Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Dünya bir misafirhanedir.
İnsan ise onda az duracaktır ve vazifesi çok bir misafirdir.
Bediüzzaman
Ahirzaman hadiselerine işaret eden bazı hadislerin tevilleri
Bundan kırk sene evvel ve Hürriyetten bir sene evvel İstanbul'a geldim. O zaman Japonya'nın Başkumandanı, İslâm ulemasından dinî bazı sualler sormuştu. Onları İstanbul hocaları benden sordular. Hem çok şeyleri o münasebetle sual ettiler.
Ezcümle, bir hadiste, 'âhir zamanda dehşetli bir şahıs sabah kalkar, alnında 'Hâzâ kâfirün' (bu kâfirdir) yazılmış bulunur' diye hadis var deyip benden sordular. Dedim: 'Bir acîp şahıs bu milletin başına geçer ve sabah kalkar, başına şapka giyer ve giydirir.'
Bu cevaptan sonra bunu sordular: 'Acaba o zaman onu giyen kâfir olmaz mı? ' Dedim: 'Şapka başa gelecek, secdeye gitme diyecek. Fakat, baştaki İmân o şapkayı da secdeye getirecek, inşaallah Müslüman edecek.'
Üçüncü kâr: Her âzâ ve hasselerin kıymeti, birden bine çıkar. Meselâ, akıl bir âlettir. Eğer Cenâb-ı Hakka satmayıp, belki nefis hesâbına çalıştırsan, öyle meş'um ve müz'ic ve muacciz bir âlet olur ki, geçmiş zamanın âlâm-ı hazinânesini ve gelecek zamanın ahvâl-ı muhavvifânesini senin bu bîçare başına yükletecek yümünsüz ve muzır bir âlet derekesine iner. İşte bunun içindir ki, fâsık adam, aklın iz'âc ve tâcizinden kurtulmak için gâliben ya sarhoşluğa veya eğlenceye kaçar. Eğer Mâlik-i Hakikisine satılsa ve Onun hesâbına çalıştırsan, akıl öyle tılsımlı bir anahtar olur ki, şu kâinatta olan nihayetsiz rahmet hazînelerini ve hikmet defînelerini açar. Ve bununla sahibini, saadet-i ebediyeye müheyyâ eden bir mürşid-i Rabbânî derecesine çıkar.
Meselâ, göz, bir hassedir ki, ruh bu âlemi o pencere ile seyreder. Eğer Cenâb-ı Hakka satmayıp, belki nefis hesâbına çalıştırsan, geçici, devamsız bâzı güzellikleri, manzaraları seyr ile şehvet ve heves-i nefsâniyeye bir kavvat derekesinde bir hizmetkâr olur. Eğer gözü, gözün Sâni-i Basîrine satsan ve Onun hesâbına ve izni dairesinde çalıştırsan, o zaman şu göz, şu kitâb-ı kebîr-i kâinatın bir mütâlâacısı ve şu âlemdeki mu'cizât-ı san'at-ı Rabbâniyenin bir seyircisi ve şu küre-i arz bahçesindeki rahmet çiçeklerinin mübârek bir arısı derecesine çıkar.
Meselâ, dildeki kuvve-i zâikayı Fâtır-ı Hakîmine satmazsan, belki nefis hesâbına, mide nâmına çalıştırsan, o vakit midenin tavlasına ve fabrikasına bir kapıcı derekesine iner, sukût eder. Eğer Rezzâk-ı Kerîme satsan, o zaman dildeki kuvve-i zâika, rahmet-i İlâhiye hazînelerinin bir nâzır-ı mâhiri ve kudret-i Samedâniye matbahlarının bir müfettiş-i şâkiri rütbesine çıkar.
İşte ey akıl, dikkat et! Meş'um bir âlet nerede, kâinat anahtarı nerede?
Ey göz, güzel bak! Adi bir kavvat nerede, kütüphâne-i İlâhînin mütefennin bir nâzırı nerede?
Ve ey dil, iyi tad! Bir tavla kapıcısı ve bir fabrika yasakçısı nerede, hazîne-i hâssa-i rahmet nâzırı nerede?
Ve daha bunlar gibi başka âletleri ve âzâları kıyas etsen anlarsın ki, hakikaten mü'min Cennete lâyık ve kâfir Cehenneme muvâfık bir mahiyet kesb eder. Ve onların herbiri öyle bir kıymet almalarının sebebi, mü'min, imâniyle Hâlıkının emânetini, Onun nâmına ve izni dairesinde istimâl etmesidir. Ve kâfir, hıyânet edip nefs-i emmâre hesâbına çalıştırmasıdır.
Lügatçe;
hasse: Duygu organı, bir şeye mahsus kuvvet-meş'um: Kötü. Uğursuz-müz'ic: Rahatsız edici, sıkıntı verici-muacciz: Sıkıcı, bıktırıcı-âlâm-ı hazinâne: Hüzün verici, üzüntü verici acılar-ahvâl-ı muhavvifâne: Korkutucu, ürkütücü haller-yümünsüz: Bereketsiz, uğursuz-dereke: aşağı mertebe-fâsık: Günahkâr, büyük günahları işleyen-iz'âc: Rahatsız etme, bunaltma-müheyyâ: Hazır hâle getirilmiş-mürşid-i Rabbânî: Herşeyi terbiye ve idare eden Allah`a insanları yönelten yol gösterici-kavvat: Arsız, deyyus, kaltaban, gayretsiz-Sâni-i Basîr: Herşeyi hakkıyla gören ve herşeyi sanatla yaratan Allah-kitâb-ı kebîr-i kâinat: Büyük bir kitap gibi mânâlar ve hikmetler ifâde eden kâinât-mütâlâa: okuma; araştırma, etraflıca düşünme-mu'cizât-ı san'at-ı Rabbâniye: Herşeyi terbiye ve idâre eden Allah`ın sanat mu`cizeleri-kuvve-i zâika: Tat alma duyusu; dil-Fâtır-ı Hakîm: Herşeyi bir maksada uygun ve hikmetle, benzersiz bir şekilde yaratan Allah-sukût: Düşüş, değer kaybediş-Rezzâk-ı Kerîm: İkrâm sahibi olan rızık verici Cenâb-ı Hak-nâzır-ı mâhir: Maharetli, kabiliyetli nezâretçi, bakıcı, seyredici-kudret-i Samedâniye: Herşey kendisine muhtaç olan Allah`ın kudreti-matbah: Mutfak-müfettiş-i şâkir: Verilen nîmetlere şükreden müfettiş.