Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Gafletle kılınan namazın faydası yok mu?
Sakın deme: 'Benim namazım nerede, şu hakikat-ı namaz nerede? Zira: bir hurma çekirdeği, bir hurma ağacı gibi, kendi ağacını tavsif eder. Fark, yalnız icmâl ve tafsil ile olduğu gibi; senin ve benim gibi bir âminin -velev hissetmezse- namazı, büyük bir velînin namazı gibi şu nurdan bir hissesi var; şu hakikattan bir sırrı vardır -velev şuurun taallûk etmezse- Fakat, derecâta göre inkişaf ve tenevvürü ayrı ayrıdır. Nasıl, bir hurma çekirdeğinden, tâ mükemmel bir hurma ağacına kadar ne kadar merâtib bulunur. Öyle de: Namazın derecâtında da daha fazla merâtib bulunabilir. Fakat bütün o merâtibde, o hakikat-ı nûrâniyyenin esası bulunur.
(Allah'ım! 'Namaz dinin direğidir' buyuran Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma ve onun bütün âl ve ashâbına salât ü selâm eyle.)
Lügatçe;
tavsif: Vasıflandırma, birşeyin içyüzü ve özelliklerini anlatma-icmâl: Kısaca anlatma, özet-tafsil: Ayrıntılarıyla anlatmak-âmi: Bilgisiz, câhil-inkişaf: keşfetme, terakkî etme-tenevvür: Nurlanmak, feyiz almak-merâtib: Mertebeler, dereceler-hakikat-ı nûrâniyye: Nurlu hakikat.
İnsanın en latif ve şirin bir seciyesi olan şefkat; eğer sırr-ı tevhid onun yardımına yetişmezse, öyle müdhiş bir hırkat, bir firkat, bir rikkat, bir musibet olur ki, insanı en bedbaht bir dereceye indirir. Tek bir güzel yavrusunu ebedi kaybeden bir gafil valide, bu hırkatı tam hisseder.
Hem mesela: İnsanın en lezzetli ve tatlı ve kıymetli hissi olan muhabbet, eğer sırr-ı tevhid yardım etse, bu küçücük insanı, kainat kadar büyüttürür ve genişlik verir ve mahlukata nazenin bir sultan yapar. Eğer şirk ve küfre düşse el'iyazü billah öyle bir musibet olur ki, mütemadiyen zeval ve fenada mahvolan hadsiz mahbublarının ebedi firakları ile biçare kalb-i insaniyi her dakika parça parça eder. Fakat gaflet veren lehviyatlar, muvakkaten ibtal-i his nev'inden zahiren hissettirmiyor.
(Bediüzzaman Said Nursi - 2. Şua'dan)
Lügatler
Bedbaht: talihsiz, şansız, kötü
Bîçare:çaresiz
Ebedi: sonsuz
El'iyazü billah: Allah korusun, Allah saklasın, Allah'a sığınırız
fenâ:yokluk, yok olmak, ölüm
Firak: ayrılık, ayrılmak
Firkat: dostlardan ve sevdiği şeylerden ayrılmak
Gafil: dikkatsiz, uyanık olmayan, iyi düşünmeyen
Gaflet:dikkatsizlik, vurdumduymazlık, en mühim vazifeyi düşünmeyip kıymetsiz işlerle uğraşmak
Hadsiz: sayısız, sınırsız
Hırkat: hararet, sıcaklık, yanma
İbtal-i his:duygusunu kaybetmek, uyuşturmak
Kâinat: evren, yaratılanların hepsi
Kalb-i insani: insan kalbi
Küfr: Hakk'I inkâr etmek, Allah'tan gelenleri reddetmek
Latif:mülayim, yumuşak, güzel, nazik
Lehviyat:günahlı, şehvetli,nefsani haram meşguliyetler
Mahbub:sevilen, muhabbet edilen
Mahlukat:yaratılmışlar, yaratıklar
mahvolmak:harap olmak, yıkılmak, ortadan kalkmak, bozulmak
Muhabbet: sevgi,sevmek
Musibet:bela, felaket, afet, dert
Muvakkaten:geçici, devamlı olmayan
Müdhiş: dehşetli, ürpertici,tehlikeli
mütemadiyen: devamlı
Nazenin:ince, nazlı, zayıf, hoş edalı
Nev':çeşit, sınıf, cins
Rikkat:acıma, incelik, yufka yüreklilik, yumuşaklık
Seciye: huy, karakter, ahlâk
Sırr-ı tevhid:birlik sırrı
Şirin: tatlı, sevimli, cana yakın
Şirk: Allah'a ortak koşmak
Valide: ana
Zahiren:görünüşe göre, göründüğü gibi
zeval:yok olmak, son bulmak, yerinden ayrılıp gitmek