MAVERA-Sufi Muhabbet Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Adem Kılıç
Alan:   Grup:MAVERA-Sufi Muhabbet
Tarih: 29.11.2011 01:21
Konu: Yn: Yn: [mavera-sufi-muh..]

İslâm, Câhiliyetten kalma ırkçılık ve kabileciliği ortadan kaldırmıştır
Üçüncü Mesele:
Fikr-i milliyet şu asırda çok ileri gitmiş. Hususan dessas Avrupa zalimleri, bunu İslâmlar içinde menfi bir surette uyandırıyorlar, tâ ki parçalayıp onları yutsunlar.
Hem fikr-i milliyette bir zevk-i nefsanî var, gafletkârâne bir lezzet var, şeâmetli bir kuvvet var. Onun için, şu zamanda hayat-ı ictimaiye ile meşgul olanlara 'Fikr-i milliyeti bırakınız' denilmez. Fakat fikr-i milliyet iki kısımdır:
Bir kısmı menfidir, şeâmetlidir, zararlıdır. Başkasını yutmakla beslenir, diğerlerine adâvetle devam eder, müteyakkız davranır. Şu ise, muhasamet ve keşmekeşe sebeptir. Onun içindir ki, hadis-i şerifte ferman etmiş:
(İslâm, Câhiliyetten kalma ırkçılık ve kabileciliği ortadan kaldırmıştır.' Hadisin devamında 'Müslüman olduktan sonra, Habeşli bir köle ile Kureyşli bir efendi arasında hiçbir fark yoktur.')

Resul-i Ekrem (asm) , muktedâ ve imam ve rehber olarak gönderilmiştir
Eğer denilirse: Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm madem Habib-i Rabbü'l-Âlemîndir. Hem elindeki hak ve lisanındaki hakikattir. Ve ordusundaki askerlerin bir kısmı melâikedir. Ve bir avuç su ile bir orduyu sular. Ve dört avuç buğday ve bir oğlağın etiyle bin adamı doyuracak bir ziyafet verir. Ve küffar ordusunun gözlerine bir avuç toprak atmakla, o bir avuç topraktan her küffârın gözüne bir avuç toprak girmesiyle onları kaçırır. Ve daha bunun gibi bin mu'cizât sahibi olan bir kumandan-ı Rabbânî, nasıl oluyor da Uhud'un nihayetinde ve Huneyn'in bidâyetinde mağlûp oluyor?

Elcevap: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, nev-i beşere muktedâ ve imam ve rehber olarak gönderilmiştir. Tâ ki, o nev-i insanî, hayat-ı ictimaiye ve şahsiyedeki düsturları ondan öğrensin ve Hakîm-i Zülkemâlin kavânin-i meşietine itaate alışsınlar ve desâtir-i hikmetine tevfik-i hareket etsinler. Eğer Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm hayat-ı ictimaiye ve şahsiyesinde daima harikulâdelere ve mucizelere istinad etseydi, o vakit imam-ı mutlak ve rehber-i ekmel olamazdı.

İşte bu sır içindir ki, yalnız dâvâsını tasdik ettirmek için, ara sıra, indelhâce, münkirlerin inkârını kırmak için mucizeler gösterirdi. Sair vakitlerde nasıl ki herkesten ziyade evâmir-i İlâhiyeye itaat etmiştir; öyle de, hikmet-i Rabbâniye ile ve meşiet-i Sübhâniye ile tesis edilen âdetullah kavâninine herkesten ziyade mürâat ve itaat ederdi. Düşmana karşı zırh giyerdi, 'Sipere giriniz' emrederdi. Yara alırdı, zahmet çekerdi. Tâ, tamamıyla hikmet-i İlâhiye kanununa ve kâinattaki şeriat-ı fıtriye-i kübrâya mürâat ve itaati göstersin.

Lügatçe;
muktedâ: Kendisine uyulan, imâm-hayat-ı ictimaiye ve şahsiye: Toplum hayatı ve özel hayat-kavânin-i meşiet: Cenâb-ı Hakkın irâde ve hikmetinden çıkan kanunlar-desâtir-i hikmet: Hikmet prensipleri, kaideleri-tevfik-i hareket: Bir şeyin olmasına ve bir nizamın icablarına uygun düşen hareket-imam-ı mutlak: Her yönüyle imam, önder-rehber-i ekmel: En mükemmel rehber, yol gösterici-indelhâce: ihtiyaç duyulduğunda-evâmir-i İlâhiye: Allah`ın emirleri-âdetullah: Allah`ın tabiata koyduğu yaratılış kanunları-mürâat:Uymak, tatbik etmek, uyum- şeriat-ı fıtriye-i kübrâ: Allah`ın tabiata koyduğu büyük kanun. Büyük yaratılış kanunu.