MAVERA-Sufi Muhabbet Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Adem Kılıç
Alan:   Grup:MAVERA-Sufi Muhabbet
Tarih: 21.06.2011 10:27
Konu: Yn: Yn: [mavera-sufi-muh..]

Ey Hayy ve Kayyûm olan Allah'ım! Hayy ve Kayyûm isimlerin hürmetine, bu perişan kalbe bir hayat ver, bu müşevveş akla doğru yolu göster. Âmin.

Perde-i gayb arkasında bir Hâkim-i Mutlak vardır.

Şimdi, makam-ı istimâda olan mülhide bakıyoruz:

Hatıra geliyor ki: O mülhid kalbinden der: 'Ben Allah'ı tanımıyorum, Peygamberi bilmiyorum; nasıl Mi'raca inanacağım? '

Biz de deriz ki: Mâdem şu kâinat ve mevcudât var ve içinde ef'âl ve icad var. Hem mâdem muntazam bir fiil fâilsiz olmaz, mânidar bir kitap kâtipsiz olmaz, san'atlı bir nakış nakkaşsız olmaz. Elbette, şu kâinatı dolduran ef'âl-i hakîmânenin bir fâili ve yeryüzünün mevsim bemevsim tazelenen hayretfezâ nukuşlarının, mânidar mektubâtının bir kâtibi, bir nakkaşı vardır.

Hem mâdem bir işte iki hâkimin bulunması o işin intizamını bozuyor. Hem mâdem sinek kanadından tâ semâvât kandiline kadar mükemmel bir intizam var. Öyle ise o Hâkim birdir. Bir olmazsa -çünkü herşeyde san'at ve hikmet o derece acîbdir ki, o şeyin Sânii, herbir şeye muktedir olacak, herbir işi bilecek bir derecede Kadîr-i Mutlak olmak lâzım gelir; öyle ise, -bir olmazsa- mevcudât adedince ilâhların bulunması lâzım gelir. O ilâhlar hem birbirine zıd, hem birbirine misil olacaklar; ve o halde şu acîb intizam bozulmamak yüz bin defa muhâldir.

Hem mâdem şu mevcudâtın tabakâtı, bir ordudan bin defa daha muntazam bir emir ile hareket ettiği bilbedâhe görünüyor. Yıldızların, güneş ve kamerin muntazaman hareketlerinden tut, tâ bâdem çiçeklerine kadar herbir tâife o kadar muntazam, o kadar mükemmel bir sûrette Kadîr-i Ezelînin o tâifeye verdiği nişanları, formaları, güzel libasları ve tâyin ettiği harekâtı, bin defa ordudan daha muntazam bir tarzda izhâr ediyor. Öyle ise, şu kâinatın, mevcudâtı Onun emrine bakar ve imtisâl eder, perde-i gayb arkasında bir Hâkim-i Mutlakı vardır.

Hem mâdem o Hâkim, bütün yaptığı icraat-ı hakîmâne şehâdetiyle, hem gösterdiği âsâr-ı haşmetle, bir Sultan-ı Zülcelâldir. Hem gösterdiği ihsanât ile gayet Rahîm bir Rabdir, hem izhâr ettiği güzel san'atlarıyla san'atperver ve sanatını çok sever bir Sâni'dir. Hem gösterdiği tezyinât ve merakâver sanatlarıyla zîşuurların nazar-ı istihsanını âsârına celb etmek isteyen bir Hâlık-ı Hakîmdir. Hem hilkat-i âlemde gösterdiği muhayyirü'l-ukûl tezyinâtın ne demek olduğunu ve mahlûkat nereden gelip nereye gideceğini, rubûbiyetinin hikmetiyle zîşuura bildirmek istediği anlaşılıyor. Elbete bu Hâkim-i Hakîm ve Sâni-i Alîm, rubûbiyetini göstermek ister.

Hem mâdem bu kadar gösterdiği âsâr-ı lûtuf ve merhamet ve garâib-i san'at ile zîşuura kendini tanıttırmak ve sevdirmek ister; elbette zîşuurlardan arzularını ve onlardaki marziyâtı ne olduğunu bir mübelliğ vâsıtasıyla bildirecektir.

Öyle ise, zîşuurlardan birisini tâyin edip onun ile o rubûbiyetini ilân edecektir. Ve sevdiği san'atlarını teşhir için, bir dellâlı kurb-u huzuruna müşerref edip teşhire vâsıta edecektir. Ve o ulvî makâsıdını sâir zîşuurlara bildirmekle kemâlâtını izhâr etmek için, birisini muallim tâyin edecektir. Ve şu kâinatta derc ettiği tılsımı ve şu mevcudâtta gizlediği muammâ-i rubûbiyeti mânâsız kalmamak için, her halde bir rehber tâyin edecektir. Ve gösterdiği ve enzârın temâşâsına neşrettiği mehâsin-i san'at faydasız ve abes kalmamak için, onlardaki makâsıdı ders verecek bir rehber tâyin edecektir. Hem marziyâtını zîşuurlara tebliğ etmek için, birisini bütün zîşuurların fevkınde bir makama çıkaracak ve marziyâtını ona bildirecek, onlara gönderecektir.

Mâdem hakikat ve hikmet böyle iktizâ ediyor. Ve şu vezâife en elyâk Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmdır. Çünkü, bilfiil, en mükemmel bir sûrette o vazifeleri yapmıştır. Teşkil ettiği âlem-i İslâm ve gösterdiği nur-u İslâmiyet bir şâhid-i âdil ve sâdıktır. Öyle ise, o zât, doğrudan doğruya bütün kâinatın fevkıne çıkıp, bütün mevcudâttan geçip, bir makama girmek lâzımdır ki, bütün mahlûkatın Hâlıkı ile umumi, ulvî, küllî bir sohbet etsin. İşte, Mi'rac dahi bu hakikati ifade ediyor.

Lügatçe;
makam-ı istimâ: Dinleme makamı, dinleyici durumunda bulunan-mevcudât: varlıklar-ef'âl: Fiiller, hareketler, işler-fâil: işi yapan-ef'âl-i hakîmâne: Hikmetli işler-Hâkim: Galib. Haklı ve haksızı ayırıp hak ve adalet üzere hükmeden. Başkasını müdahale ettirmeden idare eden, Allah (C.C.) -muhâl: imkânsız-âsâr-ı haşmet: İhtişam eserleri-Sâni: Herşeyi sanatla yaratan Allah-tezyinât: süslemeler-zîşuur: Şuur sahipleri-nazar-ı istihsan: Beğenerek bakma-Hâlık-ı Hakîm: Her varlığı belli bir gaye ve faydalarla yaratan Allah-hilkat-i âlem: Âlemin yaratılışı-muhayyirü'l-ukûl: Akıllara hayret verip hayranlık uyandıran-Hâkim-i Hakîm: Her işi belli bir fayda ve gayeye göre idâre eden Cenab-ı Hak-garâib-i san'at: Şaşırtan ve hayret uyandıran sanat-kurb-u huzur: Yakına getirmek, huzuruna kabul edip şereflendirmek-makâsıd: Maksatlar, gayeler-muallim: Öğretmen, ilim öğreten-muammâ-i rubûbiyet: Cenâb-ı Allah`ın sebepleri kudret eline bir perde yapması, imtihana sevk etmesi-enzâr: Bakışlar, nazarlar-mehâsin-i san'at: Sanatın güzellikleri-marziyât: Râzı olunacak şeyler, arzular, istekler; Allah`ın rızâsına dâir olan-elyâk: En lâyık olan.