MAVERA-Sufi Muhabbet Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Adem Kılıç
Alan:   Grup:MAVERA-Sufi Muhabbet
Tarih: 19.01.2012 01:18
Konu: Yn: Yn: [mavera-sufi-muh..]

Ey musibet! Eğer Onun izin ve rızasıyla geldinse, merhaba, safâ geldin.
(....) iki cihana bakan, gayb-âşinâ parlak iki gözüyle iki âleme nazar eden, beşer için iki saadete iki eliyle işaret eden hüdâ-yı Kur'ânî der ki:

Ey insan! Senin elinde bulunan nefis ve malın senin mülkün değil, belki sana emanettir. O emanetin mâliki herşeye kadîr, herşeyi bilir bir Rahîm-i Kerîmdir. O senin yanındaki mülkünü senden satın almak istiyor -tâ senin için muhafaza etsin, zayi olmasın. İleride mühim bir fiyat sana verecek. Sen muvazzaf ve memur bir askersin. Onun namıyla çalış ve hesabıyla amel et. Odur ki, muhtaç olduğun şeyleri sana rızık olarak gönderiyor ve senin takatin yetmediği şeylerden seni muhafaza eder. Senin şu hayatının gayesi, neticesi, o Mâlikin esmâsına ve şuûnâtına bir mazhariyettir. Sana bir musibet geldiği vakit, de:

Yani, 'Ben Mâlikimin hizmetindeyim. Ey musibet! Eğer Onun izin ve rızasıyla geldinse, merhaba, safâ geldin. Çünkü, elbette bir vakit Ona döneceğiz ve Onun huzuruna gideceğiz ve Ona müştâkız. Madem herhalde bir zaman bizi hayatın tekâlifinden âzâd edecektir. Haydi, ey musibet, o terhis ve o âzâd etmek senin elinle olsun, razıyım. Eğer benim emanet muhafazasında ve vazifeperverliğimi tecrübe suretinde sana emir ve irade etmiş, fakat sana teslim olmaklığıma izin ve rızası olmazsa, benim takatim yettikçe, emin olmayana, Mâlikimin emanetini teslim etmem' der.

Lügatçe;
gayb-âşinâ: Gaybı bilen. Gaybdan haberi olan. Gelecekten veya âhiretten haberi olan-hüdâ-yı Kur'ânî: Kur`ân`ın gösterdiği hidayet yolu, doğru yol-muvazzaf: Halen vazifede bulunan.

Her iki deccalin birinci derecede destekçileri kimler olacak?

Her iki Deccal, Yahudinin İslâm ve Hıristiyan aleyhinde şiddetli bir intikam besleyen gizli komitesinin muavenetini ve kadın hürriyetlerinin perdesi altındaki dehşetli bir diğer komitenin yardımını, hattâ İslâm Deccalı masonların komitelerini aldatıp müzaheretlerini kazandıklarından, dehşetli bir iktidar zannedilir. Hem bazı ehl-i velâyetin istihracatıyla anlaşılıyor ki, İslâm devletinin başına geçecek olan Süfyanî Deccal ise, gayet muktedir ve dahi ve faal ve gösterişi istemeyen ve şahsî olan şan ve şerefe ehemmiyet vermeyen bir sadrâzam ve gayet cesur ve iktidarlı ve metin ve cevval ve şöhretperestliğe tenezzül etmeyen bir serasker bulur, onları teshir eder. Onların fevkalâde ve dâhiyâne icraatlarını, riyasızlıklarından istifade ile kendi şahsına isnat ve o vasıtayla koca ordunun ve hükûmetin teceddüd ve inkılâb ve harb-i umumî inkılâbından gelen şiddet-i ihtiyacın sevkiyle işledikleri terakkiyatı şahsına isnad ettirerek şahsında pek acip ve harika bir iktidar bulunduğunu meddahlar tarafından işâa ettirir.

Lügatçe;
muavenet: Yardımlaşma, yardım-istihracat: Bazı işaretlerle belli bir şeyi daha belirgin olarak ortaya çıkarmak-sadrâzam: Başbakan-serasker: Ordu komutanı, Genelkurmay-teshir: Etkileyip kendine hizmet ettirme, boyun eğdirme-dâhiyâne: Dâhicesine, ender restlanan zekilikte-teceddüd: yenilenme-inkılâb: değişme, alt-üst olma-harb-i umumî: Dünya harbi-terakkiyat: İlerlemeler, yükselmeler-meddah: Medheden, övgü yağdıran-işâa: Bir haberi yayma, duyurma.

Ye'cüc ve Me'cücler başıbozuk anarşistlerdir, deccaliyet sonucu ortaya çıkar

Rivayetlerde Hazret-i İsa Aleyhisselama 'Mesih' namı verildiği gibi her iki deccala dahi 'Mesih' namı verilmiş ve bütün rivayetlerde (Mesih Deccalın şerrinden... Mesih Deccalın şerrinden...) denilmiş. Bunun hikmeti ve te'vili nedir?

Elcevap: Allahu a'lem, bunun hikmeti şudur ki: Nasıl ki emr-i İlâhî ile İsa Aleyhisselâm, şeriat-ı Mûseviyede bir kısım ağır tekâlifi kaldırıp şarap gibi bazı müştehiyâtı helâl etmiş; aynen öyle de, büyük Deccal, şeytanın iğvâsı ve hükmüyle şeriat-ı İseviyenin ahkâmını kaldırıp Hıristiyanların hayat-ı ictimaiyelerini idare eden rabıtaları bozarak anarşistliğe ve Ye'cüc ve Me'cüc'e zemin hazır eder. Ve İslâm Deccalı olan 'Süfyan' dahi, şeriat-ı Muhammediyenin (a.s.m.) ebedî bir kısım ahkâmını nefis ve şeytanın desiseleriyle kaldırmaya çalışarak, hayat-ı beşeriyenin maddî ve mânevî rabıtalarını bozarak, serkeş ve sarhoş ve sersem nefisleri başıboş bırakarak hürmet ve merhamet gibi nuranî zincirleri çözer, hevesat-ı müteaffine bataklığında birbirine saldırmak için cebrî bir serbestiyet ve ayn-ı istibdad bir hürriyet vermek ile dehşetli bir anarşistliğe meydan açar ki, o vakit o insanlar gayet şiddetli bir istibdattan başka zapt altına alınamaz.

Lügatçe;
müştehiyât: Nefsin hoşuna giden şeyler-hayat-ı ictimaiye: Sosyal hayat, toplum hayatı-Ye'cüc ve Me'cüc: Kur`ân`da bahsi geçen, kıyamete yakın ortaya çıkacak, kısa boylu olacakları, ortalığı fitne, fesat ve anarşiye boğacakları bildirilen bir kavmin ismi-rabıta: Bağ, bağlayan, bitiştiren-anarşi: Başıboşluk. Din ve nizam tanımamak. Din ve nizam düşmanlığı. Birden başıboş kalmak. Başta hükümet olmamak. Hükümetinin otoritesi kalmamış olan bir milletin durumu-hevesat-ı müteaffine: Çirkin, pis hevesler-cebrî: zorbalığa dayalı-ayn-ı istibdad: Zulüm ve tahakkümün ta kendisi.