Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Tembellikle namazı terk eden veyahut kıymetini bilmeyen,
ne kadar cahil,
ne derece hasir,
ne kadar zararlı
olduğunu bilahare anlar, ama iş işten geçer.
Bediüzzaman
'Allah var' demek iman etmiş olmak için kâfi mi?
Bazı muterizler Risâle-i Nur'un kıymetini bir derece kırmak için demişler: 'Herkes Allah'ı bilir. Adi bir adam, bir veli gibi Allah'a iman eder' diye, Nurların pek yüksek ve pek çok kıymettar ve gayet lüzumlu tahşidâtını ziyade göstermek istemişler.
Şimdi, İstanbul'da, daha dehşetli bir fikirde, anarşi fikirli küfr-ü mutlaka düşmüş bir kısım münafıklar, Risâle-i Nur gibi, ekmek ve suya ihtiyaç derecesinde herkes muhtaç olduğu imani hakikatlerine ihtiyacı düşürmek desisesiyle diyorlar ki: 'Her millet, herkes Allah'ı bilir. Onu, daha yeni ders almaya ihtiyacımız çok yok' diye mukabele etmek istiyorlar.
Halbuki Allah'ı bilmek, bütün kâinatı ihata eden rububiyetine ve zerrelerden yıldızlara kadar cüz'î ve küllî herşey Onun kabza-i tasarrufunda ve kudret ve iradesiyle olduğuna kat'î iman etmek; ve mülkünde hiçbir şerîki olmadığına ve Lâilâheillallah kelime-i kudsiyesine, hakikatlerine iman etmek, kalben tasdik etmekle olur. Yoksa, 'Bir Allah var' deyip, bütün mülkünü esbaba ve tabiata taksim etmek ve onlara isnat etmek - hâşâ - hadsiz şerikleri hükmünde esbabı mercî tanımak ve herşeyin yanında hazır irade ve ilmini bilmemek ve şiddetli emirlerini tanımamak ve sıfatlarını ve gönderdiği elçilerini, peygamberlerini bilmemek, elbette hiçbir cihette Allah'a iman hakikati onda yoktur. Belki küfr-ü mutlaktaki manevî Cehennemin dünyevî tazibinden kendini bir derece teselliye almak için o sözleri söyler.
Evet, inkâr etmemek başkadır, iman etmek bütün bütün başkadır.
Evet, kainatta hiçbir zişuur, kâinatın bütün eczası kadar şahidleri bulunan Hâlık-ı Zülcelâl'i inkâr edemez... Etse, bütün kâinat onu tekzib edeceği için susar, lâkayd kalır.
Fakat Ona iman etmek, Kur'ân-ı Azîmüşşanın ders verdiği gibi, O Hâlıkı, sıfatlarıyla, isimleriyle, umum kâinatın şehadetine istinaden kalben tasdik etmek; ve elçileriyle gönderdiği emirleri tanımak; ve günah ve emre muhalefet ettiği vakit, kalben tevbe ve nedamet etmek iledir. Yoksa, büyük günahları serbest işleyip istiğfar etmemek ve aldırmamak, o imandan hissesi olmadığına delildir.
Lügatçe;
muteriz: İtiraz eden, karşı çıkan-Adi: Basit,sıradan-tahşidât: bir şeyin üzerinde fazla durmalar-küfr-ü mutlak: Kesin ve tam bir inkâr-ihata: İçine alma; tam kavrama; kuşatmak-rububiyet: Cenâb-ı Hakkın her zaman, her yerde ve her mahlûka muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onu terbiye etmesi ve idâresi altında bulundurması vasfı-kabza-i tasarruf: İdâre eli. Tasarrufu altında-şerîk: Ortak-zişuur: Akıl, şuur sâhibi.
Ahirzaman hadiselerine işaret eden bazı hadislerin tevilleri
İkinci Mesele
Rivayette var ki, 'âhirzamanın dehşetli bir şahsı sabah kalkar, alnında 'Hâzâ kâfir' yazılmış bulunur.'
Allahu a'lem bissavab, bunun tevili şudur ki: O Süfyan, kendi başına frenklerin serpuşunu koyup herkese de giydirir. Fakat cebir ve kanunla tâmim ettiğinden, o serpuş dahi secdeye gittiği için, inşaallah ihtida eder; daha herkes -yalnız istemeyerek- onu giymekle kâfir olmaz.
Lügatçe;
Hâzâ kâfir: 'Bu Kâfirdir' manasında-tevil: Bir fikir veya sözden bir başka mânâ çıkarmak; anlaşılması zor olan âyet ve hadîslerde ne kast edildiğini ve ince mânâları bildirme.