Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Ey zevk ve lezzete mübtelâ insan!
Ben yetmiş beş yaşımda,
binler tecrübelerle ve hüccetlerle ve hâdiselerle aynelyakîn bildim ki,
hakiki zevk ve elemsiz lezzet ve kedersiz sevinç ve hayattaki saadet
yalnız imândadır ve imân hakikatleri dairesinde bulunur.
Yoksa, dünyevî bir lezzette çok elemler var.
Bir üzüm tanesini yedirir, on tokat vurur gibi, hayatın lezzetini kaçırır.
Bediüzzaman
Ahirzaman hadiselerine işaret eden bazı hadislerin tevilleri
Kıyâmet alâmetlerinden ve âhir zaman vukuâtından ve bâzı amâlin fazîlet ve sevaplarından bahseden ehâdîs-i şerîfe güzelce anlaşılmadığından, akıllarına güvenen bir kısım ehl-i ilim, onların bir kısmına zayıf veya mevzu' demişler. İmânı zayıf ve enâniyeti kavî bir kısım da, inkâra kadar gitmişler. Şimdi tafsile girişmeyeceğiz. Yalnız, 'On İki Asıl'ı beyân ederiz.
Birinci Asıl: Yirminci Sözün âhirindeki suâl ve cevapta izah ettiğimiz meseledir. İcmâli şudur ki:
Din bir imtihandır, bir tecrübedir; ervâh-ı âliyeyi, ervâh-ı sâfileden tefrik eder. Öyle ise, ileride herkese göz ile görülecek vukuâtı öyle bir tarzda bahsedecek ki, ne bütün bütün meçhûl kalsın, ne de bedihî olup, herkes ister istemez tasdike mecbur kalsın. Akla kapı açacak, ihtiyârı elinden almayacak. Zîrâ, eğer tamamen bedâhet derecesinde bir alâmet-i Kıyâmet görülse, herkes tasdike muztar olsa, o vakit kömür gibi bir istidad, elmas gibi bir istidad ile beraber kalır. Sırr-ı teklif ve netice-i imtihan zâyi olur.
İşte, bunun için, Mehdî ve Süfyan meseleleri gibi çok meselelerde çok ihtilâf olmuş. Hem rivâyât dahi çok muhteliftir; birbirine zıd hükümler olmuş.
Lügatçe;
vukuât: Vak`alar, hâdiseler. Meydana gelen olaylar-amâl: Ameller, işler, ibadetler-ehâdîs-i şerîfe: Peygamberin (a.s.m.) sözleri, hareketleri ve hâllerini bildiren hakikatler-mevzu': Uydurma. Doğru ve hakikat olmayan-enâniyet: Benlik, gurur-kavî: Kuvvetli-ervâh-ı âliye: Yüce ruhlar. Yüksek ve temiz ruhlar-ervâh-ı sâfile: Aşağı ruhlar. Kötü ve kirlenmiş ruhlar-tefrik: Ayırt etme, ayırma-meçhûl: Tam bilinmeyen, belli olmayan, gizli-bedihî: Ap açık, belli-ihtiyâr: İrâde, kendi isteğiyle seçme ve hareket etme-bedâhet: Açıklık. Belli, açık-muztar: mecbur-Sırr-ı teklif: İnsanların dünyaya gelip, Allah tarafından bazı vazifelerle sorumlu tutulmasının sırrı-Mehdî: Hidâyete eren veya hidâyete vesile olan; âhirzamanda gelip bütün Müslümanları îmân ve Kur`ân hakîkatlarını anlatan eserleriyle uyandıracak, dinlerini takviye ve îmânlarını yenileyecek olan, Peygamberimizin (a.s.m.) soyundan geleceği rivâyet edilen zâttır-Süfyan: Ahirzamanda geleceği ve islâm dinini yıkmak için çalışacağı sahih hadislerde haber verilen dinsiz ve münâfık bir şahıs.
ÜÇÜNCÜ ESAS: Hikmet-i felsefe ile hikmet-i Kur'âniyenin hayat-ı içtimâiye-i beşeriyeye verdiği terbiyeler.
Ammâ hikmet-i felsefe ise, hayat-ı içtimâiyede nokta-i istinâdı 'kuvvet' kabul eder. Hedefi 'menfaat' bilir. Düstur-u hayatı 'cidâl' tanır. Cemaatlerin râbıtasını 'unsuriyet, menfî milliyeti' tutar. Semerâtı ise, 'hevesât-ı nefsâniyeyi tatmin ve hâcât-ı beşeriyeyi tezyiddir.'
Halbuki, kuvvetin şe'ni tecavüzdür. Menfaatin şe'ni, her arzuya kâfi gelmediğinden, üstünde boğuşmaktır. Düstur-u cidâlin şe'ni çarpışmaktır. Unsuriyetin şe'ni, başkasını yutmakla beslenmek olduğundan, tecavüzdür. İşte bu hikmettendir ki, beşerin saadeti selb olmuştur.
Ammâ hikmet-i Kur'âniye ise, nokta-i istinâdı, kuvvete bedel 'hakkı' kabul eder. Gâyede menfaate bedel 'fazîlet ve rızâ-i İlâhîyi' kabul eder. Hayatta düstur-u cidâl yerine 'düstur-u teâvünü' esas tutar. Cemaatlerin râbıtalarında unsuriyet, milliyet yerine 'râbıta-i dinî ve sınıfî ve vatanî' kabul eder. Gâyâtı, hevesât-ı nefsâniyenin tecavüzâtına sed çekip ruhu maâliyâta teşvik ve hissiyât-ı ulviyesini tatmin eder ve insanı kemâlât-ı insaniyeye sevk edip insan eder.
Hakkın şe'ni ittifaktır. Fazîletin şe'ni tesânüddür. Düstur-u teâvünün şe'ni birbirinin imdadına yetişmektir. Dinin şe'ni uhuvvettir, incizabdır. Nefsi gemlemekle bağlamak, ruhu kemâlâta kamçılamakla serbest bırakmanın şe'ni saadet-i dâreyndir.
Lügatçe;
Hikmet-i felsefe: Felsefe ilmi-hikmet-i Kur'âniye: Kur`ân`ın, kâinatın mânâlarını ve yaratılış amacını izâh etmesi-hayat-ı içtimâiye-i beşeriye: insanların sosyal hayatı-nokta-i istinâd: Dayanak noktası-Düstur-u hayat: hayat prensibi-cidâl: kavga, mücadele, çarpışma, çekişme-râbıta: Bağ-unsuriyet: ırkçılık-Semerât: neticeler, meyveler-hevesât-ı nefsâniye: Nefsin gelip geçici çirkin istekleri, arzuları-hâcât-ı beşeriye: İnsanın ihtiyaçları-tezyid: Arttırma, çoğaltma-şe'n: İş, gerek, tavır-selb: ortadan kalkmak-fazîlet: manevi değer ve üstünlük-düstur-u teâvün: Yardımlaşma prensibi-Gâyât: gayeler, amaçlar-maâliyât: İnsan aklının yetişemediği veya zor yetiştiği yüksek fikirler ve derin bilgiler-hissiyât-ı ulviye: yüksek hisler, yüce duygular-kemâlât-ı insaniye: Mükemmel insanlık-tesânüd: Dayanışma-uhuvvet: Kardeşlik, din kardeşliği, samîmi dostluk-incizab: kendine çekme-saadet-i dâreyn: dünya ve âhiret mutluluğu.