Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Eğer vermek istemeseydi, istemek vermezdi
Bediüzzaman
Allahım, Senin rahmetine ve onun (a.s.m.) şânına yakışır şekilde, ona ve âline salât ve selâm eyle. Amin.
Allahım, risâlet semâsının güneşi, nübüvvet burcunun ayı olan yüce Peygambere (a.s.m.) , onun hidâyet yıldızları olan Al ve Ashâbına salât ve selâm eyle. Bize, erkek ve kadın mü'minlere merhamet et. Amin, âmin, âmin. (Duâ)
İnsan yüce bir dava uğrunda, üzerine farz olan bir vazifeyi eda ederken, 'Giyim ve kuşamımdan dolayı dışlanmayayım; ilk bakışta ürkütücü olmayayım! ' düşüncesi ve niyeti ile, toplum telâkki, örf, âdet, gelenek ve göreneklerine göre davranıyorsa, bunda bir mahzur yoktur; hatta böyle bir düşünce, takdir ve tebcile lâyık sayılır.
Zaman ve mekâna göre, ilk planda insanlara tuhaf gelecek, onları ürkütecek ve kaçıracak hal, tavır, davranış ve fiillerden sakınmak lazımdır. Bu mevzuda da 'illa böyle olmalı' diyerek tekellüfe girmemek esastır. Evet, atalarımızdan tevarüs ettiğimiz kaftanımız, cepkenimiz... çok hoşumuza gidebilir. Fakat bunlar bugün bazı kimselere başka şeyler çağrıştırıyor, bir kıyafetin ötesinde manaları hatırlatıyor ve ürkütücü oluyorsa, -dinimizin ve kültürümüzün temel sınırlarını aşmamak kaydıyla- görüntümüzle de başkalarını kaçırmamaya özen göstermemiz gerekmektedir. Bir gün muhataplarımız bizi genel karakterimiz, ahlakımız ve evrensel insanî değerlerimiz ile tanıdıktan sonra, artık ne giyersek giyelim, nerede ve nasıl olursak olalım, anlayışımıza, halimize ve davranışlarımıza saygı duyacaklardır ve Allah'ın izniyle ondan sonra bir problem kalmayacaktır.
Ne var ki, önde, ortada ve sonda sunulacak şeyler birbirinden farklıdır ve birbirine karıştırılmamalıdır. Uzlaşma, uzlaştırma, hayatı paylaşma ve eşsiz değerlerimizi âleme duyurma gibi yüce gayelerin tercih hakkı vardır ve bunlar mutlaka öne alınmalıdır. Bu gayeleri gerçekleştirmeye matuf olarak yürünülen yolda, fürûat kabilinden olan hususlar -dinin esaslarını ihlal etmemek şartıyla- ortaya ve sona bırakılmalı; böylece onların en önemli hakikatlerin duyurulmasının önünde birer engel teşkil etmesine mani olunmalıdır.
Tabii, kültürümüze ait olmayan şeylerin üzerimizde birer emanet gibi durduğuna inanmamız da bizim için bir esastır. Yer, konum ve vazifelerimiz itibarıyla mecbur kaldığımız ya da fayda mülahaza ettiğimiz kılık-kıyafet, hal ve davranışların üzerimizde geçici olarak ve zarurete binaen olduğunu hatırdan dur etmememiz lazımdır. Mesela; 'Şunu sırtıma geçirdim ama şöyle bir maslahat gözeterek bunu yaptım! ' düşüncesi zihinde hep canlı tutulmalıdır. Aksi halde, öz kültürümüze ait olmayan hususları benimseme ve 'iyi oldu' deme de hadis-i şerifte ifade edilen teşebbüh kategorisine girer. O meseleyi bizim aslî hayat felsefemizin ve dünya görüşümüzün bir parçası gibi algılamak bizi bizliğimizden koparır ve sürükleyip götürür. Böyle bir durumda, insan değişim rüzgârının saçıp savurduğu kupkuru bir yaprak haline gelebilir.