Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
HER TAŞIN ALTINDA YAHUDİ VAR MI?
Biz burada “taş”tan FİTNE, FESAT ve “KAN”ı kastediyoruz. Daha geniş bir kavramla ifade edecek olursak “TAŞ”tan içtimaî hayattaki belirgin bozuklukları kastediyoruz. Bu mana çerçevesi içindeki “TAŞ”ın altında da, “Yahudi” vardır diyoruz.
Yahudi’nin ilim sahasındaki tehlikesini üç ana noktada toplayabiliriz:
a) Tasnifte (sınıflama) esas aldığı kriterler (kritercillk)
b) Nazariyeclik ve uydurmacılık
c) Gizlilik ve inhisarcılık.
TASNİF MESELESİ:
İnsanda düşünme ve öğrenme kolaylığı sağlamak bakımından “tasnif”in önemi izahtan kurtulmuş değildir. Tasnif, hangi meselenin hangi çerçeve içinde ele alınması icabettiğini gösterir. Bir kere bu tasnifi (çerçeveyi) kabul ettik mi artık —bu çerçeve içinde ele alınmaması icab eden— meselenin o çerçevenin içinden çıkarılması gerektiği her düşünce”nin harcı olmaktan çıkar. Bu kabul, başlangıçta esaslı bir şartlanma meydana getirdiği için değme zekâlar bile bunu zor düşünürler. En azından şimdiye kadar “pratik”te bu böyle olmuştur.
Varlıkların müşterek ve kendilerine has özellikleri vardır. “Tarif”lerde, bir varlık, sadece kendisine has olan özellikleri ele alınarak tanımlanır. Yani tarif “ağyarını mani, efradını câmî” olarak yapılır.
Şimdi bu ölçüye göre iki misâl verelim:
İnsan “canlı”dır. Bu özelliği kendisi dışındaki birçok varlıklarla iştirak halindedir. Onun için sadece bu özellik insanı tarif etmemize yetmez. Onu, tamamen, sahip olduğu “şahsî” keyfiyet özelliklerine göre tanıtmak ve öylece kabul etmek gerekir. İnsan eğer hayvandan farklı ise —ki farklıdır— onun, canlı bir organizma olması dışındaki hususiyetlerine göre ele alınıp incelenmesi lâzımdır. Başta Freud olmak üzere Yahudi psikologlar ve onların kafasız mukallitleri, insanı insan olarak incelemesi icab eden “Psikolojiyi; sınırlarını taşırarak (çerçevesini değiştirerek) ele almışlar ve bu “psikoloji”nin tarifini; “insan ve hayvan davranışlarını inceleyen bir bilim” dalı olarak tesbit edip; insanı, sadece mekanik ve fizyolojik özelliklerinin içine hapsetmişlerdir. İnsandaki, “ruh”u inkâr etmişler veya maddeleştirmişlerdir. Bu suretle “insan” mefhumu hakkındaki “idrak”i değiştirmeyi ve bu idrak değişikliği neticesinde de insanın, insan olarak insanca yaşamasını engellemek istemişlerdir. Ve bunda bir ölçüde başarı da kazanmışlardır. Bugün dünya çapında yaşadığımız ahlâk buhranı, bunun en büyük delilidir.
İkinci misalimiz ise sosyoloji ile ilgilidir: Sosyoloji aşağı yukarı iki asırdan beri müstakil bilim dalı olarak takdim edilmekte ve başka “ilim ülkeleri”nin arazisinden adeta “sosyoloji imparatorluğu” kurulması için toprak kazanılmağa çalışılmaktadır. Bu işte en ileri giden de yine bir Yahudi odan Durkheim’dir. Durkheîm’in yaptığı ise şudur: Onun görüşüne göre toplum “tanrı”dır. Din, toplum tarafından bir evrim neticesinde meydana getirilmiştir. Çok tanrıcılıktan tek tanrıcılığa doğru bir tekâmül vardır. Bu tekâmül “tanrısızlığa doğru yol almaktadır. “Yâni”, din, menşei ve tekâmülü noktai nazarından tamamen toplumsal bir olgudur. Bu Yahudi de tasnifte yaptığı oyunla birtakım kutsal değerleri inkâr etmekte ve küçültmektedir. Bunun neticesi olarak da insanlığın “doğru inanç” temellerini yıkmağa uğraşmaktadır.
NAZARİYELER UYDURMA MESELESİ:
Önce şunu belirtelim ki nazariye kanun değildir. Fakat kurucuları ve taraftarları onun kanun olduğuna inanırlar, kanun haline gelmesi için çalışırlar. Öyle olmasaydı, bu nazariyeler vaz-edilmezdi.
Bu konuya iki yönden yaklaşacağız.
a) Yahudi tarafından nazariyeciliğin teşviki. “Yahudi” ye göre bundan şu fayda sağlanacaktır: “Yahudi olsun veya olmasın, insanlığın “doğru inanç”lardan uzaklaşmasına vesile olabileceği için bu işi kıvırabilenlerin nazariyeciliğinin teşviki ve nazariyelerin yaygınlaştırılması.
b) Yahudliğe doğrudan doğruya fayda sağlayan Yahudi nazariyecilerinin sistemlerinin ilim aleminde kanun gibi gösterilmesinin sağlanması.
Bu bâbtaki misâlimiz Einstein olacaktır. Bilindiği gibi Einstein “İzafiyet Teorisi” nin kurucudur, “izafiyet”, Einstein’da tabir caizse bir “izafî izafiyet” değil fakat “mutlak”ı inkâr edici genel bir “izâfiyet”tir. Yani Einstein Newton’un yeryüzü ölçüsündeki çekim meselesini yıldızlar ölçüsündeki çekimlerin bileşkesi şeklinde tashih etmekten ötede; ona genel ve “mutlak” mefhumuyla rekabet edici bir mana vererek, “Kadir-i Mutlak” inancını zedelemeğe uğraşıyor. O Einstein ki azılı bir siyonisttir ve İsrail kurulduktan sonra ilk reisicumhurluk teklifi ona yapılmıştır.
GİZLİLİK ve İNHİSARCILIK MESELESİ:
Bundan da kastımız, ilim hayatındaki Yahudiliğin, mesaisini, Yahudi olmayan dünyadan gizli yürüttüğü hususudur. Yahudilik bu iş için özel akademiler kurmuştur. Bunlarda, kendi ilim adamlarına Yahudi olmayan ilim adamlarından gizlenilmesi icap eden bilgiler verilir. Bu konu da ayrı bir inceleme mevzuudur. Biz sadece böyle müesseselerin var olduğunu işaret ederek geçiyoruz.
İnhisarcılık ise, Yahudilerin icad ettiği herhangi bir teknolojinin hangi devlet sınırları içinde olursa olsun Yahudi emellerine zarar verecek şekilde kullanılmaması ile Yahudiliğin bu buluş üzerinde kendi kanunları dışında hiçbir devletin kanunlarına uymak mecburiyetini hissetmeden tasarrufta bulunma hakkını kendinde görmesidir.
Rosenbergler vasıtasiyle atom sırlarının Ruslara verilmesi bu mantığa göre yapılan bir “hizmet”tir. Yahudiye göre bu bir casusluk ve vatan ihaneti değildir. Çünkü Amerika onların ne vatanı ve ne de devletidir. Bu bakımdan “Patent”i kendilerinde olan atom silahının kime verilip verilmeyeceği ne karar vermek sadece kendilerine aittir. Bu davada suçlu olan Yahudi Rozenbergler değil, onları “ihanet” gerekçesiyle elektrikli sandalyeye gönderen Amerikan hükümetidir Yahudiye göre. Bu konu da çok önemli ve müstakil bir araştırma konusudur.,,,,
,,,,Alıntı,,,