Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Şu âyet, mefhum-u muvâfık ile şöyle ferman ediyor: 'Ehl-i dalâletin ölmesiyle, semâvât ve zemin, onların üstünde ağlamıyorlar.' Ve mefhum-u muhâlif ile delâlet ediyor ki, 'Ehl-i imânın dünyadan gitmesiyle, semâvât ve zemin onların üstünde ağlıyor.' Yani, ehl-i dalâlet, mâdem semâvât ve arzın vazifelerini inkâr ediyor, mânâlarını bilmiyor, onların kıymetlerini ıskat ediyor, Sâni'lerini tanımıyor. Onlara karşı bir hakâret, bir adâvet ettiğinden, elbette semâvât ve zemin, onlara ağlamak değil, belki onlara nefrîn eder. Onların gebermesiyle memnun olurlar. Ve mefhum-u muhâlif ile der: 'Semâvât ve arz ehl-i imânın ölmesiyle ağlarlar.' Zîrâ ehl-i İmân ise -çünkü-semâvât ve arzın vazifelerini bilir. Hakiki hakikatlerini tasdik ediyor. Ve onların ifade ettikleri mânâları İmân ile anlıyor. 'Ne kadar güzel yapılmışlar, ne kadar güzel hizmet ediyorlar' diyor ve onlara lâyık kıymeti veriyor ve ihtiram ediyor. Cenâb-ı Hak hesâbına onlara ve onlar ayna oldukları esmâya muhabbet ediyor. İşte bu sır içindir ki, semâvât ve zemin, ağlar gibi, ehl-i imânın zevâline mahzun oluyorlar.
Lügatçe;
müvazene: Karşılaşgtırma-ulvî: Yüksek, yüce-mu'cizane: Benzerini yapmaktan insanları âciz bırakarak, mu`cizeli bir şekilde-i'câzkârâne: îcâzkârâne: Az sözle çok mânâlar anlatarak, vecîz bir şekilde-mefhum-u muvâfık: Doğrudan anlaşılan mânâ-mefhum-u muhâlif: Bir sözde bizzat kastedilen mânânın tersinden anlaşılan manası-delâlet: Delil olmak-ıskat: Düşürmek, hükümden kaldırmak-Sâni: Herşeyi sanatla yaratan Allah-adâvet: Düşmanlık-ihtiram: Hürmet etmek-zevâl: Gitmek.
Ahir zamanda 'Allah' ismi değişecek
Sual: Sen bu zamanın hâdisâtına, fitne-i âhirzaman diyorsun. Halbuki hadiste vârid olmuş ki, âhirzamanda Allah Allah (c.c.) denilmeyecek; sonra kıyamet kopacak.'
Elcevap: Evvelâ, fitne-i âhirzamanın müddeti uzundur; biz bir faslındayız.
Saniyen: Yerde Allah Allah (c.c.) denilmeyecekten murad, Allah'a İmân kalkacak demek değildir; Haşiye 1 belki Allah'ın namını değiştirecekler demektir.* Nasıl ki yerde Allah Allah (c.c.) denilmezse kıyamet-i kübrâ kopacak. Bir memlekette de Allah Allah (c.c.) denilmezse bir nevi kıyamet kopmasına işarettir. Haşiye 2
Haşiye 1: Çünkü hadiste vardır ki, (Ümmetimden bir taife kıyamet gününe kadar galibâne hak üzerine olacaktır) Bu hadis diğer hadisi takyid ediyor.
Haşiye 2: Yedi sene evvel yazılan bu işâret-i gaybiye aynen vukua geldi. Herkes gördü. Evet bu geçen zelzele, kıyametin zelzele-i kübrasından haber verir gibi sarstı, fakat akılları başlarına gelmedi.
('Allah' İsm-i Celili yerine 'tanrı' denilecek.)
Lügatçe;
hâdisât: hadiseler, olaylar-fitne-i âhirzaman: âhirzaman fitnesi; dünyanın son devresinde görülen ve insanlık tarihinin en büyük fitneleri, bozulmaları-kıyamet-i kübrâ: büyük kıyâmet, varlığın bozulup dağılması, dünyanın sonu-işâret-i gaybiye: gaybî yönden bir şeye işarette bulunma.
KCK operasyonlarını eleştirenler üçe ayrılıyor:
Küçük bir klik olan birinci grup, KCK'nın ne olduğunu samimi olarak bilmeyenler.
Niteliği ve sonuçları ne olursa olsun çözüm diyerek KCK'yı görmezden gelenler ikinci grubu oluşturuyor.
Devletin terör örgütüne karşı legal ve meşru silah kullanımını 'şiddete karşı şiddet' olarak tavsif edenler...
KCK'yı hukuksal, toplumsal, demokratik, insani ve siyasi açıdan değerlendirmeyip sadece izafi bir felsefi boyutta görerek, KCK'nın illegal ideolojik ve örgütsel yapısına devlet ve millet yanında yer açılmasını isteyenler...
DHKP/C, TİKKO, Hizbullah ve MLKP gibi terör örgütü operasyonlarına ses çıkarmayıp, onlardan daha hassas bir şekilde yürütülen KCK soruşturmalarına baş kaldıranlar...
Kendi çözüm modellerinde terör örgütüyle asırların ördüğü meşru bir devleti ve toplumu aynı kefeye koyanlar...
Hepsi bu ikinci grupta.
Bu yelpaze genellikle eski tüfek devrimci solcu olan, BDP dışı, liberal demokratlarla etkinliğini hissettiriyor.
'PKK silah bıraksın demek olmaz, ben de olsam bırakmam' diyen Cengiz Çandar, terörün acıtıcı ve kanlı lisanını yavaş da olsa görmeye başlayan Ahmet Altan, demokratik devlet olgusunu terör örgütünün kırmızı çizgilerine mahkûm eden bir çözüm felsefesinin sahibi Hasan Cemal ve konuya liberal bir fildişi kuleden bakan Oral Çalışlar bu grubun önemli simalarından.
Samimiyetle çözüm istiyor olabilirler.
Ama uluslararası meşruiyete sahip bir devlet olmanın ciddiyetini, kır ve şehir gerillacılığı anlayışıyla karıştırmamak gerekiyor.
Üçüncü grupsa KCK operasyonlarını misyonları gereği eleştirenler ki bu grup sadece KCK ve BDP mahfillerinden ibaret değil.
Son görünümde KCK-PKK operasyonlarını açıkça kınayan CHP'nin hangi gruba dâhil edilmesi gerektiğini sizin takdirlerinize bırakıyorum.
CHP açısından KCK operasyonlarını sekteye uğratmak ve kamuoyunda mahkûm etmek, Ergenekon ve Balyoz davalarını da refüze etme cazibesini taşıyor.
Sonuçta siyaset ve basın arenasında her üç grubun da temsilcileri var.
Her üç grup da KCK operasyonları sebebiyle gerçekleşen tutuklama kararlarını, 'toplu tutuklamalar yanlış' ifadesiyle dillerine pelesenk etti.
Hele 'CHP'li' Sezgin Tanrıkulu söze insan hakları uzmanı bir hukukçu olduğundan başlıyor, 'delilsiz, ne olduğu belirsiz' ifadeleriyle veryansın ediyor savcılara ve soruşturmalara.
Halen gizlilik kararının devam ettiği soruşturmada delil durumunu ne zaman gördün?
Terör örgütü kurmak, yönetmek ve üye olmak suçlamalarıyla tutuklamaya sevk edilen zanlılar için 'neden suçlandığı belirsiz' hezeyanlarını hangi 'hukuk fakültesi' öğretiyor?
KCK operasyonlarını yürüten savcıların her biri Sezgin Tanrıkulu'nu okutacak seviyede hukuk birikimine sahiptir.
Nereden biliyorsun demeyin biliyorum da konuşuyorum.
Ceza yargılamasında 'toplu tutuklama' gibi bir tabir yoktur.
Eğer çok sayıda tutuklama kararının verilmesi kastediliyorsa, o 'toplu tutuklama' kararları örgüt suçlarının klasik karakteridir.
Bazı okuyucularımın dediği gibi TMK'na göre değil, AB ülkeleri terör yargılamaları ortalamasına göre düşünüyorum.
Terör örgütü varsa bu örgütün çok sayıda unsuru vardır.
Hele yılların beslediği KCK teröründe.
Peki, KCK operasyonları yapılmazsa ne olur?
Sınır bölgelerinde verdiğimiz iki rakamlı şehit sayılarını, şehir merkezlerinde veririz.
Hem de bombalı saldırılarla değil, en az 20-30 kişilik grupların teçhizatlı ve planlı saldırılarıyla.
Dikkat edilirse terör örgütü metropollerde ancak bombalı saldırılarla etkili olmaya çalışıyor.
Zira silahlı HPG unsurlarının İstanbul, Ankara ve İzmir gibi metropollerde Çukurca, Aktütün ve Dağlıca gibi planlı askeri saldırılarda bulunma potansiyeli henüz yok.
Ama KCK sistemi tamamlandığında dağ metropollere inmiş olacaktır.
İstanbul, İzmir veya Çukurca, Dağlıca.
Fark etmeyecek.
Artık eylemi yapan militan dağdaki değil şehirdeki inine çekiliyor.
Kan döktüğünde sarp kayalıklardan kaçıp üssüne ulaşmak yerine yoldaki araca atlayıp şehrin göbeğine geliyor.
Şunu unutmayalım.
KCK operasyonları terör sorununda çözüm için değil, adalet içindir.
Masum insanların hayatını korumak içindir.