Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Azametli bahtsız bir kıt'anın,
şanlı tali'siz bir devletin,
değerli sahipsiz bir kavmin reçetesi;
ittihad-ı islamdır.
Bediüzzaman
Ey Hayy ve Kayyûm olan Allah'ım! Hayy ve Kayyûm isimlerin hürmetine, bu perişan kalbe bir hayat ver, bu müşevveş akla doğru yolu göster. Âmin.
Nebiler, evliyalar, asfiyalar, sıddıkînler Allah'ın birliğine şehadet ediyor
Ve bilhassa, bütün enbiya ve evliya ve asfiya ve sıddîkînin imamı ve reisi ve hülâsası olan Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın ihbarını tasdik eden hiçbir mu'cizat-ı bâhiresi ve hakkaniyetini gösteren hiç bir hakikat-i aliyesi ve bütün mukaddes ve hakikatli kitapların hülâsatü'l-hülâsası olan Kur'ân-ı Mucizü'l-Beyânın hiçbir âyet-i tevhidiye-i katıası ve mesâil-i imaniyeden hiçbir mesele-i kudsiyesi yoktur ki, Senin vücûb-u vücûduna ve kudsî sıfatlarına ve Senin vahdetine ve ehadiyetine ve esmâ ve sıfâtına şehadet etmesin ve delâleti olmasın ve işareti bulunmasın.
Hem nasıl ki bütün o yüz binler muhbir-i sâdıklar, mu'cizâtlarına ve keramâtlarına ve hüccetlerine istinad ederek, Senin varlığına ve birliğine şehadet ederler. Öyle de, her şeye muhit olan Arş-ı âzamın külliyat-ı umurunu idareden, tâ kalbin gayet gizli ve cüzî hâtırâtını ve arzularını ve dualarını bilmek ve işitmek ve idare etmeye kadar cereyan eden rububiyetinin derece-i haşmetini ve gözümüz önünde hadsiz muhtelif eşyayı birden icad eden, hiçbir fiil bir fiile, bir iş bir işe mâni olmadan, en büyük bir şeyi en küçük bir sinek gibi kolayca yapan kudretinin derece-i azametini, icmâ ile, ittifak ile ilân ve ihbar ve isbat ediyorlar.
Lügatçe;
asfiya: Sâfiyet, kemâlât ve takvâ sahibi olup, Hz. Peygamberin (a.s.m.) vârisi olup, onun meslek ve gayelerini hayata geçirmeye ve tatbike çalışan âlim zât-sıddîkîn: Doğruluktan aslâ tâviz vermeyen ve inandıklarını harfiyen yaşayan insan-mu'cizat-ı bâhire: Ap açık mu`cizeler-hakikat-i aliye: Yüce, ulvî hakikat, gerçek-hülâsatü'l-hülâsa: Sözün özü. Özetin de özeti-âyet-i tevhidiye-i katıa: Allah`ın birliğini gösteren kesin delil-muhbir-i sâdık: Doğru haberci; Allah ve âhiretle ilgili doğru haberler veren Peygamberimiz (a.s.m.) ve diğer peygamberler (a.s.) için kullanılır-muhit: İhâta eden, herşeyi kuşatan ve herşeyi içerisine alan-külliyat-ı umur: İşlerin bütünü-rububiyet: Cenâb-ı Hakkın her zaman, her yerde ve her mahlûka muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onu terbiye etmesi ve idâresi altında bulundurması vasfı.
Zulüm devam etmez, küfür devam eder
Sual: Has dostlarınıza gelen musibetleri, tokat eseri deyip hizmet-i Kur'âniyede füturları cihetinde bir itab telâkki ediyorsun. Halbuki size ve hizmet-i Kur'âniyeye hakikî düşmanlık edenler selâmette kalıyorlar. Neden dosta tokat vuruluyor, düşmana ilişilmiyor?
Elcevap: (Zulüm devam etmez, küfür devam eder) sırrınca, dostların hataları, hizmetimizde bir nevi zulüm hükmüne geçtiği için, çabuk çarpılıyor. Şefkatli tokat yer, aklı varsa intibaha gelir.
Düşman ise, hizmet-i Kur'âniyeye zıddiyeti, mümânaati, dalâlet hesabına geçer. Bilerek veya bilmeyerek hizmetimize tecavüzü zındıka hesabına geçer. Küfür devam ettiği için, onlar ekseriyetle çabuk tokat yemiyorlar.
Nasıl ki, küçük kabahatleri işleyenlerin nahiyelerde cezaları verilir, büyük kabahatleri de büyük mahkemelere gönderilir. Öyle de, ehl-i imanın ve has dostların hükmen küçük hataları, çabuk onları temizlemek için, kısmen dünyada ve sür'aten verilir.
Ehl-i dalâletin cinayetleri o kadar büyüktür ki, kısacık hayat-ı dünyeviyeye cezaları sığışmadığından, mukteza-yı adalet olarak, âlem-i bekadaki Mahkeme-i Kübrâya havale edildiği için, ekseriyetle burada cezaya çarpılmıyorlar.
İşte, hadis-i şerifte ('Dünya mü'minin zindanı, kâfirin Cennetidir.' Müslim, Zühd) mezkûr hakikate dahi işaret ediyor. Yani, dünyada şu mü'min, kısmen kusurâtından cezasını gördüğü için, dünya onun hakkında bir dâr-ı cezadır. Dünya, onların saadetli âhiretlerine nisbeten bir zindan ve cehennemdir. Ve kâfirler, madem Cehennemden çıkmayacaklar; hasenatlarının mükâfatlarını kısmen dünyada gördükleri ve büyük seyyiatları tehir edildiği cihetle, onların âhiretine nisbeten dünya cennetleridir. Yoksa, mü'min bu dünyada dahi kâfirden mânen ve hakikat nokta-i nazarında çok ziyade mesuttur. Adeta mü'minin imanı, mü'minin ruhunda bir cennet-i mâneviye hükmüne geçiyor; kâfirin küfrü, kâfirin mahiyetinde mânevî bir cehennemi ateşlendiriyor.
Lügatçe;
fütur: Gevşeklik, usanç-itab: Tekdir etme, azarlama-intibah: Uyanıklık-mümânaat: Engeller, mâni olan şeyler-dâr-ı ceza: Cezalandırma yeri.