Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Günde beş yüz defa (Hasbünallahüveni'melvekil) okudum
Dördüncü Şua
İHTAR: Risale-i Nur, sair kitaplara muhalif olarak, başta perdeli gidiyor; gittikçe inkişaf eder. Hususan bu risalede Birinci Mertebe çok kıymettar bir hakikat olmakla beraber çok ince ve derindir. Hem bu Birinci Mertebe, bana mahsus gayet ehemmiyetli bir muhakeme-i hissî ve gayet ruhlu bir muamele-i imanî ve gayet gizli bir mükâleme-i kalbî suretinde, mütenevvi ve derin dertlerime şifa olarak tebarüz etmiş. Bana tam tevafuk eden tam hissedebilir. Yoksa tam zevk edemez...
('Allah bize yeter; O ne güzel vekildir.' Âl-i İmrân Sûresi: 173.)
Bir zaman ehl-i dünya beni her şeyden tecrid ettiklerinden, beş çeşit gurbetlere düşmüştüm. Ve ihtiyarlık zamanımda kısmen teessürattan gelen beş nevi hastalıklara giriftar olmuştum.
Sıkıntıdan gelen bir gafletle, Risale-i Nur'un teselli ve medet edici envarına bakmayarak, doğrudan doğruya kalbime baktım ve ruhumu aradım. Gördüm ki, gayet kuvvetli bir aşk-ı beka ve şedit bir muhabbet-i vücud ve büyük bir iştiyak-ı hayat ve hadsiz bir acz ve nihayetsiz bir fakr bende hükmediyorlar. Halbuki müthiş bir fena o bekayı söndürüyor. O hâletimde yanık bir şairin dediği gibi dedim:
Dil bekası, hak fenası istedi mülk-ü tenim.
Bir devasız derde düştüm, ah, ki Lokman bîhaber.
Meyusâne başımı eğdim. Birden (Hasbünallahüveni'melvekil) âyeti imdadıma geldi, dedi: 'Beni dikkatle oku.' Ben günde beş yüz defa okudum. Benim için aynelyakîn sûretinde inkişaf eden çok kıymettar envârından bir kısmını ve yalnız dokuz nurunu ve mertebesini icmalen yazıp, eskiden aynelyakîn ile değil, belki ilmelyakîn ile bilinen tafsilâtını Risale-i Nur'a havale ediyorum.
Lügatçe;
inkişaf: Gelişme, açılma, keşfetme, meydana çıkma-muhakeme-i hissî: Karar vermek için hislerini kullanma-muamele-i imanî: İmanla ilgili davranış-mükâleme-i kalbî: Kalble konuşmalar-ehl-i dünya: Dünyaya haddinden ziyade kıymet veren, maddeci kimse-tecrid: Yalnız başına bırakmak. Tek başına hapsetmek-teessürat: Üzüntüler-aşk-ı beka: Sonsuzluğa olan aşk, ebediyet arzusu-muhabbet-i vücud: varlığın, varoluşun sevilmesi-iştiyak-ı hayat: Hayatı, yaşamayı aşk derecesinde sevmek-fena: Yokluk, yok olmaya gidiş-Meyusâne: Ümitsizce, üzülerek-aynelyakîn: Göz ile görür derecede kesin olarak bilme veya bu derecede inanma-envâr: Nurlar, kudsî manalar-icmalen: Özet olarak-ilmelyakîn: İlim yoluyla kesin olarak bilmek ve ilim katiyetinde inanmak.
Risale-i Nur'a Kur'an işaret ediyor
Sual: Bütün kıymettar kitaplar içinde Risale-i Nur, Kur’ân’ın işaretine ve iltifatına ve Hazret-i İmam-ı Ali’nin (r.a.) takdir ve tahsinine ve Gavs-ı Âzamın (k.s.) teveccüh ve tebşirine vech-i ihtisası nedir? O iki zâtın kerametle Risale-i Nur’a bu kadar kıymet ve ehemmiyet vermesinin hikmeti nedir?
Elcevap: Malûmdur ki, bazı vakit olur, bir dakika; bir saat; ve belki bir gün, belki seneler kadar; ve bir saat; bir sene, belki bir ömür kadar netice verir ve ehemmiyetli olur. Meselâ, bir dakikada şehid olan bir adam, bir velâyet kazanır. Ve soğuğun şiddetinden incimad etmek zamanında ve düşmanın dehşet-i hücumunda bir saat nöbet, bir sene ibadet hükmüne geçebilir.
İşte, aynen öyle de, Risale-i Nur’a verilen ehemmiyet dahi, zamanın ehemmiyetinden, hem bu asrın şeriat-ı Muhammediyeye (a.s.m.) ve şeâir-i Ahmediyeye (a.s.m.) ettiği tahribatın dehşetinden, hem bu âhirzamanın fitnesinden eski zamandan beri bütün ümmet istiâze etmesi cihetinden, hem o fitnelerin savletinden mü’minlerin imanlarını kurtarması noktasından, Risale-i Nur öyle bir ehemmiyet kesb etmiş ki; Kur’ân ona kuvvetli işaretle iltifat etmiş. Ve Hazret-i İmam-ı Ali (r.a.) üç kerametle ona beşaret vermiş. Ve Gavs-ı Âzam (k.s.) kerametkârâne ondan haber verip tercümanını teşci etmiş.
Evet, bu asrın dehşetine karşı taklidî olan itikadın istinad kal’aları sarsılmış ve uzaklaşmış ve perdelenmiş olduğundan, her mü’min, tek başıyla dalâletin cemaatle hücumuna mukavemet ettirecek gayet kuvvetli bir iman-ı tahkikî lâzımdır ki dayanabilsin. Risale-i Nur, bu vazifeyi en dehşetli bir zamanda ve en lüzumlu ve nazik bir vakitte, herkesin anlayacağı bir tarzda, hakaik-i Kur’âniye ve imaniyenin en derin ve en gizlilerini gayet kuvvetli bürhanlarla isbat ederek, o iman-ı tahkikîyi taşıyan hâlis ve sadık şakirtleri dahi, bulundukları kasaba, karye ve şehirlerde, hizmet-i imaniye itibarıyla âdetâ birer gizli kutub gibi, mü’minlerin mânevî birer nokta-i istinadı olarak, bilinmedikleri ve görünmedikleri ve görüşülmedikleri halde, kuvve-i mâneviye-i itikadları cesur birer zâbit gibi, kuvve-i mâneviyeyi ehl-i imanın kalblerine verip mü’minlere mânen mukavemet ve cesaret veriyorlar.
Lügatçe;
tahsin: beğenme, güzelliğini ilân etme-Gavs-ı Âzam: Abdülkadir-i Geylanî (K.S.) Hazretlerinin nâmı. En büyük Gavs. Evliyâullahın büyüğü-tebşir: Müjdelemek-vech-i ihtis: özel olarak, bizzat yönelme-incimad: Donma-şeâir-i Ahmediye: Hz. Resulullahın (asm) tesis ettiği İslami hayat tarzı, gelenek ve görenekler, islam alameti sayılan semboller-istiâze: 'Euzü besmele' okuyarak Allah'a sığınmak-savlet: Saldırma-kesb: kazanmak-istinad: dayanılan yer-mukavemet: Karşı durmak, dayanmak. Karşı koymak-hakaik-i Kur’âniye ve imaniye: İman ve Kur'an hakikatleri-bürhan: Delil, hüccet, isbat vasıtası-kutub: Evliyaların bağlı oldukları büyük veli-kuvve-i mâneviye-i itikad: inanmaktan gelen manevi kuvvet.