MAVERA-Sufi Muhabbet Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Adem Kılıç
Alan:   Grup:MAVERA-Sufi Muhabbet
Tarih: 06.06.2011 00:12
Konu: Yn: Yn: [mavera-sufi-muh..]

Diyorsun: 'Benim taamlara, nefsime, refîkama, vâlideynime, evlâdıma, ahbabıma, evliyâya, enbiyâya, güzel şeylere, bahara, dünyaya müteallik ayrı ayrı muhtelif muhabbetlerimin, Kur'ân'ın emrettiği tarzda olsa, neticeleri, faydaları nedir? '

İnsanı boğan neticesiz sevgiler...

Bahar gibi zînetli meşherlere muhabbet ise, mâdem san'at-ı İlâhiyeyi seyran itibâriyledir, o baharın gitmesiyle, temâşâ lezzeti zâil olmaz. Çünkü bahar, yaldızlı bir mektup gibi verdiği mânâları her vakit temâşâ edebilirsin. Senin hayalin ve zaman, ikisi de sinema şeritleri gibi sana o temâşâ lezzetini idâme ettirmekle beraber, o baharın mânâlarını, güzelliklerini sana tazelendirirler. O vakit muhabbetin esefli, elemli, muvakkat olmaz; lezzetli, safâlı olur.
Dünyaya muhabbetin ise, mâdem Cenâb-ı Hakkın nâmınadır, o vakit, dünyanın dehşetli mevcudâtı sana ünsiyetli bir arkadaş hükmüne geçer. Mezraâ-i âhiret cihetiyle sevdiğin için, herşeyinde âhirete fayda verecek bir sermâye, bir meyve alabilirsin; ne musîbetleri sana dehşet verir, ne zevâl ve fenâsı sana sıkıntı verir. Kemâl-i rahatla o misafirhânede müddet-i ikâmetini geçirirsin. Yoksa, ehl-i gaflet gibi seversen, yüz defa sana söylemişiz ki, sıkıntılı, ezici, boğucu, fenâya mahkûm, neticesiz bir muhabbet içinde boğulur gidersin.
İşte bâzı mahbubların, Kur'ân'ın irşâd ettiği sûrette olduğu vakit, herbirisinden yüzde ancak bir letâfetini gösterdik; Kur'ân'ın gösterdiği yolda olmazsa, yüzden bir mazarrâtına işaret ettik. Şimdi, şu mahbubların dâr-ı bekâda, âlem-i âhirette, Kur'ân-ı Hakîmin âyât-ı beyyinâtıyla işaret ettiği neticeleri işitmek ve anlamak istersen, işte o çeşit meşrû muhabbetlerin dâr-ı âhiretteki neticelerini, bir Mukaddime ve Dokuz İşaretle, yüzden bir faydasını icmâlen göstereceğiz.

Lügatçe;
meşher: Sergi, fuar-Mezraâ-i âhiret: Ahiret mahsulatı yetiştiren tarla, dünya-zevâl ve fenâ: Kayboluş ve yokluğa gidiş-dâr-ı bekâ: Bâkî ve sonsuz alem, âhiret-âyât-ı beyyinât: Ap açık âyetler, delillerle ispat eden ayetler.

Allah duygularımızı, kendisini bize bildirmek ve sevdirmek için vermiştir

Mukaddime

Cenâb-ı Hak celîl ulûhiyetiyle, cemîl rahmetiyle, kebîr rubûbiyetiyle, kerîm re'fetiyle, azîm kudretiyle, latîf hikmetiyle, şu küçük insanın vücudunu bu kadar havâss ve hissiyât ile, bu derece cevârih ve cihazât ile ve muhtelif âzâ ve âlât ile ve mütenevvi' letâif ve mâneviyât ile techiz ve tezyin etmiştir ki, tâ mütenevvi' ve pekçok âlât ile, hadsiz enva-ı nimetini, aksâm-ı ihsanâtını, tabakât-ı rahmetini o insana ihsâs etsin, bildirsin, tattırsın, tanıttırsın. Hem, tâ bin bir esmâsının hadsiz enva-ı tecelliyâtlarını, insana o âlât ile bildirsin, tattırsın, sevdirsin. Ve o insandaki pek kesretli âlât ve cihazâtın herbirisinin ayrı ayrı hizmeti, ubûdiyeti olduğu gibi, ayrı ayrı lezzeti, elemi, vazifesi ve mükâfatı vardır.
Meselâ, göz sûretlerdeki güzellikleri ve âlem-i mubsırâtta güzel mu'cizât-ı kudretin envaını temâşâ eder. Vazifesi, nazar-ı ibretle Sâniine şükrandır. Nazara mahsus lezzet ve elem mâlûmdur, tarife hâcet yok.
Meselâ, kulak sadâların envalarını, latîf nağmelerini ve mesmûât âleminde Cenâb-ı Hakkın letâif-i rahmetini hisseder. Ayrı bir ubûdiyet, ayrı bir lezzet, ayrı da bir mükâfatı var.

Lügatçe;
celîl ulûhiyet: Herşeye boyun eğdiren ilahlık, Allah`ın hâkimiyeti ile kâinattaki herşeyi Kendisine ibâdet ve itaat ettirmesi-cemîl rahmet: İlâhî güzelliğin rahmet ve ikram ediciliği, merhamet ciheti-kebîr rubûbiyet: Cenâb-ı Hakkın her zaman, her yerde ve her mahlûka muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onu terbiye etmesi ve idâresi altında bulundurması vasfı-İkrâm ve ihsânı, merhameti bol olan Allah-azîm kudret: Cenâb-ı Hakkın bütün kâinata hükmeden ezelî ve ebedî büyük kudsî sıfatı-latîf hikmet: Cenab-ı Hakkın sonsuz ilmiyle herşeyde gayeleri ve faydaları gözeterek yaratması-havâss: Duygular, hisler-cevârih: El, ayak gibi vücut organları-cihazât: İnsandaki maddî ve mânevî organlar-mütenevvi: Çeşit çeşit; çeşitli-letâif: Mânevî duygular, güzel, hoş ve ruhla ilgili hisler-âlem-i mubsırât: Görünen varlıklar âlemi-Sâni: Herşeyi sanatla yaratan Allah-sadâ: Sesler-mesmûât: Duyulan, işitilen, sesler alemi.