Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Resul-i Ekrem (asm) 'in Kur'ân'dan sonra en büyük mucizesi hangisidir?
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın Kur'ân'dan sonra en büyük mucizesi kendi zâtıdır. Yani, onda ictima etmiş ahlâk-ı âliyedir ki, herbir haslette en yüksek tabakada olduğuna, dost ve düşman ittifak ediyorlar. Hattâ şecaat kahramanı Hazret-i Ali, mükerreren diyordu: 'Harbin dehşetlendiği vakit, biz Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın arkasına iltica edip tahassun ediyorduk.' Ve hâkezâ, bütün ahlâk-ı hamîdede en yüksek ve yetişilmeyecek bir dereceye mâlikti. Şu mucize-i ekberi Allâme-i Mağrib Kadı İyaz'ın Şifâ-i Şerif'ine havale ediyoruz. Elhak, o zat, o mucize-i ahlâk-ı hamîdeyi pek güzel beyan edip ispat etmiştir.
Lügatçe:
ictima etmiş: tolanmış, bir araya gelmiş-ahlâk-ı âliye: yüksek ahlak-şecaat: yiğitlik, cesurluk-mükerreren: tekrar tekrar-tahassun: sığınma-ahlâk-ı hamîde: övülmüş güzel ahlâk-mucize-i ekber: en büyük mucize-mucize-i ahlâk-ı hamîde: güzel ve övülmüş mucizevi ahlak.
Siyaset yalan söyleyerek insanlığın seviyesini düşürmüştür
Bütün hayatımdaki tahkikatımla ve hayat-ı ictimaiyenin çalkamasıyla, hülâsa ve zübdesi bana kat'î bildirmiş ki: Sıdk, İslâmiyet'in üssü'l-esasıdır ve ulvî seciyelerinin rabıtasıdır ve hissiyat-ı ulviyesinin mizacıdır. Öyleyse, hayat-ı ictimaiyemizin esası olan sıdkı, doğruluğu içimizde ihya edip onunla mânevî hastalıklarımızı tedâvi etmeliyiz.
Evet sıdk ve doğruluk İslâmiyetin hayat-ı ictimaiyesinde ukde-i hayatiyesidir. Riyakârlık, fiilî bir nevi yalancılıktır. Dalkavukluk ve tasannu, alçakça bir yalancılıktır. Nifak ve münafıklık, muzır bir yalancılıktır. Yalancılık ise, Sâni-i Zülcelâlin kudretine iftira etmektir.
Küfür, bütün envâıyla kizbdir, yalancılıktır. İman sıdktır, doğruluktur. Bu sırra binaen, kizb ve sıdkın ortasında hadsiz bir mesafe var; Şark ve Garp kadar birbirinden uzak olmak lâzım geliyor. Nar ve nur gibi birbirine girmemek lâzım. Halbuki, gaddar siyaset ve zâlim propaganda birbirine karıştırmış, beşerin kemâlâtını da karıştırmış.
Lügatçe;
tahkikat: Araştırmalar. Hakikati ve doğruyu öğrenmek için yapılan incelemeler-hayat-ı ictimaiye: Sosyal hayat, toplum hayatı-hülâsa: Birşeyin, bir bâhsin özü; kısaca esâsı-zübde: Sonuç, en son nokta-Sıdk: Doğruluk-üssü'l-esas: Esasların esâsı, temel esas, hakiki ve sağlam temel-seciye: Huy, karakter, güzel ahlâk-hissiyat-ı ulviye: Yüce hisler, duygular-mizac: Huy, tabiat, fıtrat-ihya: Diriltme-ukde-i hayatiye: Hayat düğümü-tasannu: Yapmacık hareket, Kendini daha iyi göstermeğe çalışmak-Nifak: Dıştan Müslüman göründüğü halde inanmamak, ikiyüzlülük, dinde riyâ-envâ: Çeşitler, türler-kizb: Yalan; yalan söyleme.
İslâm aleminde üç nur, Avrupada üç karanlık gelişmeye başlıyor
Ey birader! Âlem-i Hıristiyanın rüchanına sebebiyet veren ihtiyarlaşmış olan esbaba tekabül edecek, genç, dinç esbab bizde inkişafa başlamıştır. Başka kitapta tafsil etmişim. Bir hikâye:
Bundan on sene evvel Tiflis'e gittim.* Şeyh Sanan tepesine çıktım, dikkatle temaşa ediyordum. Bir Rus yanıma geldi. Dedi: 'Niye böyle dikkat ediyorsun? *
Dedim: 'Medresemin plânını yapıyorum.'
Dedi: 'Nerelisin? '
'Bitlisliyim' dedim.
Dedi: 'Bu Tiflis'tir.'
Dedim: 'Bitlis, Tiflis, birbirinin kardeşidir.'
Dedi: 'Ne demek? '
Dedim: 'Asya'da, âlem-i İslâmda üç nur, birbiri arkası sıra inkişafa başlıyor. Sizde birbiri üstünde üç zulmet inkişafa başlayacaktır. Şu perde-i müstebidane yırtılacak, takallüs edecek. Ben de gelip burada medresemi yapacağım.' (Not: Bu gün orda, aynı yerde Bediüzzamanın medresesi yapılmış, faaliyettedir)
Dedi: 'Heyhat! Şaşarım senin ümidine.'
Dedim: 'Ben de şaşarım senin aklına. Bu kışın devamına ihtimal verebilir misin? Her kışın bir baharı, her gecenin bir neharı vardır.'
Dedi: 'İslâm parça parça olmuş.'
Dedim: 'Tahsile gitmişler. İşte Hindistan, İslâmın müstaid bir veledidir; İngiliz mekteb-i idadîsinde çalışıyor. Mısır, İslâmın zeki bir mahdumudur; İngiliz mekteb-i mülkiyesinden ders alıyor. Kafkas ve Türkistan, İslâmın iki bahadır oğullarıdır; Rus mekteb-i harbiyesinde talim alıyor. İlâ âhir...
'Yahu, şu asılzade evlât, şehadetnamelerini aldıktan sonra, herbiri bir kıt'a başına geçecek, muhteşem âdil pederleri olan İslâmiyetin bayrağını âfâk-ı kemâlâtta temevvüc ettirmekle, kader-i Ezelînin nazarında, feleğin inadına, nev-i beşerdeki hikmet-i ezeliyenin sırrını ilân edecektir.'
* Bu kitabın birinci tab'ından yedi sene geçmiştir. Demek, on sene evvel, yani Rumî 1326 (1910) senesinde.
Lügatçe;
rüchan: Üstünlük, yükseklik, üstün olma-esbab: Sebepler-zulmet: Karanlık-perde-i müstebidane: Zorbaca, Diktatörce perdeler, engeller-takallüs: Kasılma. Birşeyin büzülüp gerilmesi-Tahsil: Eğitim, öğrenim-müstaid: Kabiliyetli kimse. Zeki ve akıllı-mekteb-i idadî: lise mektebi-veled: Çocuk, evlât-mahdum: Evlât, oğul-mekteb-i mülkiye: Siyasal bilgiler fakültesi-şehadetname: Diploma- âfâk-ı kemâlât: Yüksek toplum ufukları-temevvüc: Dalgalanma.