MAVERA-Sufi Muhabbet Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Adem Kılıç
Alan:   Grup:MAVERA-Sufi Muhabbet
Tarih: 28.04.2011 22:49
Konu: Yn: Yn: [mavera-sufi-muh..]

Eğer herşey, Vâhid-i Ehad [bir olan ve birliği her bir şeyde tecellî eden Allah] olan Kadîr-i Zülcelâle [sonsuz haşmet ve yücelik sahibi ve herşeye gücü yeten, kudret sahibi Allah’a] verilmezse, belki esbaba [sebeplere] isnad edilse [dayandırlsa], lâzım gelir ki, âlemin pek çok anâsır [unsur] ve esbabı [sebebi], her bir zîhayatın [canlının] vücudunda [var oluşunda] müdahalesi bulunsun. Halbuki, sinek gibi bir küçük mahlûkun [yaratılmışın] vücudunda [var oluşunda], kemâl-i intizamla [mükemmel ve eksiksiz bir düzenle], gayet hassas bir mizan [ölçü] ve tamam bir ittifakla [fikir birliği içinde], muhtelif [farklı] ve birbirine zıt, mübâyin [farklı] esbabın [sebeplerin] içtimaı [bir araya toplanması] o kadar zâhir [açık] bir muhaldir [imkansızlıktır] ki, sinek kanadı kadar şuuru [anlayışı idraki] bulunan, “Bu muhaldir [imkansızdır], olamaz” diyecektir.
Evet, bir sineğin küçücük cismi, kâinatın ekser anâsır [unsurları] ve esbabıyla [sebepleriyle] alâkadardır, belki bir hülâsasıdır [özetidir]. Eğer Kadîr-i Ezelîye [her şeye gücü yeten, varlığının başlangıcı olmayıp zamanla sınırlı olmayan Allah’a] verilmezse, o esbab-ı maddiye [maddi sebebler], onun vücudu [varlığı] yanında bizzat hazır bulunmak lâzım [gerekli]; belki onun küçücük cismine girmek gerektir. Belki, cisminin küçük bir nümunesi olan gözündeki bir hücresine girmeleri icap ediyor. Çünkü, sebep maddî ise, müsebbebin [sebebin neticesinin] yanında ve içinde bulunması lâzım geliyor. Şu halde, iki sineğin iğne ucu gibi parmakları yerleşmeyen o hücrecikte, erkân-ı âlem [maddî âlemin temel unsurları:toprak, su, hava,ışık ] ve anâsır [unsurlar] ve tabâyiin [tabiatın], maddeten içinde bulunup, usta gibi içinde çalıştıklarını kabul etmek lâzım geliyor. İşte, Sofestâînin [Allah'ı kabul etmemek için kâinatı ve kendi varlığını da inkâr edenlerin,Yanlışı söz oyunları ve kelime hileleriyle kabul ettirmeye çalışanların, safsatacıların] en eblehleri [ahmakları, geri zekalıları] dahi böyle bir meslekten utanıyor.

'Hep isabet edene, hiç tesadüf denir mi! '(Selahaddin Şimşek)

İkisi de 1865 yılında doğdu. Yedi yaşına bastıklarında ikisi de kimya deneyleriyle haşır neşir olmaya başlamışlardı.

Biri Amerika'da diğeri Fransa'da doğan bu iki çocuk, 15 yaşlarında aynı kitabı buldular ve ikisi de bu kitabın etkisinde kaldı.

Henri Sainte ve Claire Deville tarafından yazılan bu kitap alüminyumdan bahsediyordu. Mucit karakterli bu iki çocuğun da kitaptan işaretlediği paragraf aynıydı. İkisi de üniversiteyi aynı yıl bitirdiler ve alüminyum ile ilgili o paragrafın düşündürdüğü, ilham verdiği deneylere giriştiler. Geçen zaman içinde - ayrıntısına girmeye gerek görmediğimiz - aynı deneyleri yaptılar.

23 Şubat 1896 tarihinde de aynı gün elekroliz yoluyla ucuz alüminyum elde etme metodunu buldular.

İkisinin buluşlarını hayata geçirmek için ona para yatıracak zengin kimseler aradıkları süre 2 yıl.

Aradıkları parayı da aynı hafta içinde buldular. Patent için ayrı ayrı müracaatları da aynı zamana rastladı.

Ve işte bundan sonra birbirlerinin varlığından haberdar oldular. 1911'de New York'ta karşılaştılar ve birbirlerini uzun uzun süzdüler... Bunlardan birisi Charles Martin Hall, diğeri Paul Heroult'tu.

Bu iki ilim adamı aynı yıl içinde (1914) öldü. İkisi de hemen hemen aynı hayatı yaşamıştı.