Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Tarihi cinayeti aydınlatacak şahitlik
Kimileri Sultan Abdülaziz Han'ın intihar ettiğini savunmayı sürdürse de vesikalar tam tersini işaret ediyor. Ve kızının yıllar sonra yayınlanan tarihi şahitliği cinayeti kanıtlıyor:
YediKıta Tarih Dergisinin Ekim 2011 sayısında bugüne dek kimi tarihçilerin intihar, kimi tarihçilerin katliam olarak yansıttıkları hadiseyi aydınlatan tarihi bir tanıklık yayınlandı. Tarihi şahit, Sultan Abdülaziz Han'ın intihar etmeyip öldürüldüğünü kanıtlıyor... Yıllar sonra ortaya çıkan şahid, saraydan birisi: Sultan Abdülaziz Han'ın kızı Nazime Sultan.
Nazime Sultan'ın Türk Basınında ilk kez yayınlanan sözleri olayın cinayet mi intihar mı olduğunu tartışmaya gerek bırakmıyor...
Ömer Faruk Yılmaz'ın haberinden özetlenmiştir
Burada ilk defa yayınlayacağımız vesikayı ve Sultan Abdülaziz Han'ın kızı Nazime Sultan'ın babasının katli sırasında gördüklerini nakletmeden önce padişahın vefatı hadisesini kısa da olsa hatırlatmakta fayda vardır.
Sultan Abdülaziz Han erkan-ı erbaa (dört kişi) diye adlandırılan Mithat Paşa, Hüseyin Avni, Mütercim Mehmed Rüştü Paşa ile Şeyhülislam Hasan Hayrullah Efendi'nin ve önceden elde ettikleri altmış kadar yandaşlarının tertip ettiği bir darbe neticesi 30 Mayıs 1876 günü tahttan indirilmiş ve dört gün sonra da şehid edilmiştir.
PADİŞAHIN HAL'İ
Sultan Abdülaziz Han, yukarıda isimleri verilen dört kişinin şahsî kin ve garezleri ve bazı yabancı devletlerin parmağı ve yardımları sayesinde yapılan bir darbe neticesinde tahtından indirildi.
Hüseyin Avni, Mithat, Rüştü ve Süleyman Paşalar tarafından bu darbenin 30 Mayıs 1876 Salı sabah saat 4.30 civarlarında yapılması kararlaştırılmıştı. Hüseyin Avni Paşa önceden, talim için Suriye'den getirttiği askerlerin, kışlalarda yer açılana kadar saray bahçesinde kalması için sultandan izin almıştı. Süleyman Paşa, hal' gecesi bu askerler ile 300 Harbiye talebesine, padişaha bir suikast yapılmak istendiğini, yarın bu hususta erkenden tedbir alınacağını, verilecek emirlere aynen riayet etmeleri gerektiğini, kimsenin giriş-çıkışına müsaade etmemelerini ve bunun padişahın emri olduğunu söylemişti.
İşte bu askerler gece saat dört civarında uyandırıldılar ve Harbiye talebeleri ile birlikte sarayı kuşattılar. Dünyanın en büyük ve modern harp gemileri ve zırhlılarından oluşan donanma, zaten geceleyin Dolmabahçe açıklarına demirlemişti.
Her şey planlanmış ve saray karadan ve denizden ablukaya alınmış, hal‘ kararı Darüssaade Ağası Cevher Ağa vasıtasıyla Pertevniyal Valide Sultan'a bildirilmişti.
Valide Sultan, derhal oğlunun odasına çıkıp onu uyandırdı. Ama hal'i oğluna doğrudan söylemeye cesaret edemiyordu. Tam bu esnada top sesleri duyulmaya başlamıştı. Sultan Abdülaziz Han, büyük bir teessürle:
“Bunlar Sultan Murad'ın cülûs toplarıdır valide. Beni amcam Sultan Selim Han'a döndürdüler ve bu işi Avni Paşa yapmıştır. Zannederim Rüştü ile Ahmed Paşa da bu işte birliktir. Cenab-ı Hakk'ın takdiri böyle imiş” diyerek hızla giyindi.
Sultan Abdülaziz Han ve yakınları hemen sarayın rıhtımına indirildiler ve Topkapı'ya götürülmek üzere burada kendilerini bekleyen kayıklara bindirildiler.
Bu hazin manzarayı bir kişi daha seyrediyordu ki o da gelecekte tahta çıkacak olan şehzade Abdülhamid idi. Amcası ve ailesinin kayıklara bindirildiği ve zırhlıların açığından geçirilerek Sarayburnu'na çıkarıldığı sahneyi, hayatının sonuna kadar unutmayacak, bu işi yapanların simaları asla hafızasından silinmeyecekti.
Sultan Abdülaziz Han ve efradı, Topkapı Sarayı'na nakledildi. Ailesine ve kendisine öğle yemeği verilmedi. Bizzat Hüseyin Avni Paşa'nın emriyle ve kasten, amcası Sultan Üçüncü Selim Han'ın şehid edildiği daireye yerleştirildiler. Bunların hiçbirisi tesadüf değildi. Cinayetin safhaları birer birer tatbik ediliyordu.
Hemen o gün, 30 Mayıs 1876 Salı günü, Veliahd Murad Efendi tahta çıkarıldı.
İHTİLALCİLERİN YAĞMASI
Sultan Abdülaziz Han, Dolmabahçe Sarayı'ndan ayrıldıktan sonra, geride kalan eşyalarının ve paralarının büyük bir kısmı bazı fırsatçı darbeciler tarafından yağmalandı.
Sultan Abdülaziz Han'ın şahsî servetinin tamamına el konulmuş ve paralarının hazineye devrine dair komisyon tarafından bir karar alınmıştır. Mücevherler ise, satılmak üzere, Hiristaki isminde bir Rum sarrafa teslim edilmiş ve Paris'te daha pahalı satılır diyerek oraya gönderilmiş ancak, Hiristaki Efendi bir daha geri dönmemiştir. Böylece bir Türk hakanının mücevherleri, dolandırıcı bir Rum'un elinde kalmıştır.
SULTAN ABDÜLAZİZ'İN SON RİCASI
Sultan Abdülaziz Han, Topkapı Sarayı'na hapsedildiği sırada, Sultan Beşinci Murad'a bir mektup yazdı. Mektubunda özetle:
“Evvela Cenab-ı Hakk'a, sonra atebe-i şevketlerine sığınır, kendi elimle silahlandırdığım askerin beni bu hale koyduğunu hatırlamalarını tavsiye eder ve husûsî bir mekana naklimi rica ederim.” diyerek, kendisinin bir an önce emin bir mekana naklini istemiştir.
(...)
Makalemizin asıl kısmı olan ve bugüne kadar bilhassa ülkemizde hiç bilinmeyen bir cihetini yani Sultan Abdülaziz'in o zaman on yaşında bulunan kızı Nazime Sultan'ın babasının katli sırasında bizzat yanında olduğu halde şahit olduğu hadiseleri tarihe bir not olarak düşeceğiz.
“BABAMIN KÂTİLLERİNİ GÖRDÜM! ”
Nazime Sultan, Sultan Abdülaziz Han'ın kızıdır. Babası şehid edildiğinde (1876) on yaşında idi. Annesi ise padişahın üçüncü hanımı olan Hayran-ı Dil Hanımefendi'dir. Hayran-ı Dil Hanımefendi Çerkez olup 1846 yılı Kars doğumludur. Bu padişah hanımından Dolmabahçe Sarayı'nda, ilk olarak 25 Şubat 1866'da Nazime Sultan doğmuştur. Bilahare, sadece halife sıfatıyla Osmanlı'yı temsil edecek olan, Abdülmecid Efendi dünyaya gelmiştir.
Hayran-ı Dil Hanım 26 Kasım 1895'te 49 yaşında olduğu halde Ortaköy'deki sarayda vefat etmiştir.
NE ZAMAN VE NEREDE VEFAT ETTİ?
Nazime Sultan 1947'de, Beyrut'un Cünye kasabasında 80 yaşında vefat etmiştir. Dadısı ise Tahir Mevlevi Olgun'un annesi olup Şam'da, Sultan Süleyman Camii'nde medfundur. Bu sultanhanım, Damad Ali Halid Paşa ile Yıldız Sarayı'nda Eylül 1885'te evlendi.
Nazime Sultan'ın 1895 yılında vefat ettiğini kaydeden yazarlar varsa da bu kesinlikle doğru değildir. Çünkü Nazime Sultan'ın 1895 yılından çok sonraları hayatta olduğuna dair onlarca Osmanlı Arşivi vesikası vardır. Bu vesikalardan bazı örnekleri makalemize koyduk. Osmanlı Arşivi vesikaları dışında Cumhuriyet arşivi vesikaları da mevcuttur. Bu vesikalardan birisinde Nazime Sultan'ın 1938'de hayatta olduğunu görmekteyiz.
Makalemizin esasını teşkil eden yazıda yer alan bilgiler de Nazime Sultan'ın 1947'ye kadar Beyrut'ta yaşadığını ispat etmektedir.
NÂZİME SULTAN NE GÖRMÜŞTÜ?
Nazime Sultan gördüklerini, 1940'lı yıllarda Beyrut'ta yaşadığı sırada aynı zamanda yeğeni ile evli olması hasebiyle akrabalığı da olan Adil Sulh isminde bir ilim adamına anlatmıştır. Onun da oğlu Munah Sulh babasından intikal eden bu vesika ve bilgileri o zaman tarihçi-yazar olan Halid Ziyade'ye vererek El-Hayat Gazetesi'nde “Osmanlı Sultanı Abdülaziz'in Vefatındaki Esrar Kızının Şahitliği ile Dağılıyor” başlığıyla makale olarak yayınlatmıştı.Makalenin sadece bu mesele ile alakalı kısımlarının tercümesi şöyledir:
“Munah Sulh Bey'in kütüphanesinde babası Gazeteci-Yazar Adil Sulh'un Sultan Abdülaziz'in vefatı hakkında yazdığı evraklar yer alıyor. Evraklarda bunlara ilaveten Lübnan'da yaşayan ve küçük yaşta babasının katline şahit olan, Nazime Sultan'ın Adil Sulh Bey'e babasının öldürülüşüne nasıl şahit olduğunu anlattığı ifadeler de yer alıyor.
“Burada şuna da işaret etmemiz gerekir ki Adil Sulh Bey, Derviş Paşa'nın ailesinden evlenmiştir. Adil Bey, bu evlilik ile Nazime Sultan'a ve kocasına akraba olmuştur.
“Sultan Abdülaziz 30 Nisan 1876'da hal' edildi. Ve aynı senenin üç haziranında şehid edildi. 3 Mart 1924'te saltanat ailesi mensupları Türkiye'den sürgüne gönderildi. Bunun üzerine aile, İstanbul'dan çıkarak muhtelif yerlere dağıldı. Ailenin büyük bir kısmı Lübnan'a geldi. Bir kısmı Beyrut'a yerleşirken diğer bir kısmı da Cünye'ye yerleşti. Gelen heyet içinde Mareşal Halid Paşa ve eşi de vardı. Sırba köyünde bir eve yerleştiler. Bu ev daha sonra Cumhuriyet Sarayı olacaktır. Damad Halid Paşa Osmanlı Meclis-i A'yanı üyesi ve Sultan Abdülaziz'in kızı Nazime Sultan'ın kocası idi. Nazime Sultan'ın kardeşi Abdülmecid Osmanoğulları halifelerinin sonuncusu idi. Kaderde Derviş Paşa'nın ailesine dünür olmak bana takdir olunmuştu. Bu evlilik Nazime Sultan ile tanışmamı kolaylaştırmıştı. Nazime Sultan, erdem sahibi, zekî, yüksek bir kültüre sahip, üstün ahlaklı ve nezaket sahibi bir hanımefendi idi. Bir defasında Osmanlı tarihinden hususiyle de babası Sultan Abdülaziz'in tahta geçiş devresi ve vefat hikayesinden konuşmuştuk. Sanırım Nazime Sultan'ın anlattıkları saltanat hayatındaki bu bariz hadisenin en açık görgü tanıklığıdır.
“Padişahın kızı Nazime Sultan'ın ifadelerini aynen bana anlattığı şekilde aktaracağım. Nazime Sultan diyor ki:
Kuşkusuz, babamın intihar ederek vefat ettiğine hükmedenler aldatıcılardır. Ben babamın öldürülüşüne bizzat kendi gözlerimle şahit oldum. Gördüklerim şundan ibarettir:
Bir gün babam sarayın salonlarından birinde oturuyordu. Ben de hemen yanı başında idim. O zaman on yaşında idim. Birden yanımıza pehlivan gibi sekiz adam girdi. Kuvvetli ve kötü niyetli oldukları belli oluyordu. Babam onları görünce kötü niyetli olduklarını anladı. Kurtulmaya çalışarak ayağa kalktı. Adamlar ilerlemeye başladılar. Bir taraftan da babamdan gelecek bir mukavemete karşı ihtiyatla hareket ediyorlardı. Babam büyük cüsseli, sağlam bünyeli ve güçlü pehlivanlardandı. Birkaç oyuna getirme teşebbüsünden sonra babam adamlardan uzaklaşarak sarayın bir üst katına çıkaran seyyar merdivenin olduğu yere ulaşmayı başardı. Ancak oraya varınca şaşırdı kaldı. Çünkü merdiven yerinde yoktu. İhtiyat olsun diye komplocular onu kaldırmışlardı. Sonra durdu ve yüksek bir sesle haykırdı:
‘Burada merdiven vardı. Kim aldı? ' Bu soruyu tekrar tekrar sordu. Telaşla sarayın salonlarında dolaşmaya başladı. Adamlar da arkasından onu takip ediyorlardı. Gördüğüm bu sahne beni korkuttu. Kapılardan birinin örtüsünü kendime siper ederek olup biteni izlemeye başladım. Nihayet adamlar babamın şiddetli mukavemetinden sonra onu bir köşede sıkıştırarak ele geçirdiler. Sonra sırt üstü yere yatırdılar. İkisi sağ koluna, ikisi sol koluna, ikisi sağ ayağına, ikisi sol ayağına oturdular. İçlerinden biri bir ustura ile iki elinin atardamarlarını kesti. Çok kan kaybedinceye kadar üzerinden inmediler. Babam bu hal üzere ruhunu teslim etti. Sonra onu pencerelerden birinin perdesine sardılar. Girişte olan karakola götürdüler. Mithat Paşa da orada idi. Babama karşı niyetlerinin kötü olduğu baştan belli idi. Zira babam hal' edildikten sonra münadileri mahallelere gönderip ‘Sultan Abdülaziz öldü. Sultan Murad onun yerine geçti' diye nida ettirdiler.
Ben babamın hükümlerinde hatasız olduğunu iddia etmiyorum. Zira hata yapmayan ancak Allahü Teala'dır. Fakat şunu kati olarak ifade edebilirim ki babam, ülkesinin sadık bir hizmetkarı idi. Milleti için çok şeyler yaptı. Orduyu kuvvetlendirdi. Osmanlı donanmasını dünyanın ikinci donanması yaptı. Güzel ahlaklı, yumuşak huylu ve tövbekar bir insandı. Edip ve katipti. Resmî yazıları harika birer edebî eser parçası idi. Arap ve Fars edebiyatını çok iyi bilirdi. Mahir bir ressam idi. İstirahat vakitlerini zaman zaman Dolmabahçe Sarayı'ndaki boğaza nazır hususî odasında geçirirdi.
“Nazime Sultan burada ağlamaktan yutkunamadı ve bir müddet sessiz kaldıktan sonra ‘Babama haksızlık ettiler' dedi.
“Sultan Abdülaziz'in katlini bir de kızı Nazime Sultan'ın sözlerinden tarihe kaydettik. Umulur ki, Mithat Paşa ve ortaklarının tertibi ile kanlı bir şekilde hayatına son verilen bir padişahın vefatı hakkında şüphe ve tereddüde mahal kalmaz. Ümid ederiz ki, bundan sonra Mithat Paşa ve ortaklarının bu cinayetini dile getirmeyi intihar diyerek ört bas edenler, bütün bunlardan sonra yine padişahın intihar ettiğini iddia ederek başka bir yanlışa ortak olma cinayetini işlemezler.”
“Hakikat bir gün olur tezahür eder
Mezara dahi gömülecek olsa”