Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Ahirzaman hadiselerine işaret eden bazı hadislerin tevilleri
Birinci madde: Bir hadis-i şerifin, ahir zamanda an'anat-ı İslamiyenin zararına çalışacak diye haber verdiği adam bu olduğunu ef'aliyle göstermesidir. Ben, otuz altı sene evvel o hadisi tefsir etmiştim. Aynen bu adama manası çıkmış.
Mahkemedeki müdafaatımın üçüncü esasında izahı var.
İkinci madde: Birşeyin vücudu ve tamiri ve hayatı, ona ait bütün erkân ve şeraitin vücuduyla olabilmesi ve o şeyin ademi ve tahribi ve ölmesi, birtek şartın bozulmasıyla olduğu bir kaide-i hakikattir. Umumun dillerinde 'Tahrip, tamirden çok kolaydır' diye darb-ı mesel olmuştur. Bu kat'i kaideye binaen, meydanda görünen ehemmiyetli kusurlar ve tahribatlar, o kumandanın hatasından ve ehemmiyetli şerefler ve zaferler ise, ordunun kahramanlığından geldiğinden, o fenalıkları ona, o iyilikleri orduya vermek lazım gelirken, bütün bütün aksine olarak, cemaatin hayrını baştaki bir ferde; ve o ferdin şerrini cemaate vermek, dehşetli bir haksızlık olmasıdır.
Üçüncü madde: Cemaatin hayrını ve ordunun zaferini başa vermek ve o başın kusurunu cemaate isnad etmek ise, binler hayırları birtek hayra indirmek ve bir tek kusuru binler kusur yapmaktır. Çünkü, nasıl bir tabur bir dehşetli düşmanı öldürse, herbir neferi bir gazilik rütbesini alır; ve yalnız binbaşısına verilse, binden bire iner, birtek gazi olur; o binbaşının hatasıyla zalimane bir katil yapılsa ve ona verilmeyip tabura verilse, o birtek katil bin cinayet hükmüne geçerek bin neferi mes ul eder ve cezaya çarpar. Aynen öyle de, meydandaki görünen ehemmiyetli kusurlar onları işleyen ölmüş adama verilmezse, beş yüz, belki bin seneden beri gaziliğini ve hakperestliğini dünyaya gösteren ve ferman-ı şerefini ve Kur'ân bayraktarlığını kılıçlarıyla ve kanlarıyla imzalayan bir orduya havalesiyle o kusurlar binler derece ve erkanları adedince ziyadeleşir, o ordunun pek parlak mazisini dehşetli karartır ve bu asrın ordusunu, geçen asırların aynı orduları önünde mahcup ve mes ul eder. Ve mevcut şerefler, zaferler tek adama verilse, binler derece küçülür, erkan ve efrad adedince gazilik ve hayırlar birtek hükmüne geçer, söner; daha kusurlara karşı keffaretü'z-zünub olmaz.
İşte bu sebepler içindir ki, ben, onun dostluğunu bırakıp, onun yerinde, ehemmiyetli bir zamanda içinde bulunduğum ve tesirli hizmet ettiğim o ordunun dostluğunu aldım ve binler derece daha ehemmiyetli şerefini muhafazaya Risale-i Nur ile çalıştım.
Emirdağında
Said Nursi
Lügatçe;
an'anat-ı İslamiye: İslâmî gelenek görenekler-vücud: Mevcut olma. Var olmak-erkân: Rükünler, esaslar-şerait: Şartlar-adem: Yokluk-darb-ı mesel: Atasözü-keffaretü'z-zünub: Günahların keffâreti, mü`minlere, işledikleri günahların affı için Allah tarafından verilen hastalık ve musîbetler.
Hem der: Şu âlem, çendan, fânîdir; fakat ebedî bir âlemin levâzımâtını yetiştiriyor. Çendan, zâildir, geçicidir; fakat bâkî meyveler veriyor, bâkî bir Zâtın bâkî esmâsının cilvelerini gösteriyor. Ve çendan, lezzetleri az, elemleri çoktur; fakat Rahmân-ı Rahîmin iltifatâtı, zevâlsiz, hakiki lezzetlerdir. Elemler ise, sevap cihetiyle mânevî lezzet yetiştiriyor.
Mâdem meşrû daire, ruh ve kalb ve nefsin bütün lezzetlerine, safâlarına, keyiflerine kâfidir; gayr-i meşrû daireye girme. Çünkü, o dairedeki bir lezzetin bâzan bin elemi var. Hem hakiki ve dâimî lezzet olan iltifatât-ı Rahmâniyeyi kaybetmeye sebeptir.
Hem, dalâletin yolunda sâbıkan beyân edildiği gibi, esfel-i sâfilîne insanı öyle bir sukût ettiriyor ki, hiçbir medeniyet, hiçbir felsefe ona çare bulamadıkları ve o derin zulümât kuyusundan hiçbir terakkiyât-ı beşeriye, hiçbir kemâlât-ı fenniye insanı çıkaramadığı halde, Kur'ân-ı Hakîm, İmân ve amel-i sâlih ile o esfel-i sâfilîne sukuttan insanı âlâ-yı illiyyîne çıkarır. Ve delâil-i katiye ile çıkarmasını ispat ediyor. Ve o derin kuyuyu terakkiyât-ı mâneviyenin basamaklarıyla ve tekemmülât-ı ruhiyenin cihazâtıyla dolduruyor.
Hem, beşerin uzun ve fırtınalı ve dağdağalı olan ebed tarafındaki yolculuğunu gayet derecede teshîl eder ve kolaylaştırır; bin, belki elli bin senelik mesafeyi bir günde kestirecek vesâiti gösterir.
Lügatçe;
çendan: Gerçi-levâzımât: Lâzım olan şeyler-zâil: Gelip geçici, yok olup giden-iltifatât: Lütuflar, bağışlar, iyilikler-zevâlsiz: Bitmeyen, kaybolmayan-iltifatât-ı Rahmâniye: Sonsuz merhamet sahibi Allah`ın iltifatları, iyilikleri-dalâlet: Hak ve hakîkatten, dinden sapma, ayrılma; azma-esfel-i sâfilîn: Aşağıların en aşağısı; Cehennemin en aşağı tabakası-sukût: Düşüş, alçalış-terakkiyât-ı beşeriye: İnsana âit yükselişler, ilerlemeler-kemâlât-ı fenniye: Fennin gelişmesi. İlim ve teknolojideki ilerleme-amel-i sâlih: Salih, iyi, hayırlı iş-âlâ-yı illiyyîn: Yüceler yücesi, en yüksek mertebe-delâil-i katiye: Kesin deliller-terakkiyât-ı mâneviye: Mânevî ilerleme, yükselme-tekemmülât-ı ruhiye: Ruhen yükselmek, mükemmelleşmek.