Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Sen, ey mağrur nefsim, üzüm ağacına benzersin! Fahirlenme;
salkımları o ağaç kendi takmamış,
başkası onları ona takmış.
Bediüzzaman
'Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık; sonra da, birbirinizi tanıyasınız diye milletlere ve kabilelere ayırdık' Hucurat Sûresi: 49:13.
Yani,
Yani, 'Sizi taife taife, millet millet, kabile kabile yaratmışım, tâ birbirinizi tanımalısınız ve birbirinizdeki hayat-ı ictimaiyeye ait münasebetlerinizi bilesiniz, birbirinize muavenet edesiniz. Yoksa, sizi kabile kabile yaptım ki, yekdiğerinize karşı inkârla yabanî bakasınız, husumet ve adâvet edesiniz değildir.'
Şefkat yolu nedir, nasıldır?
Rahmet-i İlâhiyenin en lâtîf, en güzel, en hoş, en şirin cilvelerinden olan şefkat, bir iksir-i nuranîdir, aşktan çok keskindir. Çabuk Cenâb-ı Hakka vusule vesile olur. Nasıl aşk-ı mecazî ve aşk-ı dünyevî, pek çok müşkülâtla aşk-ı hakikîye inkılâb eder, Cenâb-ı Hakkı bulur. Öyle de, şefkat, fakat müşkülâtsız, daha kısa, daha safî bir tarzda, kalbi Cenâb-ı Hakka rapteder.
*******
Cenâb-ı Hakka vâsıl olacak tarîkler pekçoktur. Bütün hak tarîkler Kur'ân'dan alınmıştır. Fakat tarîkatlerin bâzısı bâzısından daha kısa, daha selâmetli, daha umûmiyetli oluyor. O tarîkler içinde, kâsır fehmimle Kur'ân'dan istifâde ettiğim, acz ve fakr ve şefkat ve tefekkür tarîkıdır.
Evet, acz dahi aşk gibi, belki daha eslem bir tarîktir ki, ubûdiyet tarîkıyla mahbûbiyete kadar gider. Fakr dahi Rahmân ismine îsâl eder. Hem, şefkat dahi aşk gibi, belki daha keskin ve daha geniş bir tarîktir ki, Rahîm ismine îsâl eder. Hem, tefekkür dahi aşk gibi, belki daha zengin ve daha parlak bir tarîktir ki, Hakîm ismine îsâl eder. Şu tarîk, hafî tarîkler misillü, letâif-i aşere gibi on hatve değil ve tarîk-ı cehriye gibi nüfûs-u seb' a, yedi mertebeye atılan adımlar değil, belki 'dört hatve'den ibârettir. Tarîkatten ziyâde hakîkattir, şeriattır. Yanlış anlaşılmasın; acz ve fakr ve kusurunu Cenâb-ı Hakka karşı görmek demektir; yoksá, onları yapmak veya halka göstermek demek değildir. Şu kısa tarîkın evrâdı ittibâ-ı sünnettir, ferâizi işlemek, kebâiri terk etmektir. Ve bilhassa namazı tâdil-i erkân ile kılmak, namazın arkasındaki tesbihâtı yapmaktır.
Lügatçe;
iksir-i nuranî: Nurlu, çok tesirli ilâç. Dalalet karanlıklarını aydınlatan Kur'an ilacı-vusul: Ulaşma, erişme, varma-mahbûbiyet: Sevilecek halde bulunmak-aşk-ı mecazî: Mecâzî, dünyevî aşk, gerçek olmayan aşk-fakr: Fakirlik, ihtiyaç, yoksulluk-şefkat: Karşılıksız, samimi sevgi besleme; başkasının kederiyle alâkalı olma, acıyarak merhamet etme-tefekkür: Düşünmek, derinlemesine, inceden inceye düşünme, fikretme, hikmetleri anlamaya çalışma-eslem: Daha selâmetli ve sağlam-ubûdiyet: Kulluk, kölelik, kul olduğunu bilip Allah`a itaat etme-îsâl: Ulaştırma-Hakîm: Herşeyi gaye ve faydalarla yaratan Allah-hafî: gizli, sessiz zikir-letâif-i aşere: On latif duygu. (Kalp, ruh, sır, hafâ, ihfâ,torak, su, hava, ateş, nefis.) -hatve: Adım, kısım, bölüm, basamak-tarîk-ı cehriye: Açık olarak ve yüksek sesle zikir eden tarikat-nüfûs-u seb' a: Yedi çeşit nefis. (Nefs-i emmâre, nefs-i levvame,nefs-i mülhime, nefs-i mutmainne, nefs-i râdiye, nefs-i mardiyye,nefs-i sâfiye) -evrâd: Kur`ân`ı Kerîmden veya başka şeylerden sık sık ve devamlı okunan duâlar, kısımlar, virdler-ittibâ-ı sünnet: Peygamberimizin (a.s.m.) sünnetine uyma-ferâiz: Farz kılınan ibâdetler, farzlar; Allah`ın yapılmasını mecbur tuttuğu kesin emirleri-kebâir: Büyük günahlar.