MAVERA-Sufi Muhabbet Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Adem Kılıç
Alan:   Grup:MAVERA-Sufi Muhabbet
Tarih: 30.07.2011 00:55
Konu: Yn: Yn: Yn: [mavera-sufi-muh..]Templar (Tapınak Şövalyeleri)

Haçlı seferleri her ne kadar hıristiyan inancının bir ürünü olarak bilinse de, aslında temeli bütünüyle maddi çıkarlara dayalı olan savaşlardır. Avrupa’nın büyük bir yoksulluk ve sefalet içinde yaşadığı bir devirde, doğu'nun ve özellikle de Ortadoğu’daki Müslümanların refah ve zenginliği, Avrupalıları özellikle de kilise'yi cezp etmiştir. bu cazibenin, Hıristiyanlığın dini öğretileriyle de süslenmesi sonucunda, dini görünüm altında, fakat gerçekte dünyevi amaçlara yönelik bir 'haçlı' zihniyeti ortaya çıkmıştır. Hıristiyanların, daha önceki devirlerde temelde barışçı bir siyaset izlerken, ani bir dönüşle savaşçılığa eğilim göstermelerinin asıl nedeni de budur. Haçlı seferleri'nin başlangıç noktası, 1095 yılının kasım ayında, papa II. Urban'ın başkanlığında ve üç yüz din adamının katılımıyla gerçekleşen Clermont konseyi oldu. bu konseyde o zamana kadar Hıristiyan dünyasında hakim olan barışçı doktrin terk edildi ve haçlı seferleri'nin temeli atıldı. II. Urban, Clermont konseyi'nin sonunda, farklı toplumsal sınıflara mensup bir kalabalık önünde yaptığı konuşma ile bu durumu ilan etti. papa II. Urban bu meşhur söylevinde, Hıristiyanlardan kendi aralarındaki çekişme ve savaşları bırakmalarını istedi; zengin, fakir,'asil', 'köylü' herkesi tek bir bayrak altında birleşmeye ve 'kutsal toprakları Müslümanların elinden kurtarmak için' savaşmaya çağırdı.
Medeniyetler çatışması denildiğinde akla her zaman haçlı seferleri gelmiştir. Yüzbinlerce kişinin katıldığı bu seferler, ne yazık ki her iki tarafa da zarardan başka bir getirisi olmamıştır.

Papa II. Urban 1095 yılının bir Kasım günü Fransa'nın Clermont şehrinden 150 bin asker ve din adamına seslenen Papa, o zamana kadar savaşa tepkisiz kalmış birçok hristiyan ülkeyi de kendi peşine takacaktır...

'

Çok sevgili halkım,

Ben Urban, tanrının izniyle, onun hizmetkarları olan sizler, tanrının bir emirini iletmek için buraya topladım. Eğer kendinizin bu asli görevinizi unutursanız, kendinizi muhakkak cehennemde, ölümün ve acının kollarında bulacaksınız...

Bu yüzden bilgili ve dikkatli olmalısınız. Cahil, ahlaksız bir insan diğerlerine nasıl örnek olabilir! Hepinizin İncil'de de okuduğu gibi insana bir kör rehberlik ederse ikisi de kuyuya düşecektir...

Öncelikle kendinizi düzeltin. Eğer tanrıyı memnun etmek istiyorsanız iyi işler yapın. Öncelikle kilisenin işlerini kiliseye bırakın. Kilise üzerinde otorite kurmak isteyenler cehennemliktirler. Biri bir rahibi soyarsa aforoz edilir, ya da bir keşişi öldürürse o insan da idam edilecektir!

Huzur ve barış ortamı, İncil'de de bahsedildiği üzre çok önemlidir dostlarım. Sizlerden bu ortamı sağlamanızı istiyorum...


Ey Frenk halkının insanları!

Dediklerimi yapmaya yemin içmiş olsanız da önünüzde çok önemli sınamalar vardır. Duymuş olduğunuz üzre Türkler ve Araplar, doğudaki topraklarımızı vahşice ele geçirmişlerdir. Hristiyanları öldürmüşler ve şehirleri tarumar etmişlerdir. Bunun öcünü sizden başka kim alabilirki ey halkım! ...

Bu zamana kadar kafirlik şerbetini içmiş olanlar, bu savaş sizin affınız olabilir. Ey haydutlar, bu zamana kadar yaptıklarınızı unutun ve muazzam ordumuza katılın. Kardeş kanı akıtanlar! Artık bütün günahlarınızı bir kenara bırakın ve muhteşem silahlarınıza sahip olarak Hristiyan ordumuza katılın!


Ey Tanrının sevdiği ve seçtiği insanlar!

Kuddüs ve Konstantinopolis sınırlarından gelen acı haberlere göre, lanetlenmiş bir ırk her tarafı yağmalayarak buraları alt üst etmiştir. Uçsuz bucaksız topraklara sahip Yunan Kralları, şimdi feryatlar ediyor...

O halde tüm bunların öcünü alma görevi kimin? İntikam sizden başka kime düşer söyleyin bana! Tanrı sizlere mızraklar, parıldıyan kılıçlar ve kalkanlar ihsan etmedi mi? Şarlman'ın heybetini hatırlayın. Kirletilmiş topraklar sizi ateşlesin! Tanrı bunu istiyor...

Şu anda bulunduğumuz topraklar dört bir yanı dev dağlarla srılı ve dar bir alan. Artık bizler buralara sığamamaktayız. Bunlardan dolayı birbirinize savaş açıyorsunuz. Birçok soy, bu kısır savaşlar içinde yok olmakta...

Artık kavgalarınızı sonlandırın. Kutsal kabre giden yola çıkın ve o kutsalları uğursuzların elinden sökün alın!

Kuddüs, diğer tüm topraklardan bereketli ve zengin topraklar. Ve şundan emin olunki, sonsuza dek sönmeyecek olan ihtişamınızın mükafatı, cennetin krallığı olacaktır... Tanrı bunu istiyor!

Yaşlı ve zayıf olanlar muaftırlar. Geri kalanlar savaşa katılacaktır. Zenginler fakirlere yardım etsinler, bu haklı savaş için ne gerekiyorsa yapınız. Yaz gelince hareket başlayacaktır! ...

Tanrı rehberiniz olsun.'

KASIM 1095

Bu konuşmanın üç ay sonrasında irili ufaklı binlerce haçlı askeri, Fransa'da toplanmaya başlayacaktı. Hitaba gelirsek, bu hitap birçok tarihçiye göre çok ateşleyici bir metin. Ancak dikkat ederseniz, Urban ilk başlarda maneviyattan bahsederken sonlara doğru doğunun ve Kuddüs'ün zenginliklerinden dem vuruyor. Aslında, bu metin zamanın sosyolojik etkisini de gözler önüne sermekte. Kilise ve Papa, her siyasi kudretin üstünde. Ve bu yüzden, Papalık makamı hâlen bile onlarca entrikalar arasında varlığını sürdürüyor.

Bir diğer enteresan nokta ise, Papa'nın konuşması ile şimdiki terörist radikal islam oluşumları liderlerinin konuşmalarının birbirine çok benzemesi. Ne diyelim, ikisi de insanlığa zararlı faaliyetlerde bulunmakta :)
Ona göre bu, 'kutsal bir savaş' olacaktı. Tarihçilerin iyi bir hatip olarak tanımladığı II. Urban'ın amacı, Hıristiyanları, Müslüman Türklere ve Araplara karşı kışkırtmaktı; bunda da başarılı oldu. Doğu’daki Hıristiyanların zor durumda olduğunu, hacıların taciz edildiğini ve engellendiğini, Hıristiyanlarca kutsal sayılan yerlere saygısızlık edildiğini iddia etti. Elbette bunlar gerçeklere tamamen aykırıydı. Zira tarihçilerin de ifade ettikleri gibi, o dönem, Müslümanlar ehl-i kitaba büyük bir hoşgörü ve adaletle davranıyor, her türlü ibadetlerine de izin veriyorlardı. Kutsal topraklarda yaşayan tüm azınlıklar İslam ahlakının getirdiği bu huzurlu ortamdan faydalanıyorlardı. Bununla birlikte dönemin günümüze kıyasla son derece ilkel haberleşme ve iletişim koşullarında, Avrupalıların bu gerçeklerden haberleri yoktu elbette. (Latince yerine Yunancayı kullanan Bizanslılar ve Ortodoks mezhebi hakkında bile az şey biliyorlardı; İslamiyet ve Müslümanlara dair bilgileri ise bundan daha da azdı, yalan yanlış kulaktan dolma şeylerden ibaretti.) bu nedenle, papa, dinleyicilerin duygularını tahrik etmeyi başardı. Dahası önemli bir teşvik olarak, söz konusu seferde görev alanların tüm günahlarının bağışlanacağı vaadinde bulundu. Konuşmanın sonunda büyük bir coşkuya kapılan dinleyiciler, elbiselerine dikmeleri için kendilerine dağıtılan kumaştan yapılmış haçları aldılar ve 'kutsal savaş' çağrısını herkese duyurmak için harekete geçtiler. Tarihin akışına etki edecek bu çağrı 'olağanüstü' yankı uyandırdı. Kısa sürede hem profesyonel savaşçıların hem de on binlerce sıradan insanın katıldığı dev bir 'haçlı ordusu' oluştu. Bazı tarihçiler doğu'nun zengin kaynaklarını sömürmeyi amaçlayan Hıristiyan kralların papa'ya böyle bir 'kutsal savaş' çağrısı için baskı yaptığını ifade ederler. Kimi tarihçiler ise, papa II. Urban 'ın bu girişiminde, kendisine rakip olan bir diğer papa adayını gölgede bırakabilme isteğinin rol oynadığını düşünürler. Papa’nın çağrısına heyecanla tabi olan Avrupalı krallar, prensler, aristokratlar veya diğer insanlar da aslında temelde dünyevi niyetlerle bu savaş çağrısını kabullenmişlerdi. 'Fransız şövalyeleri daha fazla toprak ummuş, İtalyan tacirleri doğu avrupa limanlarında ticareti büyütmeyi hayal etmiş, çok sayıdaki yoksul insan da, sadece gündelik sıkıntı ve zorluklarından kaçabilmek için bu seferlere katılmıştı. Nitekim bu aç gözlü kitle, yol boyunca pek çok Müslümanı -ve hatta Yahudiyi- sırf 'altın ve mücevher bulma' hayaliyle öldürdü. Hatta Haçlılar, öldürdükleri insanların karınlarını deşerek, 'Ölmeden önce yuttuklarına' inandıkları altın ve değerli taşları araştırıyorlardı. Haçlıların maddi hırsı o kadar büyüktü ki, IV. haçlı seferi'nde Hıristiyan Konstantinopolis’i (yani İstanbul'u) dahi yağmalamaktan çekinmemişler, Ayasofya’daki Hıristiyan fresklerinin altın kaplamalarını sökmüşlerdi.