyle buraya almak istiyoruz:
Cenâb-ı Allah'ın, melâike-i kirâmın, enbiyâ-i izâmın, rusûl-ü fihâmın, hamele-i arşın ve Hakk'ın bütün kullarının salât ü selâmı, Divan-i Nübüvvetin Hâtemi olan Efendimiz (aleyhissalâtü vesselâm) 'ın, âile efrâdının, gözde ve güzîde ashabının üzerine olsun. Selâm, bereket ve lütf u ihsan da yine onların üzerine olsun.
Salât ü selâm Senin üzerine olsun ey Allah'ın Rasûlü, Elçisi!
Salât ü selâm Senin üzerine olsun ey Hakk'ın Habîbi, Sevgilisi!
Salât ü selâm Senin üzerine olsun ey Yüce Mevlâ'nın Halîli, Dostu!
Salât ü selâm Senin üzerine olsun ey Allah'ın Nebîsi, Habercisi!
Salât ü selâm Senin üzerine olsun ey Hazreti Rahman'ın Arı-Duru, Mümtaz Kulu!
Salât ü selâm Senin üzerine olsun ey Yaratılmışların En Hayırlısı!
Salât ü selâm Senin üzerine olsun ey Arş-ı İlâhî'nin Nûru!
Salât ü selâm Senin üzerine olsun ey Vahy-i İlâhî'nin Emîn Emanetçisi!
Salât ü selâm Senin üzerine olsun ey Allah'ın Hususî Tercihine Mazhar Seçkin Kulu!
Salât ü selâm Senin üzerine olsun ey Hakk'ın gönderdiği En Büyük Elçi!
Salât ü selâm Senin üzerine olsun ey Cenâb-ı Allah'ın en müstesna zinetlerle donattığı Güzeller Güzeli!
Salât ü selâm Senin üzerine olsun ey bitmez tükenmez hazînelerin sahibi Ganiy-yi Mutlak Rabb'in en yüce pâyelerle şereflendirdiği Sevgili!
Salât ü selâm Senin üzerine olsun ey Kerîm Rabbin tekrîm buyurup en pahalı ihsanlarla ulvî makamlara ulaştırdığı Sâdık u Masdûk!
Salât ü selâm Senin üzerine olsun ey Hazreti Allah'ın tâzim buyurup şânını zirveye çıkarttığı Nebîler Sultanı!
Salât ü selâm Senin üzerine olsun ey Müttakîlerin İmamı!
Salât ü selâm Senin üzerine olsun ey Nebîler Zincirinin Son Halkası!
Salât ü selâm Senin üzerine olsun ey Günahkarların Şefaatçısı!
Salât ü selâm Senin üzerine olsun ey Rahmeten li'l-âlemîn!
Salât ü selâm Senin üzerine olsun ey Âlemlerin Rabbinin Son Elçisi!
Ey rahmet ve şefkatine hudut olmayan Yüceler Yücesi Rabbimiz! Efendimiz Hazreti Ahmed ü Mahmûd u Muhammed Mustafa'ya, diğer enbiya ve mürselîn efendilerimize, Sen'in mukarreb ibâdın olan melâikeye ve sâlih kullarına her an, yerler ve gökler dolusu salât ü selâm eylemeni diliyor ve dileniyoruz!
Ey Merhametlilerin En Merhametlisi, Sultanımız! Biz günahkar ve asî kullarına da merhamet et ve bizi de o sâlih kullarınla beraber haşr ü neşr eyle!
Evvel-âhir bütün hamd ü senalar, şükürler sadece Senin hakkındır ve biz de yalnız Sana hamdederiz, Rabbimiz! ..
Allahım! Senden bizim, inanan kardeşlerimizin ve topyekün insanların kalblerini, imana, İslam'a, Kur'an'a, ihsan duygusuna ve Peygamberimiz vasıtasıyla bize gönderdiğin bütün hakîkatlere tastamam açmanı diliyoruz.
Rabbimiz! Nezd-i ulûhiyetinden göndereceğin nurlarla gönüllerimizi aydınlat.. sadırlarımıza, sînelerimize inşirah sal.. Sen Settâru'l-uyûbsun; hata, kusur, günah ve isyan olarak bizden ne sâdır olmuşsa Sen onları da setreyle.. aczimizi, fakrımızı şefâatçi yapıp yüce dergâhına iltica ediyoruz; ne olur, merhamet et ve işlerimizi kolay hale getir.. dostlarına karşı olan muameleni bizden de esirgeme ve bizim sîmalarımızı da ağart.. kalblerimizi topyekün islerden, paslardan, küçük-büyük bütün virüs ve mikroplardan arındır.. kabirlerimizi Cennet bahçeleri gibi pür-nur eyle.. bilerek ya da bilmeyerek içine düştüğümüz hatalarımızı, günahlarımızı mağfiret buyur ve tekrar onlara bulaşmak sûretiyle içimizin kirlenmesine müsaade etme! .
Senden hayr u hasenât istikametindeki bütün dilek ve maksatlarımızı gerçekleştirmeni niyaz ediyoruz. Ey sürpriz lütufların sahibi, Ulu Sultanımız! Bizi endişe edip korktuğumuz hususlardan da emîn eyle!
Yâ Erhamerrâhimîn ve Yâ Ekremelekremîn! Bizim, anne-babalarımızın, onların anne-babalarının, bize önderlik ve kılavuzluk yapan büyüklerimizin, bir harf bile olsa kendilerinden istifade ettiğimiz muallimlerimizin, hocalarımızın, onların hocalarının, sevdiklerimizin, sevenlerimizin, içinde neş'et ettiğimiz beldedeki insanların, milletimiz fertlerinin, kadın-erkek arkadaşlarımızın, dostlarımızın, kardeşlerimizin.. bize karşı hep civanmertçe davrananların.. inanan kardeşlerimizin.. hayır dualarında unutmayıp her zaman bizi de yâd edenlerin.. üzerimizde hakkı bulunan kimselerin.. kıymetli nasihatleriyle bize bekâ desenli sâlihatın yollarını gösterenlerin... ve bütün ümmet-i Muhammed'in günahlarını bağışla!
Ey ihsanları bitmek tükenmek bilmeyen ve kullarını lütuf sağanaklarıyla sırılsıklam hale getiren Yüceler Yücesi Rabbimiz! Ne kadar belâ, musîbet ve hastalık varsa, Sen bizi, onların tamamından muhafaza buyur!
Rabbimiz! Duamızın sonunda Sana olan minnet ve şükran hislerimizi bir kere daha tekrarlıyor, Rasûl-ü zîşânı, âlini, ashabını bir kez daha salavâtlarla anıyor ve dualarımızı kabul buyurmanı istirham ediyoruz. Ne olur, bizleri dualarına icabet edilmeyen mahrumlardan eyleme! Amin! ..
***
Dualarınızda hatırlanabilme recâsıyla...
Hz. Musa (A.S) 'nın Asa Mucizesinden Daha Büyük
Hazret-i Mûsâ Aleyhisselâmın 'yed-i beyzâ' ve 'asâ' mucizesine nazire olarak, üç hadisede bir mucize-i Ahmediye:
Birincisi: Hazr leyhissalâtü Vesselâm, Katâde ibni Numan'a, karanlıklı, yağmurlu bir gecede bir değnek verir ve ferman eder ki: 'Sana, lâmba gibi, onar arşın her tarafta ışık verecek. Evine gittiğin zaman bir siyah şahıs gölge göreceksin. O şeytandır. Onu hanenden çıkar, tard et.' Katâde değneği alır, gider. Yed-i beyzâ gibi ışık verir. Evine gider, o siyah şahsı görür, tard eder.
İkincisi: Bir menba-ı garaip olan gazve-i kübrâ-yı Bedir'de, Ukkâşe ibni'l-Muhassını'l-Esedî'nin müşriklerle döğüşürken kılıcı kırıldı. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, ona, kılıca mukabil, kalınca bir değnek verdi. Dedi: 'Bununla harb et.' Birden, değnek, biiznillâh, uzun, beyaz bir kılıç oldu. Onunla harb etti. Hayatı miktarınca, tâ Yemâme harbinde şehid oluncaya kadar boynunda taşıdı.
Şu hadise katidir. Çünkü Ukkâşe bütün hayatında onunla iftihar etmiş ve o kılıç 'el-avn' namıyla meşhur olmuş. İşte, Hazret-i Ukkâşe'nin iftiharı ve kılıcın 'avn' namıyla, kılıçların fevkinde iştiharı, şu hadisenin iki hüccetidir.
Üçüncüsü: İbnü Abdi'l-Berr gibi bir allâme-i asır ve ehl-i tahkikin büyüklerinden nakil ve tashih ediyorlar ki:
Gazve-i Uhud'da, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın halazâdesi olan Abdullah ibni Cahş harb ederken kılıcı kırıldı. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ona bir değnek verdi. O değnek onun elinde bir kılıç oldu; onunla harb etti. O eser-i mucize olan kılıç bâki kaldı. Meşhur İbnü Seyyidi'n-Nâs, siyerinde haber veriyor ki: Bir zaman sonra, Abdullah'ın o kılıcı Buğa-yı Türkî namında bir adama iki yüz liraya satıldı.
İşte bu iki kılıç, asâ-yı Mûsâ gibi birer mucizedir. Fakat asâ-yı Mûsâ, vefat-ı Mûsâ'dan sonra veçh-i i'câzı kalmadı; fakat şunlar bâki kaldılar.