MAVERA-Sufi Muhabbet Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Adem Kılıç
Alan:   Grup:MAVERA-Sufi Muhabbet
Tarih: 26.04.2011 11:33
Konu: Yn: Yn: [mavera-sufi-muh..]

İmandan gelen şuur ile, her şey kendi mülkün gibi olur

BİRİNCİ MERTEBE-İ NURİYE-İ HASBİYE

Bendeki aşk-ı beka, bendeki bekaya değil; belki sebepsiz ve bizzat mahbub olan kemâl-i mutlak sahibi Zât-ı Zülkemâlin ve Zülcemâlin bir isminin bir cilvesinin mâhiyetimde bir gölgesi bulunduğundan, fıtratımda o Kâmil-i Mutlakın varlığına ve kemâline ve bekasına müteveccih olan muhabbet-i fıtreye, gaflet yüzünden yolunu şaşırmış, gölgeye yapışmış, aynanın bekasına âşık olmuştu. Habünallahüveni'mel vekil geldi, perdeyi kaldırdı. Gördüm ve hissettim ve hakkalyakîn zevk ettim ki, bekamın lezzet ve saadeti, aynen ve daha mükemmel bir tarzda Bâkî-i Zülkemâlin bekasına ve benim Rabbim ve İlâhım olduğuna imanımda ve izânımda ve îkanımda vardır. Çünkü onun bekasıyla benim için lâyemut bir hakikat tahakkuk eder. Zira 'Benim mâhiyetim; hem bâki, hem sermedî bir ismin gölgesi olur; daha ölmez' diye şuur-u imanî ile takarrur eder.
Hem o şuur-u imanla mahbub-u mutlak olan Kemâl-i Mutlakın varlığı bilinmekle, şedit ve fıtrî olan muhabbet-i Zâtî tatmin edilir. Hem Bâki-i Sermedînin bekasına ve varlığına ait o şuur-u imanî ile kâinatın ve nevi insanın kemâlâtı bilinir ve bulunur. Ve kemâlâta karşı fıtrî meftuniyet, hadsiz elemlerden kurtulup zevk ve lezzetini alır.
Hem o şuur-u imanî ile o Bâki-i Sermedîye bir intisab ve o intisabın imanıyla umum mülküne bir münasebet peydâ olur. Ve o münasebet-i intisabî ile, hadsiz bir mülke bir nevi mâlikiyet gibi İmân gözüyle bakar, mânen istifade eder.
Hem şuur-u imanî ile ve intisab ve münasebetle umum mevcudata bir alâka, bir nevi ittisal peydâ olur. Ve o halde, ikinci derecede vücud-u şahsîsinden başka hadsiz bir vücud, o şuur-u imanî ve intisab ve münasebet ve alâka ve ittisal cihetinde güya onun bir nevi varlığıdır gibi var olur; varlığa karşı fıtrî aşk teskin edilir.
Hem o şuur-u imanî ve intisab ve münasebet ve alâkadarlığı cihetiyle bütün ehl-i kemâlâta karşı bir uhuvvet peydâ olur. O halde Bâki-i Sermedînin varlığıyla ve bekasıyla o hadsiz ehl-i kemâl mahvolmayıp zayi olmadıklarını bilmekle, takdir ve tahsinle merbut ve dost olduğu hadsiz dostlarının bekaları ve devam-ı kemâlâtı o şuur-u imanî sahibine ulvî bir zevk verir.

Lügatçe;
aşk-ı beka: Sonsuzluğa olan aşk-mahbub: sevilen, muhabbet edilen-kemâl-i mutlak: Her yönüyle sonsuz mükemmel olan-Zât-ı Zülkemâl: Her türlü mükemmelliğin sahibi olan Cenab-ı Hak-Zülcemâl: Güzellik sahibi-müteveccih: Yönelmiş, dönmüş-muhabbet-i fıtreye: Yaratılıştan var olan muhabbet-hakkalyakîn: Mârifet mertebesinin en yükseği; en kesin bir surette gerçeği görüp yaşamak hâli; ateşin yakıcı olduğunu bütün hislerimizle yakından duyup yaşadığımız gibi-izân: iyi kavrayış-îkan: İyice ve yakînen bilmek-lâyemut: Devamlı, ölmez, hayatı sönmez-sermedî: Ebedî, sürekli-şuur-u imanî: İmânın verdiği şuur, bilgi ve bilinç-takarrur: Değişmez hâle gelmek-mahbub-u mutlak: Her yönüyle yalnızca kendisi sevilmeye lâyık olan Allah-muhabbet-i Zâtî: Allah`ın Zâtını sevme duygusu-kemâlât: mükemmellikler-meftuniyet: Tutkunluk. Aşıklık-intisab: Bağlanma, emrine girme, mâiyetine girme-münasebet-i intisabî: Maiyetine girmekle meydana gelen bağ-ittisal: yakınlık, bağlılık, kavuşmak-vücud-u şahsî: Kendi şahsî varlığı, var oluşu-ehl-i kemâlât: Kemâl ehli olanlar, mükemmel ve büyük zatlar-uhuvvet: Kardeşlik, samîmi dostluk-tahsin: Beğenmek ve alkışlamak.

Dünya işleri nasıl ibadet olur?
Dînî farzlarını yerine getirmek sûretiyle dünyevî çalışmaların da bir ibâdet hükmüne geçtiğine dâir Üstadımızın yanına gelenlere verdiği derslerden bir kaç nümûne:
1. Üstadımız Bediüzzaman Hazretleri ile birlikte, birgün, Eskişehir'deki Yıldız Otelinde bulunuyorduk. şeker fabrikasından yanına gelen birkaç işçi ve ustabaşına kısaca dedi:
'Siz farz namazlarınızı kılsanız, o zaman, fabrikadaki bütün çalışmalarınız ibâdet hükmüne geçer. Çünkü, milletin zarûri ihtiyacını temin eden mübârek bir hizmette bulunuyorsunuz.'
2. Yine birgün, Eğridir yolu altında oturmuş, Rehber'i okuyorduk. Tren yolunda çalışan birisi geldi; ve Üstad, ona da aynı şekilde, ferâizi edâ edip, kebâirden çekilmek şartıyla bütün çalışmalarının ibâdet olduğunu, çünkü on saatlik bir yolu bir saatte kestirmeye vesîle olan tren yolunda çalıştığından mü'minlere, insanlara olan bu hizmetin boşa gitmeyeceğini, ebedî hayatında sevincine medar olacağını ifâde etmiştir.
3. Yine birgün, vaktiyle Eskişehir'de tayyâreciler ve subaylar ve askerlere de aynen şu dersi vermişti: 'Bu tayyâreler, birgün İslâmiyete büyük hizmet edecekler. Farz namazlarınızı kılsanız, kılamadığınız zaman kazâ etseniz, asker olduğunuz için her bir saatiniz on saat ibâdet, husûsan hava askeri olanların bir saati, otuz saat ibâdet sevabını kazandırır. Yeter ki kalbinde îman nûru bulunun ve îmânın lâzımı olan namazı îfâ etsin.'
4. Hem Barla, hem Isparta, hem Emirdağ'da çobanlara derdi: 'Bu hayvanlara bakmak büyük bir ibâdettir. Hattâ, bâzı peygamberler de çobanlık yapmışlar. Yalnız, siz farz namazını kılınız, tâ hizmetiniz Allah için olsun.'
5. Yine birgün, Eğridir'de, elektrik santralının inşâsında çalışan amele ve ustaya, 'Bu elektriğin umum millete büyük menfaati var. O umûmi menfaatten hissedar olabilmeniz için, farzınızı kılınız. O zaman bütün sa'yiniz, uhrevî bir ticaret ve ibâdet hükmüne geçer' demiştir.
Bu nevîden on binler misâller var.