Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Cehennem olsa gelen göğsümüzle söndürürüz diyor ya
Senden Gelen
Senden gelen eziyet,sefay-ı can bana
İlgidir ezan bile mübtelay-ı an bana
Kovsan bile kapından, kapatsan kapıların
Kapında beklemek de, en ulu şan bana
Karartsan gecelerim ümidimi komasan
Kararttığın geceler beklediğim tan bana
Nefret etsen süresiz bekleme git desen de
İnsan olman ümid-i mubdelay-ı zan bana
Tüm bahçeni kapatsan kosan beni çamura
Çamur bile benimçin bir sefa-i han bana
Ateşlere yandırsan ateşlerle söndürsen
Yaktığın ateş bile selamet-i fan bana
Aç bıraksan vermesen kıtmirine verirken
Kıtmırden arta kalan bal u şerbet nan bana
Fırat Parlak
========================================
** YANITLANAN MESAJ ********************
========================================
Gönderen: directors
Alan: Grup: MAVERA-Sufi Muhabbet
Tarih: 07.07.2011 12:26:00
Konu: Yn: Yn: [mavera-sufi-muh..]
Allah'ım, 'Sahabîlerim yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız yolunuzu bulursunuz' ve 'Nesillerin en hayırlısı benim içinde bulunduğum nesildir' diye buyuran Efendimiz Muhammed'e, Onun âl ve Ashâbına salât ve selâm eyle.
Eğer Allah'ı razı ettiysen; o yeter
İ'lem eyyühe'l-aziz! Ey nefis! Eğer takva ve amel-i salihle Hâlıkını razı ettiysen, halkın rızasını tahsile lüzum yoktur; o kâfidir. Eğer halk da Allah'ın hesabına rıza ve muhabbet gösterirlerse, iyidir. şayet onlarınki dünya hesabına olursa, kıymeti yoktur. Çünkü onlar da senin gibi aciz kullardır. Maahaza, ikinci şıkkı takip etmekte şirk-i hafi olduğu gibi, tahsili de mümkün değildir. Evet, bir maslahat için sultana müracaat eden adam sultanı irza etmişse, o iş görülür. Etmemişse, halkın iltimasıyla çok zahmet olur. Maamafih, yine sultanın izni lazımdır. İzni de rızasına mütevakkıftır.
Lügatçe;
takva: Allah’ın emir ve yasaklarına titizlikle uyma-amel-i salih: Allah için yapılan iyi işler-Hâlık: her şeyi yaratan Allah-Maahaza: bununla beraber-şirk-i hafi: gizli şirk, ortak koşma-irza: razı etmek, hoşnut etmek-mütevakkıf: bağlı olma.
Kâinat elbette O'nun (asm) nurundan yaratılmıştır
İkinci müşkül: Ey makam-ı istimâdaki insan! Şu ikinci işkâl ettiğin hakikat o kadar derindir, o kadar yüksektir ki, akıl ona ne ulaşır, ne de yanaşır; illâ, nur-u İmân ile görünür. Fakat, bâzı temsilât ile o hakikatin vücudu fehme takrîb edilir. Öyle ise, bir nebze takrîbe çalışacağız.
İşte şu kâinata nazar-ı hikmetle bakıldığı vakit, azîm bir şecere mânâsında görünür. Ve şecerenin nasıl dalları, yaprakları, çiçekleri, meyveleri vardır; şu şecere-i hilkatin de bir şıkkı olan âlem-i süflînin, anâsır dalları, nebâtât ve eşcar yaprakları, hayvanât çiçekleri, insan meyveleri hükmünde görünür. Sâni-i Zülcelâlin ağaçlar hakkında cârî olan bir kanunu, elbette şu şecere-i âzamda da câri olmak, muktezâ-i ism-i Hakîmdir. Öyle ise, muktezâ-i hikmet, şu şecere-i hilkatin de bir çekirdekten yapılmasıdır. Hem, öyle bir çekirdek ki, âlem-i cismânîden başka, sâir âlemlerin numûnesini ve esâsâtını câmi' olsun. Çünkü, binler muhtelif âlemleri tazammun eden kâinatın çekirdek-i aslîsi ve menşei, kuru bir madde olamaz. Mâdem şu şecere-i kâinattan daha evvel, o nevden başka şecere yok; öyle ise, ona menşe' ve çekirdek hükmünde olan mânâ ve nur, elbette yine şecere-i kâinatta bir meyve libasının giydirilmesi, yine Hakîm isminin muktezâsıdır. Çünkü, çekirdek dâimâ çıplak olamaz.
Mâdem evvel-i fıtratta, meyve, libasını giymemiş; elbette, âhirde o libası giyecektir. Mâdem o meyve insandır ve mâdem insan içinde, sâbıkan isbat edildiği üzere, en meşhur meyve ve en muhteşem semere ve umumun nazar-ı dikkatini celb eden ve arzın nısfını ve beşerin humsunun nazarını kendine hasreden ve mehâsin-i mâneviyesi ile âlemi ya nazar-ı muhabbet veya hayretle kendine baktıran meyve ise zât-ı Muhammediye Aleyhissalâtü Vesselâmdır; elbette, kâinatın teşekkülüne çekirdek olan nur, onun zâtında cismini giyerek, en âhir bir meyve sûretinde görünecektir.
Lügatçe:
makam-ı istimâ: Dinleyicilik makamı-işkâl: Güçleştirme, zorlaştırma, müşkülleştirme-takrîb: Yaklaştırma-şecere: Ağaç-şecere-i hilkat: Yaratılış ağacı-âlem-i süflî: Alt ve aşağı âlem-anâsır: Unsurlar, elementler-şecere-i âzam: Büyük ağaç, kâinat-muktezâ-i ism-i Hakîm: Her şeyi gayelerle yaratan cenab-ı Hakk'ın Hakîm isminin gereği-çekirdek-i aslî: Kâinatın özü, asıl çekirdeği-nısf: Yarı-hums: Beşte bir-mehâsin-i mâneviye: Mânevî ve görünmeyen güzellikler.