MAVERA-Sufi Muhabbet Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Adem Kılıç
Alan:   Grup:MAVERA-Sufi Muhabbet
Tarih: 21.10.2011 00:10
Konu: Yn: Yn: [mavera-sufi-muh..]

Ahirzaman hadiselerine işaret eden bazı hadislerin tevilleri
Suâl: Bütün kıymettar kitaplar içinde Risâle-i Nur, Kur'ân'ın işaretine ve iltifâtına ve Hazret-i İmâm-ı Ali Radıyallâhü Anhın takdir ve tahsînine ve Gavs-ı Âzamın (k.s.) teveccüh ve tebşîrine vech-i ihtisâsı nedir? O iki zâtın kerâmetle Risâle-i Nur'a bu kadar kıymet ve ehemmiyet vermesinin hikmeti nedir?

Elcevap: Mâlûmdur ki, bâzı vakit olur bir dakika; bir saat ve belki bir gün, belki seneler kadar; ve bir saat, bir sene, belki bir ömür kadar netice verir ve ehemmiyetli olur. Meselâ, bir dakikada şehit olan bir adam, bir velâyet kazanır; ve soğuğun şiddetinden incimâd etmek zamanında ve düşmanın dehşet-i hücumunda bir saat nöbet, bir sene ibâdet hükmüne geçebilir. İşte aynen öyle de, Risâle-i Nur'a verilen ehemmiyet dahi, zamanın ehemmiyetinden, hem bu asrın Şeriat-ı Muhammediyeye (a.s.m.) ve şeâir-i Ahmediyeye (a.s.m.) ettiği tahribâtın dehşetinden, hem bu âhirzamanın fitnesinden eski zamandan beri bütün ümmet istiâze etmesi cihetinden, hem o fitnelerin savletinden mü'minlerin îmanlarını kurtarması noktasından Risâle-i Nur öyle bir ehemmiyet kesb etmiş ki; Kur'ân, ona kuvvetli işaretle iltifat etmiş ve Hazret-i İmâm-ı Ali Radıyallâhü Anh üç kerâmetle ona beşâret vermiş ve Gavs-ı Âzam (k.s.) kerâmetkârâne ondan haber verip, tercümanını teşcî etmiş. Evet, bu asrın dehşetine karşı taklidî olan îtikâdın istinad kal'aları sarsılmış ve uzaklaşmış ve perdelenmiş olduğundan, her mü'min, tek başıyla dalâletin cemaatle hücumuna mukâvemet ettirecek gâyet kuvvetli bir îmân-ı tahkîki lâzımdır ki dayanabilsin. Risâle-i Nur bu vazifeyi en dehşetli bir zamanda ve en lüzûmlu nâzik bir vakitte, herkesin anlayacağı bir tarzda, hakâik-ı Kur'âniye ve îmâniyenin en derin ve en gizlilerini, gâyet kuvvetli bürhanlar ile ispat ederek; o îmân-ı tahkîkiyi taşıyan hâlis ve sâdık şâkirtleri dahi, bulundukları kasaba ve karye ve şehirlerde, hizmet-i îmâniye îtibariyle âdetâ birer gizli kutub gibi, mü'minlerin mânevî birer nokta-i istinâdı olarak, bilinmedikleri ve görünmedikleri ve görüşülmedikleri halde, kuvve-i mâneviye-i îtikadlan cesur birer zâbit gibi, kuvvet-i mâneviyeyi ehl-i îmânın kalblerine verip, mü'minlere mânen mukâvemet ve cesâret veriyorlar.

Lügatçe;
tahsîn: Beğenmek ve alkışlamak-teveccüh: Yönelme, sevgi, ilgi-tebşîr: Müjdelemek (Hz. Gavs eserlerinde Risale-i Nur'un ve müllefi Hz. Üstad'ın geleceğini defaatla müjdeli bir şekilde haber vermiş) -vech-i ihtisâs: Özel ilgi-incimâd: Donma-şeâir-i Ahmediye: İslâm dininin alâmetleri, belirtileri. (Dînî kıyâfet, ezan, kurban gibi) -tahribât: Yıkımlar, bozmalar-istiâze: Allah`a sığınma-savlet: Saldırı-beşâret: Müjde-teşcî: Cesâret verme-îmân-ı tahkîki: İnandığı şeylerin aslını, esâsını bilerek inanma; sarsılmaz îmân, şuurlu ve tahkiki îmân-karye: Köy-kutub: Evliyalar içersinde zamanın en büyük mürşidi olmak-nokta-i istinâd: Dayanak noktası, dayanma yeri-kuvve-i mâneviye-i îtikad: Îmândan kaynaklanan mânevî kuvvet-zâbit: Subay, askeri kumanda eden rütbeli asker-mukâvemet: Dayanma, karşı koyma, direnme.

Hem, bu vaziyette iken, insaniyet itibâriyle, nev-i insanî ile ve dünya ile alâkadar olduğu halde, dünyayı ve insanı bir Hakîm, Alîm, Kadîr, Rahîm, Kerîm bir Zâtın tasarrufunda tasavvur etmediği ve onları tesadüf ve tabiata havale ettiği için, dünyanın ehvâli ve insanın ahvâli onu dâimâ iz'âc eder. Kendi elemiyle beraber insanların elemini de çeker. Dünyanın zelzelesi, tâunu, tûfanı, kaht ü galâsı, fenâ ve zevâli, ona gayet müz'ic ve karanlıklı birer musîbet sûretinde, onu tâzib eder.

Hem, şu haldeki insan merhamet ve şefkate lâyık değildir. Çünkü, kendi kendine bu dehşetli vaziyeti veriyor. Sekizinci Sözde, kuyuya girmiş iki kardeşin muvâzene-i halinde denildiği gibi, nasıl bir adam güzel bir bahçede, güzel bir ziyâfette, güzel ahbablar içinde nezâhetli, tatlı, nâmuslu, hoş, meşrû bir lezzet ve eğlenceye kanaat etmeyip, gayr-i meşrû ve mülevves bir lezzet için çirkin ve necis bir şarabı içse, sarhoş olup kendini kış ortasında, pis bir yerde ve hattâ canavarlar içinde tahayyül etse, titreyip bağırıp çağırsa, nasıl merhamete lâyık değil. Çünkü, ehl-i nâmus ve mübârek arkadaşlarını canavar tasavvur eder, onlara karşı hakâret eder; hem, ziyâfetteki leziz taamları ve temiz kapları, mülevves, pis taşlar tasavvur eder, kırmaya başlar; hem, mecliste muhterem kitapları ve mânidar mektupları mânâsız ve âdi nakışlar tasavvur eder, yırtarak ayak altına atar, ve hâkezâ. Böyle bir şahıs, nasıl merhamete müstehak değildir, belki tokata müstehaktır; öyle de, sû-i ihtiyârından neş'et eden küfür sarhoşluğu ile ve dalâlet divâneliğiyle Sâni-i Hakîmin şu misafirhâne-i dünyasını tesadüf ve tabiat oyuncağı olduğunu tevehhüm edip ve cilve-i esmâ-i İlâhiyeyi tazelendiren masnuâtın, zamanın geçmesiyle vazifelerinin bittiğinden âlem-i gayba geçmelerini adem ile idâm tasavvur ederek ve tesbihât sadâlarını zevâl ve firâk-ı ebedî vâveylâsı olduklarını tahayyül ettiğinden ve mektubât-ı Samedâniye olan şu mevcudât sayfalarını mânâsız, karma karışık tasavvur ettiğinden ve âlem-i rahmete yol açan kabir kapısını zulümât-ı adem ağzı tasavvur ettiğinden ve eceli ise hakiki ahbablara visâl dâveti olduğu halde, bütün ahbablardan firâk nöbeti tasavvur ettiğinden, hem kendini dehşetli bir azab-ı elîmde bırakıyor, hem mevcudâtı, hem Cenâb-ı Hakkın esmâsını, hem mektubâtını inkâr ve tezyif ve tahkir ettiğinden merhamete ve şefkate lâyık olmadığı gibi, şiddetli bir azaba da müstehaktır; hiçbir cihette merhamete lâyık değildir.

Lügatçe;
tasarruf: Birşeyin sahibi olup, idâre etme, mülkünü istediği gibi kullanma-tasavvur: düşünce, tasarı-ehvâl: Korkular, fenalıklar, sıkıntılar- ahvâl: Haller, durumlar-iz'âc: Rahatsız etme, bunaltma-tâun: Vebâ denen dehşetli bir bulaşıcı hastalık; salgın hastalık-kaht ü galâ: Yokluk, kıtlık, fakirlik-müz'ic: Rahatsız eden, sıkıntı veren-tâzib: Acı çektirme, sıkıntı verme, azap çektirme-muvâzene-i hal: Durumlarının karşılaştırılması-mülevves: Pis, kirli-sû-i ihtiyâr: İradeyi kötüye kullanma-Sâni-i Hakîm: Herşeyi sanatla ve hikmetle yaratan Allah-tevehhüm: Zannetme-cilve-i esmâ-i İlâhiye: Allah`ın isimlerinin cilveleri, görüntüleri-masnuât: Sanatla yapılmış olan eserler, varlıklar-adem: Yokluk-tesbihât: Allah`ı eksik sıfatlardan tenzih etmeler, zikirler-sadâ: Ses-zevâl: sona erme. * Gitmek-firâk-ı ebedî: Sonsuz ayrılık-tahayyül: Hayâle getirme, fikir kurma-mektubât-ı Samedâniye: Herbiri Cenâb-ı Hakkın birer mektubu olan, yani O`nun isim ve sıfatlarını anlatan varlıklar-zulümât-ı adem: Yokluk karanlıkları-visâl: kavuşma-mevcudât: Varlıklar-tezyif: küçük düşürme, küçük görme, alaya alma-tahkir: Hakaret etme, horlamak, aşağılamak.