Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Ahirzaman hadiselerine işaret eden bazı hadislerin tevilleri
'Âhirzamanda Hazret-i İsâ Aleyhisselâm gelecek, şeriat-i Muhammediye (a.s.m.) ile amel edecek' meâlindeki hadisin sırrı şudur ki:
Âhirzamanda, felsefe-i tabiiyenin verdiği cereyan-ı küfrîye ve inkâr-ı ulûhiyete karşı, İsevîlik dini tasaffi ederek ve hurafattan tecerrüd edip İslâmiyete inkılâb edeceği bir sırada, nasıl ki İsevîlik şahs-ı mânevîsi, vahy-i semâvî kılıcıyla o müthiş dinsizliğin şahs-ı mânevîsini öldürür. Öyle de, Hazret-i İsâ Aleyhisselâm, İsevîlik şahs-ı mânevîsini temsil ederek, dinsizliğin şahs-ı mânevîsini temsil eden Deccalı öldürür; yani, inkâr-ı ulûhiyet fikrini öldürecek.
Lügatçe;
şeriat-i Muhammediye: Hz. Muhammed`in (a.s.m.) Allah`tan getirdiği İslâm dîni-felsefe-i tabiiye: Herşeyi tabiata dayandırıp Allah'ı inkâr eden felsefe-cereyan-ı küfrîye: İnançsızlık cereyanı, akımı-inkâr-ı ulûhiyet: Cenâb-ı Allah`ı inkâr fikri-tasaffi: Saflaşma, temizlenme, durulaşma-hurafat: Aslı esâsı olmayan bâtıl rivâyetler, batıl inanışlar-tecerrüd: Sıyrılma, soyunma-inkılâb: Başka tarza değişme. Bir hâlden diğer hâle geçme-vahy-i semâvî: Beşerin düşünerek yapmasına imkân olmayan, Allah tarafından melekle Peygambere gelen vahiy.
Ahirzaman hadiselerine işaret eden bazı hadislerin tevilleri
Üçüncü hadise: Bir rivayette, 'İslâm Deccalı Horasan taraflarından zuhur edecek' denilmiş.
(Gaybı ancak Allah bilir) bunun bir tevili şudur ki: Şarkın en cesur ve kuvvetli ve kesretli kavmi ve İslâmiyetin en kahraman ordusu olan Türk milleti, o rivayet zamanında Horasan taraflarında bulunup daha Anadolu'yu vatan yapmadığından, o zamandaki meskenini zikretmekle Süfyanî Deccal onların içinde zuhur edeceğine işaret eder.
Gariptir, hem çok gariptir: Yedi yüz sene müddetinde İslâmiyetin ve Kur'ân'ın elinde şeref-şiar, bârika-âsâ bir elmas kılınç olan Türk milletini ve Türkçülüğü, muvakkaten İslâmiyetin bir kısım şeâirine karşı istimal etmeye çalışır! Fakat muvaffak olmaz, geri çekilir. Kahraman ordu, dizginini onun elinden kurtarıyor diye rivayetlerden anlaşılıyor.
(Gerçek doğruyu ancak Allah bilir. Gaybı Allah'tan başka kimse bilmez)
Lügatçe;
şeref-şiar: Şeref nişanı, şeref sahibi-bârika-âsâ: şimşek gibi-şeâir: Alâmet; İslâmın alâmeti olan şeyler-istimal: Kullanma.
Evet, vâsıta-i rızk-ı helâl, iktidar ve ihtiyar ile olmadığını, belki acz ve zaaf ile olduğunu anlamak için balıklar ile tilkileri, yavrular ile canavarları, ağaçlar ile hayvanları muvâzene etmek kâfidir. Demek, derd-i maîşet için namazını terk eden, o nefere benzer ki, tâlimi ve siperini bırakıp çarşıda dilencilik eder. Fakat namazını kıldıktan sonra, Cenâb-ı Rezzâk-ı Kerîmin matbaha-i rahmetinden tâyinâtını aramak; başkalara bâr olmamak için bizzat gitmek güzeldir, mertliktir. O dahi bir ibâdettir.
Hem, insan ibâdet için halk olunduğunu, fıtratı ve cihazât-ı mâneviyesi gösteriyor. Zîrâ, hayat-ı dünyeviyesine lâzım olan amel ve iktidar cihetinde en ednâ bir serçe kuşuna yetişmez. Fakat, hayat-ı mâneviye ve uhreviyesine lâzım olan ilim ve iftikâr ile tazarrû ve ibâdet cihetinde hayvanâtın sultanı ve kumandanı hükmündedir.
Demek ey nefsim! Eğer hayat-ı dünyeviyeyi gâye-i maksad yapsan ve ona dâim çalışsan, en ednâ bir serçe kuşunun bir neferi hükmünde olursun. Eğer hayat-ı uhreviyeyi gâye-i maksad yapsan ve şu hayatı dahi ona vesîle ve mezraa etsen ve ona göre çalışsan, o vakit hayvanâtın büyük bir kumandanı hükmünde ve şu dünyada Cenâb-ı Hakkın nazlı ve niyazdar bir abdi, mükerrem ve muhterem bir misafiri olursun.
İşte sana iki yol. İstediğini intihab edebilirsin. Hidâyet ve tevfîkı Erhamü'r-Râhimînden iste.
Lügatçe;
rızk-ı helâl: Helâl rızık-ihtiyar: İrâde, kendi isteğiyle seçme ve hareket etme, isteme; arzu etme-muvâzene: karşılaştırma-derd-i maîşet: Geçim derdi-matbaha-i rahmet: Rahmet mutfağı-cihazât-ı mâneviye: Mânevî organlar; hisler ve duygular-amel: Fiil, iş-ednâ: en basit, en küçük-iftikâr: Fakirliğini bilmek, alçakgönüllülük-tazarrû: Yakarış, kendi kusurlarını bilip kibirden vazgeçip tevâzu ile Allah`a yalvarma-mezraa: Fidanlık, tarla-abd: Kul-mükerrem: Hürmet ve tazim olunan. İkrâm olunmuş-intihab: Seçmek-Hidâyet: Doğru inanç ve yaşayış üzere olmak-tevfîk: Allah`ın yardımı, başarılı kılması.