MAVERA-Sufi Muhabbet Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Adem Kılıç
Alan:   Grup:MAVERA-Sufi Muhabbet
Tarih: 22.05.2011 14:13
Konu: Yn: Yn: [mavera-sufi-muh..]

Ey gece karanlığı, gündüz aydınlığıyla; Kamer nuru, Şems ziyasıyla; sular şırıltısı, ağaçlar bir o yana bir bu yana sallanış larıyla kendisine daima secde eden Yüceler Yücesi Rabbimiz! Ey sevgili kullarından Nuh’u boğulmaktan kur-taran, Davud’un zellesini mağfiret buyuran, Yunus’un tasasını gideren, Eyyub’un derdine derman olan Allahımız! Ey dünyanın günah ve isyanlarına batmış olanları kurtaran, ey helâka sürüklenenleri kurtuluşa erdiren Rahmeti Sonsuz! Ey garip ve yalnızların enîs ü celîsi, kimsesizlerin kimsesi olan Mevlâmız! İşlerimizi sulh ü salâh ve felahla tanzim buyur ve biz âciz kullarını işlerimizde muvaffak eyle! Ey Aliyy (yüceler yücesi) , ey Azîm (ululuk mertebelerinin en üstünü tutan) , ey Halîm (günahkarları cezalandırmakta acele etmeyen) ve ey Kerîm (kerem sahibi) Yüce Yaratıcı! Bizim ihtiyaçlarımızı en iyi bilen Sen ve onları gidermeye en muktedir olan da Sensin. Zaten hiç bir iş Sana zor gelmez; her şey Senin katında kolaylardan daha kolaydır.

Biz tecavüz edemeyiz. Bize tecavüz edilse, nur gösteririz

Azîz, sıddîk kardeşlerim,
Bu yaz mevsimi, gaflet zamanı ve derd-i maîşet meşgalesi hengâmı ve Şuhur-u Selâsenin çok sevaplı ibâdet vakti ve zemin yüzündeki fırtınaların silâhla değil, diplomatlıkla çarpışmaları zamanı olduğu cihetle, Risâle-i Nur'un hizmeti zararına bir atâlet, bir fütur ve tevakkuf başlar.

Azîz kardeşlerim,
Siz katî biliniz ki, Risâle-i Nur ve şâkirtlerinin meşgul oldukları vazife, ruy-i zemindeki bütün muazzam mesâilden daha büyüktür. Onun için, dünyevî merakâver meselelere bakıp, vazife-i bâkiyenizde fütur getirmeyiniz. Meyve'nin 'Dördüncü Mesele'sini çok defa okuyunuz; kuvve-i mâneviyeniz kırılmasın.

Evet, ehl-i dünyanın bütün muazzam meseleleri, fânî hayatta zâlimâne olan düstur-u cidâl dairesinde, gaddarâne, merhametsiz ve mukaddesât-ı dîniyeyi dünyaya fedâ etmek cihetiyle, kader-i İlahî, onların o cinayetleri içinde, onlara bir mânevî cehennem veriyor. Risâle-i Nur ve şâkirtlerinin çalıştıkları ve vazifedar olduklan fânî hayata bedel, bakî hayata perde olan ölümü ve hayat-ı dünyeviyenin perestişkârlarına gayet dehşetli ecel celladının, hayat-ı ebediyeye birer perde ve ehl-i îmânın saadet-i ebediyelerine birer vesîle olduğunu, iki kere iki dört eder derecesinde katî ispat etmektedir. Şimdiye kadar o hakîkati göstermişiz.

Elhasıl, ehl-i dalâlet, muvakkat hayata karşı mücâdele ediyorlar; bizler ölüme karşı nur-u Kur'ân ile cidalde, onların en büyük meselesi -muvakkat olduğu için- bizim meselemizin en küçüğüne -bekaya baktığı için- mukabil gelmiyor. Mâdem onlar dîvânelikleriyle bizim muazzam meselelerimize tenezzül edip karışmıyorlar; biz neden kudsî vazifemizin zararına onların küçük meselelerini merakla tâkip ediyoruz? Bu âyet, ('Siz doğru yolda oldukça, sapıtmış olanlar size zarar veremez.' Mâide Sûresi: 105.) ve usul-ü İslâmiyetin ehemmiyetli bir düsturu olan Yani, 'Başkasının dalaleti sizin hidâyetinize zarar etmez; sizler, lüzumsuz onların dalaletleriyle meşgul olmayasınız.; ' düsturun mânâsı, 'Zarara kendi razı olanın lehinde bakılmaz. Ona şefkat edip acınmaz. ' Mâdem bu âyet ve bu düstur, bizi, zarara bilerek râzı olanlara acımaktan menediyor; biz de bütün kuvvetimiz ve merakımızla, vaktimizi kudsî vazifeye hasretmeliyiz. Onun haricindekileri mâlâyânî bilip, vaktimizi zâyi etmemeliyiz. Çünkü, elimizde nur var, topuz yoktur. Biz tecavüz edemeyiz. Bize tecavüz edilse, nur gösteririz. Vaziyetimiz bir nevî nûrânî müdâfaadır.

Lügatçe;
gaflet: dalgınlık, umursamazlık-derd-i maîşet: geçim derdi-hengâm: an, zaman-Şuhur-u Selâse: üçaylar-ruy-i zemin: yeryüzü-mesâil: meseleler-fütur: gevşeklik-ehl-i dünya: dünyaya dalıp, âhireti düşünmeyenler-düstur-u cidâl: mücadele ve kavga prensibi-mukaddesât-ı dîniye: dine ait kutsal ve değerli sayılan şeyler-ehl-i dalâlet: doğru ve hak yoldan sapan kimseler-usul-ü İslâmiyet: İslâm esasları-düstur: kaide, kural.