Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
İbadetin ruhu, ihlastır. İhlas ise,
yapılan ibadetin yalnız emredildiği için yapılmasıdır.
Bediüzzaman
'Mesih' namı hem hz. İsaya, hem her iki deccala neden verilmiştir?
BİRİNCİ MESELE
Rivayetlerde Hazret-i İsa Aleyhisselama 'Mesih' namı verildiği gibi her iki deccala dahi 'Mesih' namı verilmiş ve bütün rivayetlerde
(Mesih Deccalın şerrinden... Mesih Deccalın şerrinden)
denilmiş. Bunun hikmeti ve te'vili nedir?
Elcevap: Allahu a'lem, bunun hikmeti şudur ki: Nasıl ki emr-i İlâhî ile İsa Aleyhisselâm, şeriat-ı Mûseviyede bir kısım ağır tekâlifi kaldırıp şarap gibi bazı müştehiyâtı helâl etmiş; aynen öyle de, büyük Deccal, şeytanın iğvâsı ve hükmüyle şeriat-ı İseviyenin ahkâmını kaldırıp Hıristiyanların hayat-ı ictimaiyelerini idare eden rabıtaları bozarak anarşistliğe ve Ye'cüc ve Me'cüc'e zemin hazır eder. Ve İslâm Deccalı olan 'Süfyan' dahi, şeriat-ı Muhammediyenin (a.s.m.) ebedî bir kısım ahkâmını nefis ve şeytanın desiseleriyle kaldırmaya çalışarak, hayat-ı beşeriyenin maddî ve mânevî rabıtalarını bozarak, serkeş ve sarhoş ve sersem nefisleri başıboş bırakarak hürmet ve merhamet gibi nuranî zincirleri çözer, hevesat-ı müteaffine bataklığında birbirine saldırmak için cebrî bir serbestiyet ve ayn-ı istibdat bir hürriyet vermek ile dehşetli bir anarşistliğe meydan açar ki, o vakit o insanlar gayet şiddetli bir istibdattan başka zapt altına alınamaz.
Lügatçe;
tekâlif: Vazifeler, sorumluluklar-müştehiyât: Nefsin hoşuna giden şeyler-hayat-ı ictimaiye: Toplum hayatı, sosyal hayat-Süfyan: Ahirzamanda geleceği ve islâm dinini yıkmak için çalışacağı sahih hadislerde haber verilen dinsiz ve münâfık bir şahıs-ahkâm: hükümler, kanunlar, nizamlar-hayat-ı beşeriye: İnsanlık hayatı-rabıta: Bağ-serkeş: İsyan eden, başıbozuk-hevesat-ı müteaffine: Pis, çirkin, kokuşmuş arzular, istekler-cebrî: Zoraki-ayn-ı istibdat: Zulüm ve zorbalığın ta kendisi tam dikta rejimi.
Yüz şehid sevabı kazanmak istermisiniz?
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş:
Yani, 'Fesâd-ı ümmetim zamanında kim benim sünnetime temessük etse, yüz şehidin ecrini, sevabını kazanabilir.'
Evet, Sünnet-i Seniyyeye ittibâ, mutlaka gayet kıymettardır.
Hususan bid'aların istilâsı zamanında Sünnet-i Seniyyeye ittibâ etmek daha ziyade kıymettardır.
Hususan fesâd-ı ümmet zamanında Sünnet-i Seniyyenin küçük bir âdâbına mürâât etmek, ehemmiyetli bir takvâyı ve kuvvetli bir imanı ihsas ediyor.
Doğrudan doğruya Sünnete ittibâ etmek, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı hatıra getiriyor. O ihtardan, o hâtıra, bir huzur-u İlâhi hâtırasına inkılap eder. Hattâ en küçük bir muamelede, hattâ yemek, içmek ve yatmak âdâbında Sünnet-i Seniyyeyi mürâât ettiği dakikada, o âdi muamele ve o fıtrî amel, sevaplı bir ibadet ve şer'î bir hareket oluyor.
Çünkü o âdi hareketiyle Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma ittibâını düşünüyor ve şeriatın bir edebi olduğunu tasavvur eder. Ve şeriat sahibi o olduğu hatırına gelir. Ve ondan, Şâri-i Hakikî olan Cenâb-ı Hakka kalbi müteveccih olur. Bir nevi huzur ve ibadet kazanır.
İşte, bu sırra binaen, Sünnet-i Seniyyeye ittibâı kendine âdet eden, âdâtını ibadete çevirir, bütün ömrünü semeredar ve sevabdar yapabilir.
Lügatçe;
Fesâd-ı ümmet: Ümmetin fesada gitmesi, bozulması, karışıklıkların başlaması-temessük: Yapışma, sarılma, sıkıca tutma-ittibâ: Uyma, tâbî olma, arkasından gitme-bid'a: Dinin aslına uymayan âdet ve uygulamalar-âdâb: davranış kaideleri-huzur-u İlâhi: Allah`ın her an yanında olduğunu ve herşeyi bildiğini hissetme ve yaşama hâli-âdi: Sıradan, basit-Şâri-i Hakikî: Şeriatın kurucusu ve gerçek sâhibi olan Allah.