Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Sen, ey mağrur nefsim, üzüm ağacına benzersin!
Fahirlenme;
salkımları o ağaç kendi takmamış, başkası onları ona takmış.
Bediüzzaman
Siyaset-i dünya ile hiç alâkadar değilim.
Bütün vaktimi ve hayatımı hakaik-i imaniye ve Kur'âniyeye hasr ve vakfetmişim.
Bediüzzaman
Ahirzaman hadiselerine işaret eden bazı hadislerin tevilleri
ÜÇÜNCÜ KÜÇÜK MESELE
Medâr-ı ibret üç hadisedir.
Birinci hadise: Bir zaman, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Hazret-i Ömer Radıyallahu Anh'a Yahudi çocukları içinde birisini gösterdi, 'İşte sureti' dedi. Hazret-i Ömer Radiyallahu Anh, 'Öyleyse ben bunu öldüreceğim' dedi. Ferman etti: 'Eğer bu Süfyan ve İslâm Deccalı olsa, sen öldüremezsin; eğer o olmazsa, onun suretiyle öldürülmez.'
Bu rivayet işaret eder ki, onun sureti, hâkimiyeti zamanında çok şeylerde görüneceği gibi, kendisi Yahudiler içinde tevellüd edecek. Gariptir ki, onun suretindeki bir çocuğu katledecek derecede ona hiddet ve adavet eden Hazret-i Ömer (Radıyallahu Anh) , o Süfyan'ın en çok beğendiği ve takdir ettiği ve çok defa ondan senâkârâne bahsedeceği bir memdûhu Hazret-i Ömer'le çıkmış.
Lügatçe;
suret: Resim, şekil, görünüş-Süfyan: Ahirzamanda geleceği ve islâm dinini yıkmak için çalışacağı sahih hadislerde haber verilen dinsiz ve münâfık bir şahıs-tevellüd: Doğma, doğum-memdûh: Beğenilmiş, övülmüş.
İşte, ey tenbel nefsim!
O dalgalı meydan-ı harb, bu dağdağalı dünya hayatıdır.
O taburlara taksim edilen ordu ise cemiyet-i beşeriyedir. Ve o tabur ise şu asrın cemaat-i İslâmiyesidir.
O iki nefer ise, biri ferâiz-i diniyesini bilen ve işleyen ve kebâiri terk ve günahları işlememek için nefis ve şeytanla mücâhede eden müttakî Müslümandır. Diğeri, Rezzâk-ı Hakikiyi ittiham etmek derecesinde derd-i maîşete dalıp, ferâizi terk ve maîşet yolunda rast gelen günahları işleyen fâsık-ı hasîrdir.
Ve o tâlim ve tâlimât ise (başta namaz) ibâdettir.
Ve o harb ise; nefis ve hevâ, cin ve ins şeytanlarına karşı mücâhede edip günahlardan ve ahlâk-ı rezîleden, kalb ve ruhunu, helâket-i ebediyeden kurtarmaktır.
Ve o iki vazife ise; birisi hayatı verip beslemektir, diğeri hayatı verene ve besleyene perestiş edip yalvarmaktır, Ona tevekkül edip emniyet etmektir.
Evet, en parlak bir mu'cize-i san'at-ı Samedâniye ve bir hârika-i hikmet-i Rabbâniye olan hayatı kim vermiş, yapmış ise; rızıkla o hayatı besleyen ve idâme eden de odur. Ondan başka olmaz!
Delil mi istersin? En zayıf, en aptal hayvan en iyi beslenir-meyve kurtları ve balıklar gibi. En âciz, en nâzik mahlûk, en iyi rızkı o yer-çocuklar ve yavrular gibi.
Lügatçe;
cemiyet-i beşeriye: İnsan topluluğu-ferâiz-i diniye: Dinin emrettiği, yapılması mecbur olan emirler-kebâir: Büyük günahlar-müttakî: Kendisini Allah`ın sevmediği fenâ şeylerden koruyan; haramdan ve günâhtan çekinen; takvâ sahibi, dindar-Rezzâk-ı Hakiki: Gerçek rızık verici olan Cenâb-ı Hak-derd-i maîşet: Geçim derdi-fâsık-ı hasîr: Zarar ve ziyanda olduğunu bilerek günah işleyen-tâlimât: bir iş hakkında hareket tarzını bildiren emirler-hevâ: Gelip geçici istek, heves, nefsin arzusu-ahlâk-ı rezîle: Rezîl ahlâk; bayağı,düşük ahlâk-helâket-i ebediye: Ebedî mahvoluş, Ebedî azab, korku-perestiş: Aşırı bağlılık, tapar derecesinde sevme-mu'cize-i san'at-ı Samedâniye: Hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah`ın sanatının mu`cizesi-hârika-i hikmet-i Rabbâniye: Cenab-ı Hakk'ın herşeyi belirli bir gaye ve hikmet ile yaratmasındaki harîkalık, muhteşemlik-idâme: Devam ettirmek.